İstanbul Barosu Eski Başkanı Yücel Sayman, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) altı bağımsız adaya yönelik veto kararını geri çekmiş olmasıyla "asıl krizin aşılmadığı"; YSK'nin yapısına ilişkin tartışmaların ise etkili bir sonuca yönelik olmadığı görüşünde.
"YSK, devletin kırmızı çizgilerini aştığı varsayılan kişilerin parlamentoya girmesini engellemek, halkın siyaset yapmasını yasaklamak için kurulmuş bir sistem. Anayasada öngörülen devlet ve toplum anlayışına bağlı çalışıyor. Yapısını değiştirmek sistemde bir gedik açabilir ama sistemi değiştirmez."
Sayman'a göre, yeni anayasa talebi bu nedenle önemli.
"Ama bundan da önemlisi devlet yapısının değişmesi. Demokrasinin getirilmesi; devletin temelini oluşturan toplumun heterojen yapısının görülmesi; herkesin kendi farklılıkları, hak ve özgürlükleri temelinde siyasi mücadeleye katılabilmesi."
Yasama organları arasında bir yargı organı
Seçimlerin genel yönetim ve denetimini hangi organın, nasıl gerçekleştireceğine dair tartışma, üç ana görüş etrafında şekilleniyor: "Parlamento bünyesinde gerçekleştirilebilir, yargıya bırakılabilir ya da karma bir yapı oluşturulabilir."
Sayman, 1954'e kadar, YSK'nin parlamento bünyesinde görev yaptığını, ancak parlamentoyu oluşturan siyasi partiler bu yetkiyi siyasi çıkarları doğrultusunda kullanınca bu görevin parlamento dışındaki bir organ olan yargıya bırakıldığını anlatıyor.
"Anayasa'nın 79. maddesinde seçimlerin genel yönetim ve denetimi görevi, YSK'ye veriliyor. Fakat YSK'yi bir 'yargı organı' olarak görevlendiren 79. madde, Anayasa'nın 'yasama organları'nı düzenleyen bölümünde yer alıyor. Böylece, yüksek yargıçlardan oluşan bu kurul parlamentoda konumlandırılıyor. Kararları bir başka yargı organına gitmiyor."
Asıl görev, devletin kırmızı çizgilerini korumak
Ancak Sayman'a göre asıl sorun, YSK'nin yapısından çok 1982 Anayasası'nda öngörülen devlet yapısı.
"YSK Anayasal bir kurum ve anayasanın bütün kurumları gibi, despotik devlet yapısını ve onun hukuk düzenini korumak üzere oluşturulmuş.
Resmin bütününe baktığımızda, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) devlet politikalarını belirliyor. Yargı, o çerçevede çıkartılmış kanunlarla devlet düzenini korumak üzere karar veriyor, devletin tarafı oluyor. Başlangıç ilkelerine aykırı tüzüğü - programı olan partiler ya kurulamıyor ya kapatılıyor. Aynı yargıçlar, milletvekillerinin bu ilkelere uygun davrandıkları varsayılan kişiler arasından seçilmesini denetliyor. Despotik devletin temel çizgilerine aykırı düşünen kişilerin parlamentoda yer alması engelleniyor. Siyaset alanı halka kapatılıyor."
YSK'yi değiştirmek yetmez
Peki ya çözüm?
Sayman'a göre, YSK'nin yapısını değiştirmek ancak sistemde bir gedik açabilir ancak sistemi değiştirmeye yetmez. Önemli olan, halkın siyaset yapma talebini karşılayacak anayasal değişiklikleri hayata geçirmek. Asıl olarak devletin yapısını değiştirmek. Böylece demokrasinin esas olması, halkın haklarını ve özgürlüklerini özgürce kullanabilmesi, siyaset yapabilmesi.(BB/EÖ)