İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi ile Hukuk Fakültesi’nin birlikte düzenlediği “Türkiye ve Demokrasiyi Yeniden Düşünmek” başlıklı panel, 18 Haziran Perşembe günü Bilgi Sanralistanbul Kampüsü’nde gerçekleşti.
Etkinlik, AİHM eski Yüksek Yargıcı ve eski Milletvekili Dr. Rıza Türmen’in “Güçsüzlerin Gücü: Türkiye’de İnsan Hakları” adlı yeni kitabı vesilesiyle düzenlendi.
Moderatörlüğünü İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aydın Uğur’un yaptığı panele, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Çarkoğlu da katıldı.
Seçim sonrası Türkiye’nin girdiği yeni döneme ve demokrasi gündemine ilişkin değerlendirmelerin yapıldığı etkinlikte, sorunların yanı sıra çözüm önerileri de konuşuldu. Panelde, Türkiye’nin demokratikleşme sürecindeki temel meseleleri ele alındı. Demokrasi, Yurttaşlık, İnsan hakları, İfade özgürlüğü, sansür, katılım gibi çok sayıda başlığın tartışıldığı etkinlikte özellikle 7 Haziran seçimleri öncesi ve sonrası Türkiye’nin girdiği yeni döneme dair değerlendirmeler ve çözüm önerileri de yer aldı.
Panelin açılış konuşmasını Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aydın Uğur yaptı.
Uğur konuşmasında 7 Haziran seçimleriyle Türkiye’nin normalleşmeye başladığının ve artık herkesin fikirlerini özgürce ifade edebileceği bir döneme girildiğinin altını çizdi.
Türmen: Tek tipleştirici ulusçuluktan vazgeçmeliyiz
Daha sonra Türmen söz aldı. Türkiye’nin yeni bir demokrasiye ihtiyacı olduğunu vurgulayan Türmen ; bu demokrasinin içinde katılımcılık, yerelleşme, farklı kimliklerin özgürce dahil olabileceği yeni bir yurttaşlık kavramının barınması gerektiğini söyledi ve şöyle konuştu:
“Yeni Demokrasi diyorsak bu sadece AKP hükümetinin ifade özgürlüğüne ve insan haklarına getirdiği kısıtlamaları değiştirmek değildir. Yenilen bir demokrasi oluşturmak gerekir. Öncelikle Küreselleşme öncesi homojenleştirici, tek tipleştirici ulusçuluktan vazgeçmeliz. İkincil olarak temsili demokrasi kurumlarını yenilemeli ve değiştirmeliyiz.
Anayasa değiştirilecekse farklı kimliklerin, etnik yapıların, çevrecilerin, feministlerin eklemlenebildiği bir yurttaşlık kavramına yer verilmelidir. Gezi hareketiyle beraber bir kıvılcım oluştu buradaki enerjiyi iyi kullanmalıyız.”
Bugünkü partilerden “yeni demokrasi” çıkmaz
Bugünkü anlayıştan ve partilerden yeni demokrasi çıkamayacağını söyleyen Türmen, Türkiye’nin yenilenmeye ihtiyacı olduğunu ve bu yenilenmede halkın özne olarak var olduğu katılımcı demokrasinin öneminden söz etti.
“Türkiye’de toplumun ve siyasi partilerin sorunu farklılığa hoşgörüyle bakılan çoğulculuk anlayışını görmezden gelmeleridir. Bugünkü partilerden yeni demokrasi çıkmaz. AKP’nin din eksenli, otoriter bir projesi varken, MHP Türk milliyetçiliğinin bekçiliğini yapıyor; CHP’de hala ulusalcı zihniyet var. HDP’yi önümüzdeki süreçte göreceğiz. Kürt milliyetçiliğinin sözcüsü olmak yerine Türkiye partisi olduktan, pek çok şartı sağladıktan sonra belki…”
Türmen, siyasi partilerde umut olmadığını bu yüzden sivil toplumun bu işi üstlenmesi gerektiğini şöyle ifade etti:
“Yeni demokrasi sivil toplumdan çıkar. Bunu en iyi Gezi hareketinde gördük. Gezi ruhu düşünceyi etkiledi. Bu yüzden ortak hareket platformu oluşturulmalıdır. Tüm demokratik hareketlerin eklemlendiği bir yapı, bir birliktelik olmalı ve iktidarın hegemonik yapısı yıkılmalıdır.”
Çarkoğlu: Türkiye’de Demokrasi, Basında Sansür ve İfade Özgürlüğü
Prof. Dr. Ali Çarkoğlu konuşmasında Türkiye’de seçim öncesi yapılan; demokrasi, basında sansür ve ifade özgürlüğü gibi pek çok konudan oluşan anket sonuçlarına yer verdi.
“Anket sonuçlarına göre seçmenlerin büyük bir kısmı Türkiye’deki demokrasiden Gezi hareketi sonrası memnun olmadıklarını söylüyor. İfade özgürlüğünün kısıtlandığını ve basındaki sansürün çok fazla olduğunu düşünüyor.
Fakat burada önemli nokta seçmenlerin partizanca tutumlarıdır. AKP seçmenin uygulamalardan memnun olduğu görülürken, muhalefet parti seçmenleri hiç memnun değiller. Aralarındaki fark yüzdesinin çok fazla olması düşündürücüdür. Türkiye’de vatandaşlar uygulamaların iyi mi kötü mü olduğuna partizanca tavırlarla karar veriyorlar.”
Kaboğlu: ‘Mili irade’ uğruna hukuk feda edildi
Kaboğlu hukuk ve siyasetin iç içe olduğunu, siyasetin hukuku ürettiğini ve Türkiye’de çıkarlar uğruna Anayasanın bile çiğnendiği üzerine konuştu.
“7 Haziran seçimlerine kadar Türkiye’de ‘milli irade’ uğruna hukuk feda edildi. Demokrasinin olmazsa olmazı güçler ayrılığı ilişkisi yerine tek merkezde, tek iktidarda, tek insanda yetkilerin toplandığı bir mekanizma yaratıldı. “
“Bu süreçte farklı sesler susturuldu, yasalar hükümetin uygulamalarını meşrulaştırmak için yapıldı. İç Güvenlik Yasası; Kobane ve Gezi Parkı bahanesiyle muhaliflerin daha kolay susturulabilmeleri için kondu.
Hep 1982 Darbe Anayasasını eleştirdik oysa AKP döneminde pek çok Anayasaya aykırı yasayla sürekli olağanüstü haldeymişiz gibi davranıldı. Bu da darbe günlerinden farklı bir şey yaşamadığımızı gösterir. Bu yasalar kaldırılmadan demokrasiden söz edilemez. Milli İrade eşittir hukuk değildir.”
“Yasak yoluyla kamu düzeni sağlanmaz”
Kamu düzeni adına temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılamayacağını, hükümetin kümülatif güvence vermek yerine kümülatif olarak özgürlükleri ihlal ettiğini söyleyen Kaboğlu hükümeti denetleyecek fren mekanizmalarının kaldırılmış olduğunu söyledi.
“Eskiden fren ve denge mekanizmaları vardı; hükümet denetlenebiliyordu fakat 2007 yılıyla beraber bunlar kaldırılmaya başlandı. Fakat 7 Haziran seçimleri umut vericidir. Seçmenler “hayır bu fazla oldu” diyerek otoriterleşmenin önünü kapattı. ”
Panel Prof. Dr. Turgut Tarhanlı’nın konuşulanları toparlaması ve askeri vesayetten sivil vesayete geçiş sürecini anlatmasıyla son buldu. (SY/HK)