ABD'de üstüste ortaya çıkan şirket yolsuzlukları, Avrupa'da ödeme güçlüğü içindeki işletmelerin el değiştirmesi, global krizin zirvelerde dolandığını göstermekte. ABD'de endekslerin son beş yılın en düşük seviyesine gerilemesi de bunun somut örneklerinden biri. İnanılacak gibi değil ama, Dow Jones Endeksi'nin 2000 yılı ortasındaki zirvesinden bu yana piyasaların kağıt üzerindeki kaybı sekiz trilyon dolar! Ya, ABD'nin altıncı büyük havayolu şirketi olan US Airways'in konkordato istemesine ne demeli?
Ekonomik büyümesi ihracata dayalı olan Japonya ise uluslararası borsalardaki çalkantı ve hızla büyüyen işsizliğin baskısından bir türlü kurtulamıyor. Gayrısafi Millî Hasıla'nın yüzde 130'unu bulan kamu borcu ve yüzlerce milyar doları aşan batık banka alacağıyla dünya ekonomisinin patlamaya hazır çıban başlarından biri!
ABD'nin arka bahçesi Latin Amerika ülkeleri de alev alev! Kriz Arjantin ve Brezilya'dan sonra Uruguay'ı da sardı. IMF politikaları doğrultusunda uygulanan ekonomi programlarının yarattığı daralma, bizde de olduğu gibi işsizliği körüklerken kıtalararası yeni bir kriz dalgasını da gündeme getirdi.
Öte yandan ABD'nin Irak harekatıyla ilgili söylemlerinin sertleşmesi, Ortadoğu'da birbiri ardına patlayan bombalar, krize savaşla çözüm üretilmeye çalışıldığının sinyallerini vermekte!..
Kısacası, dünyanın halihazırdaki fotoğrafı puslu, orta ve uzun vadeyle ilgili öngörüde bulunmayı zorlaştıran bir görüntü sergilemekte.
Bu puslu ortamda geleceğe dönük öngörüde bulunmak zor. Özellikle de ekonomi IMF'nin kontrolündeyken yeni bir seçim dönemine girildiği düşünülürse! Seçim olur mu olmaz mı şimdiden tahmin etmek zor ama... Seçmen listelerinin dağınıklığına, milletvekili transferlerindeki rüküşlüğe bakılırsa, siyaseti ciddiye almadığımız kesin.
Oysa milletvekili seçimleri, ekonomiden sosyal yaşama kadar her alanda politika belirleyicilerinin ve uygulayıcılarının seçildiği bir alandır. 3 Kasım seçimi de ekonomiyi küreselleşmeye göre yeniden biçimlendiren yasaların yapıldığı ve bunların uygulamaya geçildiği bir süreçte gerçekleştirilecektir. Seçim fotoğrafına böyle bir bütün içinden bakıldığında 4 Kasım sabahı parti isimleri dışında önemli bir değişimin olmayacağı söylenebilir.
Özetle, eğer olursa 2002'nin erken seçimi Türkiye için yeni bir tercih belirleme seçimi olmayacaktır. İttifakların rengi ne olursa olsun, seçilecek hükümet IMF ile olan taahhütler gereğince mevcut ekonomik programı uygulamaya devam etmek zorundadır. Çünkü program, uluslararası anlaşmalarda taahhüt edilen piyasa ekonomisini gerçekleştirecek yapısal reformlar üzerine oturmaktadır!.. Zaten IMF, geçen ayki üçüncü gözden geçirmeye ilişkin ek niyet mektubunu ve l.l milyar dolarlık krediyi onaylarken yeni yasal düzenlemeler için seçim sonrasını şart koşmuştur.
Seçim sonrasındaki birkaç ev ödevi:
KİT'lerin gelir kaybını tamamen karşılamak için reel fiyat artışları gerçekleştirilecek.
Memur maaşları programlanan enflasyonla uyumlu artırılacak.
2003 Haziran sonuna kadar kamu işyerlerindeki istihdam daraltılacak!
Bakanlar Kurulu Kasım 2002 sonuna kadar Türk Telekom'un özelleştirme stratejisini kabul edecek.
