İstanbul Tabip Odası'nın yönetimini yürüttüğümüz, bu son 4 yıllık süre AKP'nin ilk iktidar dönemiyle aşağı yukarı çakışmış durumda. Genel seçimlere daha bir yıl süre olduğuna ve gelecek seçimler için ufukta yeni bir iktidar alternatifi görünmediğine göre, parlamenter düzenin askıya alınacağı beklenmedik bir ara rejim araya girmezse, Türkiye daha bir süre AKP'ye mahkum...
İktidar bu süreyi başta İstanbul olmak üzere, Tabip Odaları'nın ve Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) başını çektiği toplumsal muhalefetle uğraşma külfetine girmeden geçirmek istiyor. Bunu çok istiyor. Çünkü genel seçimlere kadar geçecek bir yıl içinde yapay gündem yaratarak, gözlerden gizlenmesi pek kolay olmayan Genel Sağlık(sızlık) Sigortası ve Sosyal Güven(sizlik) yasaları gibi iki belayı kazaya uğramadan savuşturmak istiyor. Devlet Hastaneleri'ndeki tarikatçı kadrolaşma faaliyetlerine, yandaş sermaye gruplarının özel sağlık alanını kuşatan yatırımlarının palazlanmalarına güçlük çıkarılmasını istemiyor. Hekim kitlelerinin pazarlık gücünü kırmak, hekim emeğini ucuza kapatmak, sağlık çalışanlarını "zapturapt" altına almak istiyor. Bu yüzden her şeyden önce İstanbul Tabip Odası'nın yönetimini almak ve sesini kesmek İstiyor. Bunu açık kimliği ile ortaya çıkarak başarmanın olanaksızlığını çok iyi bildiği için, suya sabuna dokunmayan, hatta zararsız bazı söylemleriyle, hafif muhalif bir dil tutturarak AKP iktidarı ile göbek bağını gizlemeye çalışan bir üslupla yapmaya çalışıyor. Oysa İstanbul Tabip Odası seçimleri için sadece Sağlık Müdürlüğü'nün ve AKP il örgütünün değil, tarikat camilerinin bile seferber olduğunu herkes biliyor.
AKP sempatizanlarının da bu militan mevzilenmesini görmezlikten gelen ve Sağlık Bakanlığı ile iyi geçinerek hekim çıkarlarını kollama anlayışına teslim olan meslektaşlarımızın İstanbul Tabip Odası seçimlerindeki tercihleriyle, sadece Oda Yönetimini Sağlık Bakanlığı'nın güdümüne sokma gayretlerini değil, aynı zamanda AKP iktidarının devletin sağlık, eğitim, adalet ve maliye başta olmak üzere tüm temel kalıcı bürokrasi aygıtına kendi yandaşlarını yerleştirme çabalarına da omuz vermiş olacaklarını unutmamaları gerekir. Çünkü İstanbul Tabip Odası TTB'nin, TTB ise tüm meslek odaları ve sendikal örgütlerin kaderini belirleyecektir. AKP iktidarının kadrolaşma politikasına en etkili karşı çıkışı bu bağımsız örgütsel yapı ayakta tutmaktadır. Ama belki daha da önemlisi, AKP iktidarının temsil ettiği neoliberal anlayışın doğası itibariyle emeği ile geçinenlerin ve doğal olarak geniş hekim kitlesinin çıkarlarını gözetemeyeceği gerçeğidir. Çünkü bu anlayışın temeli ucuz, itaatkar ve örgütsüz bir emek bloğunun yaratılmasına dayanır.
Dünyanın her yerinde bu böyle olmuştur. Burada kamu kesiminde çalışanlarla, özel kesimde çalışanlar arasında hiçbir fark yoktur. Hatta bizim gibi ikinci, üçüncü halka ülkelerinde neoliberal politikalardan ilk ve en büyük darbeyi yiyenler özel kesim çalışanlarıdır. Direnme örgütlerine, bağımsız meslek odalarına ve sendikalara, kamu kesiminden önce özel kesim çalışanlarının ihtiyacı vardır. Bu politikalar, muayenehaneye ya da birkaç hekimin bir araya gelerek kurduğu emek yoğun küçük sağlık işletmeleri gibi ekonomik güvence yapılarına yaşama hakkı tanımıyor. Sağlığı özel alandan satın alacağını söyleyen iktidarın hasta muayenesine biçtiği bedel ortadır. Tabip Odaları'nın asgari ücreti belirleme hakkını bile gasp etmeye kalkan bu iktidarın, özel alanda da hekim çıkarlarını gözetmediğini kavramak için muhalif olmaya ihtiyaç var mı?
Nihayet hekimlerin bu seçimlerdeki tercihlerinin aynı zamanda bir hayat tarzı tercihi anlamını taşıyacağını da unutmamaları gerekir. Toplumumuza egemen olmaya başlayan kültürel yönelimleri saptamak üzere yapılan kamuoyu araştırmalarının ortaya koyduğu çarpıcı gerçeklerden biri laik yaşam tarzına karşı tahammülsüzlüğün arttığına işaret ediyor.
Dört yıllık bir çalışma dönemini noktalarken, İstanbul Tabip Odası'nın hekim emeğini savunan, insan haklarından, barıştan, kardeşlikten, laiklikten, demokrasiden, çağdaşlıktan, eşitlikten, dayanışmadan, katılımdan yana yarım asırlık geleneğinin önümüzdeki dönemde de devam edeceği inancıyla hekim okurları pazar günü oy kullanmaya, hekim olmayan okurları da tanıdıkları hekimlere görevlerini anımsatmaya çağırıyorum. (GG/TK)