Bir kez olsaydı belki bugün yedi yıl aradan sonra dil sürçmesi diyebilirdi. Ama iki kez "Sayın Öcalan" demiş Başbakanımız. Tabi o tarihlerde henüz Başbakan değil sayın Erdoğan.
Meğerse ne affedilmez bir eza imiş şu Türkçe'nin "sayın" kelimesi.
Eskiden âlâ-u-vâlâ ile mahkemelerimiz ve bilirkişilerimiz çok ciddi tehlike arzeden kelimelerle uğraşırlardı.
Mesela 1970'li yıllarda Ankara'da Mülkiye'de öğrenci idim. Bir sınıf arkadaşım, sevgili Fahrettin'i bir yerde yazdığı bir yazıdan dolayı Ankara Cumhuriyet Savcılığı ifadeye çağırmıştı. Üstü örtülü bir gözdağı ve uyarı ile dava açmadan geri yollamışlardı Fahrettin'i. Savcı demişti ki, "Oğlum yazında diyorsun ki 'Türkiye Halkı'. Dikkat et! Bu ülkede Türkiye halkı değil, Türk Halkı vardır. Ayrıca bugün 'Türkiye Halkı' dersen bunun devamı gelir yarın da 'Türkiye Halkları' dersin ve başına iş açılır. Bu defalık cahilliğine veriyoruz. Bir daha olmasın".
Tabi 70'li yıllarda "Türkiye Halkları" demenin ne büyük eza olduğunu en azından o yılları öğrenci olarak yaşayan biz 78 kuşağı çok iyi biliyoruz. Mesela Ecevit değil miydi mitinglerde, "halklara özgürlük" sloganı atanlar için "Dikkat edin, bunlar provokatör" diyen.
Sonra epeyce bir zaman "Kürdistan" kavramı sorun oldu. Önce kavramı kullananlar her defasında hakim karşısına çıkıp "Etmeyin eylemeyin ben bu kavramı sırf coğrafi bir bölgeyi ifade etmek anlamında kullandım. İşte tarihte, Osmanlı'da da Kürdistan var" filan diyerek zevahiri kurtarmaya çalıştılar.
Allah'tan ki Kuzey Irak'ta "Kürdistan Otonom Bölgesi" kuruldu da artık TRT'de bile Kürdistan kelimesi telaffuz edilmeye başlandı. Ve toplum olarak alışıldı. Bu vesileyle yazı dilinde de Kürdistan kelimesini kullananlar da baş ağrısından, problem yaşamaktan kurtuldular.
Şimdi büyük felaket en masum kelimenin üzerinde kopuyor. "Sayın" kelimesi.
Sormazlar mı adama, Türkçe'nin bu hem bir mesafe çağrıştıran hem de saygı ifade eden kavramını, kimilerinin saygı ve araya mesafe koymak için kullanmak istedikleri kavramı, şahsiyetlerin niteliğinden müsemma ya da değil, isimlerinin önüne getirerek kullanmalarının ne sakıncası var.
Bu bir kuraldır ve buna toplum olarak alışmak gerek. Her toplumsal kimlik, her aidiyet, her cemaat, ya da adını her ne koyarsanız koyun "her kim ise" diyelim, size göre önemsiz, değer vermediğiniz, ya da değmez dediğiniz, hatta olumsuzladığınız şahsiyet, eğer onun için kayda değerse, isminin önüne "Sayın" kelimesini koyar.
Ve koymakla yetinmez, kullanır. Kullanmakla da yetinmez, üzerine giderseniz bu kelimeyi kullanmayı bir duruş olarak telakki eder. Çünkü herkesin adına değer biçtiği, sonuç da kendisi için "değer"dir. Bir başkasının değer verip vermemesinden azadedir.
Bu doğaldır da. Mesela kimileri sanki o şekilde ifade etmek şahsiyeti önemsememek gibi telakki edileceği ima'sından olsa gerek ülkenin koca Başbakanından "RTE" diye yazarak bahseder. Bir başka kimilerinin gözünde de "saygın" kelimesinin içindeki "g" harfi hep gönüllerindedir ve bu vesile ile şahsiyet saygındır ve her defasında sayın olarak telaffuz edilmek durumundadır. "Sayın........." gibi.
Bunun anlaşılmayacak hiçbir tarafı da yoktur.
Abdullah Öcalan isminin önüne konulan "sayın" kelimesinin de Kürtlerin bir çoğu açısından durduğu nokta budur.
Kelimeleri birileri kullandı diye "sayın"ı "mayın" gibi algılayıp yargılayan ve ceza veren bir ülke tuhaflığına düşmek kadar bu ülke insanına yapılmış ve yapılacak bir başka kötülük düşünemiyorum.
Sayı(n)m suyum yok, bilumum sayın baylar, bayanlar....(ŞD/EÜ)
* "Erdoğan da 'Sayın Öcalan' demiş" 16.03.2007. Cumhuriyet Gazetesi.