Adalet Bakanlığı, 30 Eylül'e kadar icra iflas düzenlemelerinin de yer alacağı bir reform paketi hazırlayacak. Reformlar 2003 Ocak sonuna kadar yasalaşacak.
2002 sonuna kadar sosyal güvenlik kuruluşlarına ilişkin yasal düzenlemeler gerçekleştirilecek.
Dahası, neredeyse tüm parti liderleri, programın temelini oluşturan bu reformları gerçekleştireceklerini ve programdan sapmayacaklarını çeşitli vesilelerle teyid etmişlerdir. Buna karşılık başta malî kesim, tarım ve sosyal güvenlik alanları olmak üzere yapısal değişimi sağlayan bu reformlar dizisinin gerçekleşmesiyle oluşacak sorunlara yönelik herhangi bir proje ortaya koyamamışlardır.
Gelir dağılımı
Kaldı ki, iktidar partilerinin de Standby anlaşmasındaki taahhütler doğrultusunda seçim ekonomisi uygulamaları mümkün değildir. Çiftçinin kredi borçlarının ertelenmesi, taban fiyatlarının yükseltilmesi, memura zam gibi seçmene gözbağı takacak harcamalar yapılamayacaktır. Dolayısıyla, iktidar partileri de:
Gelir dağılımı bozukluklarını düzeltecek,
Başta tarım olmak üzere reformların yaratacağı işsizliği eritecek,
Yüksek katma değer yaratan yatırımları özendirecek,
Yeni iş olanakları yaratacak projeler oluşturmak durumundadır.
İşin garibi, Türkiye tarihinde belki de ilk kez seçmen seçimin yaşamını değiştirmeyeceğine inanmaktadır!..
Geçtiğimiz yıl ekonominin yüzde 9.4 küçüldüğü, kişi başına gelirin 1994 krizindeki kemer sıkma günlerini bile aratırcasına 2160 dolara düştüğü, ücret gelirlerinin dolar bazında yüzde 30 eridiği hatırlanırsa, seçmene hak vermemek elde değil.
Seçime giden Türkiye'de:
Çalışan her 100 kişiden 52'si herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı değil.
Çalışabilir yaştaki 2 milyon 217 bin kişi işsiz.
Eğitimli her 100 gençten 27'si işsiz.
Çalışan her 100 kişiden 51'i ilkokul mezunu.
Devlet İstatistik Enstitüsü'nün anketlerinden alınan bu birkaç veriye bakıldığında, seçmenin beklentüerinin iş ve aş üzerine kurulu olduğu görülür.
Gelin görün ki, devletin küçülmesinden tarımın piyasa ekonomisine açılmasına kadar uzanan yapısal reformlar, işsizliği azaltcı değil artırıcı etki yapacaktır.
Tabii ki 2001, sadece ücretli kesimin değil, sermayenin de erozyona uğradığı bir yıldı. 500 firma seneyi net 339 trilyon lira zararla kapatırken, bu firmalarda çalışan her 100 kişiden beş ya da altısı işini kaybetmiştir. Bunda hükümetin sabit kurdaki ısrarı kadar, sermaye kesimine doğru ve zamanında bilgi aktarımı yapmaması da etkili olmuştur.
Bu koşullar altında 3 Kasım seçimiyle iktidarı hedefleyen bir partinin alışılagelmiş vaadlerin ötesinde bir duruş sergilemesi gerekmektedir. Daha açık bir deyişle, "iş-aş-gelecek" sloganını gerçekleştirecek, kaynağı belli projelerle toplumun önüne çıkmak zorundadır. Aksi takdirde Latin Amerika ülkeleri gibi krizseçimkriz sarmalında debelenmek dışında bir seçenekleri kalmayacaktır.
Her ne kadar Türkiye seçim kulvarına girdi gibi görünüyorsa da, aksinin de mümkün olduğunu unutmamak gerek! Özellikle de Afganistan'la tatmin olmayan George W. Bush'un İrak'la seçim kampanyasını zenginleştireceği... Sonbahar mevsiminin Irak merkezli bir savaşa uygun olduğu düşünülürse!!! (TM/NH)