Çeşitli Amerikan gazetelerinde çıkan haberler, 20 Kasım'dan itibaren Miami şehrinin ilan edilmemiş bir sıkıyönetime ve buna eşlik eden olağanüstü bir polis saldırganlığına sahne olduğunu gösteriyor. Aslında ne fiili sıkıyönetim halinin, ne de polis saldırganlığının mantıklı bir gerekçesi, bir açıklaması yok. "Gerekçe", şehirde bir protesto gösterisi için toplanan ve Miami polis şefi John Timoney'nin "şehrimizi terörize etmeye ve yağmalamaya gelen yabancılar" diye nitelendirdiği insanlar.
"Yağmacı yabancılar" Miami'de bir toplantıyı ve bu toplantıyla varılmaya çalışılan yeni bir anlaşmayı protesto etmek için toplanıyorlar. Bugünkü ABD başkanının babası George Bush'un 1990'da "tüm Amerika kıtasını birleştirecek bir serbest ticaret sistemi" olarak lanse ettiği "Free Trade Area of the Americas" (FTAA), 20 - 21 Kasım günlerinde Miami'de 34 ülkeden bakanların katıldığı bir toplantıyla canlandırılmaya çalışılıyor. Toplam nüfusu 800 milyonu bulan bu 34 kuzey ve güney Amerika ülkesinin oluşturması hedeflenen dev pazara ilişkin "serbest ticaret" şartlarının müzakere edildiği toplantılar az çok net bir hüsranla sonuçlanmaya doğru giderken, işte bu toplantıların Miami'ye topladığı muhalif göstericiler de, giderek çığrından çıkan polis saldırganlığının hedefleri haline geliyorlar.
"Yağmacı yabancılar", ki sayılarının 20 - 25 bin cıvarında olduğu belirtiliyor, ağırlıklı olarak çeşitli sendikalara üye işçilerden oluşuyor. John Timoney'nin önderliğindeki polis birlikleri, şok bombaları, plastik mermiler, biber gazı ve göz yaşartıcı gaz gibi silahlarla tepeden tırnağa teçhizatlı bir halde, daha gösteriler başlamadan kurdukları barikatlar, kontrol noktaları, 8 - 10 araçlı devriyeleri ile, şehri bir iç savaş dekoruna büründürüyorlar. Birliklere karadan panzerler, havadan helikopterler destek veriyor, Anavatanın Güvenliği Bakanlığı'na ait Black Hawk'dan göstericiler takip edilip video çekim yapılıyor. Polisler, kara üniformaları, kara kaskları ve yer yer gaz maskeleriyle, polisten çok geleceğe ait bir Orwell devletinin özel tim görevlilerini andırıyor.
Minneapolis Star Tribune'dan Warren Goldstein izlenimlerinden birini şöyle aktarıyor : "Genç bir gösterici, tek başına, sokağın sonundaki polis barikatına elleri havada yaklaşıyor; yakınlardaki bir sokağın yerini sormak için. Cevap vermeyen polisler silahlarını üstüne doğrultuyorlar. Sessizce uzaklaşıyor."
"İliştirilmemişler" gene hedef
Silahlar, bombalar, kılıflarında kalmıyor. En ufak saldırganlık belirtisi göstermeden geçen küçük gruplara bile en sert biçimde müdahele ediliyor. Beşi gazeteci olmak üzere 250 kişi gözaltına alınıyor. Olayların ardından ülkenin en büyük işçi sendikaları konfederasyonu AFL-CIO'un başkanı John J. Sweeney, polisin gösterilerden önce sendikayla yaptığı "tüm anlaşmaları çiğnediği"ni belirtiyor ve Miami polis teşkilarını mahkemeye verebileceklerini söylüyor. Birleşik Metal İşçileri Sendikası, polisin üyelerine karşı tutumu nedeniyle Kongre soruşturması açılmasını talep ediyor.
Miami olaylarının çarpıcı bir yanı da, "iliştirilmiş gazeteci" sisteminin Irak operasyonundan sonra burada da uygulamaya konmuş olması. Irak'ta iliştirilmemiş gazetecilere savaş uçaklarından roket, tanklardan top yağdıran ve öldüren Amerikan askerleri gibi Miami'de de özel timciler "iliştirilmemişler"e gaddarca davranıyorlar. Pacifica Radyosu'ndan Ana Nogueira'nın başına gelenleri gazeteci Naomi Klein şöyle anlatıyor : "İşlerini yapmaya ve polis şiddetini yakından görüntülemeye cüret eden bağımsız gazeteciler bu arada hedef haline geldiler. Pacifica Radyosu'nun 'Democracy Now!' programından Ana Nogueira'yı tutarlarken polislerden biri 'Bu bizden değil' dedi. Polis Nogueira'nın 'bizden olmadığı'nı kesin olarak anlayınca (yani ne iliştirilmiş gazeteci ne de gizli polis), onu götürüp gözaltına aldılar."
Bu arada, 22 Kasım'da New York Times'a yansıyan bir FBI yazışması, Miami'de yaşanan olayların önemini daha da artırıyor. Habere göre FBI ülkedeki polis teşkilatlarına, savaş karşıtlarının şüpheli faaliyetlerini terörle mücadele birimlerine rapor etmelerini bildirmiş ve kendisi de savaş karşıtı gruplar üzerine ayrıntılı istihbarat çalışmaları yapmış.
Iral'taki direniş ile El Kaide ve diğer terör örgütleri arasında kurulmaya çalışılan bağlantılara paralel olarak ve en az bu kadar sinsice, Amerikalı savaş karşıtları "anarşistler", "yağmacılar", hatta doğrudan doğruya "teröristler" olarak tanımlanmaya çalışılıyor. Bu izlenim ne zamandır yaratılmaya çalışılıyor, ama şimdiden sonra çarklar daha hızlı dönecek. Çünkü Amerika artık seçim atmosferine giriyor ve bütün kozların oynanacağı günler yaklaşıyor. (ŞA/EK)