Irak Dünya Mahkemesi nihai oturumu için İstanbul'a gelen Roy dün Boğaziçi Üniversitesi'nde (BÜ) araştırmacı-gazeteci Anthony Arnove ile birlikte konuştu ve "yeni düzene karşı direnişin sürekli olması gerektiğini" söyledi.
"Doğruyu hatırlamak için"
Arundhati Roy, Irak Dünya Mahkemesi'ni (WTI) saldırgan ve tek taraflı bulanlara cevaben mahkemenin bir saldırı değil savunma olduğunu hatırlattı.
"Mahkemenin amaçları arasında savaşmayı reddedenlerin nedenlerini tekrar ön plana çıkarmak esas. Bu bağlamda, mahkemenin amacı güç sahiplerine doğruları göstermek değil, çünkü 'güç doğrunun ne olduğunu zaten biliyor'. Önemli olan bizlerin doğruyu unutmaması ve birbirimize hatırlatması".
Mahkemede, İngiltere Başbakanı Tony Blair ve ABD Başbakanı George W. Bush 'un savunmalarının eksikliğinin çok da büyük bir kayıp olmadığını belirten Roy, mahkemenin bu nedenle "tek taraflı" olarak nitelenmesinin anlamsız olduğunu söyledi.
"Blair ve Bush'un savaş konusunda düşündükleri zaten yeterince biliniyor ve temsil ediliyor, Irak mahkemesi de bu düşüncelere savunma çerçevesinde oluşturuldu".
Roy, Irak'ta yaşananları "tarihte uzun zamandır yaşanan en korkakça savaş olarak" niteledi.
"Amerika'nın Irak'a uluslararası örgütler ve Birleşmiş Milletleri kullanarak silahsızlandırdıktan sonra saldırması kabul edilemez".
"Direnişin parçası olmalıyız"
Irak'taki savaşı yanlış bulan, ancak şiddet içerdiği için direnişi de tasvip etmeyen "barışçı" aydınlar da Roy'un eleştirilerinin hedefiydi.
Direniş hareketlerinin, içinde bulundukları durum ve karşılarındaki düşman çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini belirten Roy, "popülist Gandicilik" anlayışının aşılması gerektiğini söyledi.
"Eğer aydınlar Irak'taki direnişle gurur duymak istiyorlarsa, dışarıdan eleştiriler yöneltmek yerine direnişin bir parçası olmalılar. Anlamlı direniş için gerekli olan Irak'ın düşmanlarının doğru tespiti. Bu bağlamda direniş sadece işgalci ülkelere karşı değil, aynı zamanda işgalden para kazanan şirketlere karşı da olmalı".
Roy'a göre "protestolara rağmen savaş başladı" demek kolay bir kaçış. Düzene direnmek sadece savaş öncesi yürüyüşlerle değil, her gün yaptığımız seçimlerle olmalı. Önemli olan hareketlerimizin düzen taraftarlarınca "akıl dışı" bulunması.
Bu bağlamda "barış yanlısı" ya da "savaş karşıtı" olmak da aslında basit terimler. Pasifist olup olmadığı sorulan Roy, sahte ve yüzeysel barışa her zaman direndiğini, kendisine düzen tarafından sunulan barışın koşullarını kabul etmediğini söyledi.
Roy'a göre, adaletsiz bir barış mümkün değil, adaleti sağlamanın tek yolu ise direnmek.
"Küreselleşme karşıtlığı kolay eleştiri"
Thomas Friedman 'ın son kitabındaki dünyanın artık düz olduğu ve herkesin eşit koşullarda küreselleşmeye katıldığı konusundaki tezini yorumlaması istenen Roy Hindistan'daki çağrı merkezlerini merkezlerini örnek verdi.
"Özellikle Amerikan bankaları tarafından kullanılan telefonla yardım merkezleri, emek maliyetini düşürmek için Hindistan'da kuruluyor. İşe alınanlar isimlerini ve aksanlarını değiştirerek Amerikalı çalışanlar kisvesi altında hizmet veriyorlar".
Roy'a göre insanların kimliklerini çalmak üzerine kurulu bu tip işyerleri insanın kendisini ve kimliğini aşağılaması üzerine kurulu. Kendinden ve kimliğinden utanmak ise yeni düzenin işleyişi için gerekli.
Roy, düzene karşı eleştirilerinin "küreselleşme karşıtı" olarak nitelenmesini çok basit buluyor ve esas olarak küreselleşmenin paranın, şirketlerin ve ulusal elitlerin küreselleşmesi olarak anılmasını eleştiriyor. Bu bağlamda, insanların serbest hareket edebilmesi, küresel demokrasi, Ulusal Ceza Mahkemesi (UCM) ve kimyasal silahların yasaklanması girişimleriyle tanımlanan daha insancıl ve gerçek bir küreselleşme de var.
"Farklı düzenlerin mümkün olduğunu hayal etme kapasitesini yok eden kapitalist küreselleşmenin karşısında duran alternatif küreselleşme diğer düzenlerin ve hayatların zaten varolduğunu hatırlatıyor".
Yeni düzen ve misyoner STK'lar
Roy'a göre yeni düzeni uluslararası şirketler ve baskıcı devletlerle tanımlamak mümkün: "Demokrasinin ekonomilere enjekte edilen büyük paralarla kontrol edildiği günümüz düzeninde devlet baskısı yaşanan eşitsizliğin halklara kabul ettirilebilmesi için şart".
Yeni düzen içerisinde STK'ların da meşrulaştırıcı ve sakinleştirici etkisi gözardı edilmemeli. Roy'a göre zaman içerisinde gelişen sömürgeci stratejiler artık kendi muhaliflerini de kendi yaratıyor:
"Sivil toplum kuruluşları da düzene karşı direniş hareketlerini kurumsallaştırıp ehlileştiren sistem içi muhalifler".
Roy'a göre, sivil toplum kuruluşlarının yeni düzendeki rolü direniş hareketlerini sektörleştirmek. Gücünü taban hareketlerinden aldığını iddia eden STK'lar aslında karar yapıcılar ile kararlardan etkilenenlerin arasındaki mesafeyi arttırıyor.
"Dünya Sosyal Forumu da STK'ların tehlikesi altında. Irak Dünya Mahkemesi gibi sivil hareketlerin oluşabilmesi için gerekli bir platform olan Dünya Sosyal Forumu kurumlaştırılmamalı ve değişik strateji arayışları devam etmeli".
Düzenin kabul ettiği bir başka muhalif kimlik ise radikal İslamcılara alternatif olarak sunulan ılımlı, işadamı Müslümanlar. Başta merkezi Beyaz Saray olan radikal Hristiyanlık olmak üzere, kökten dinciliğin her türünün eleştirilmesi gerektiğini vurgulayan Roy, bu eleştirilerin tarihsel gelişmelere oturtulmadan yapılmasının çok tehlikeli olduğunun da bilincinde.
"Herkes için her şey olamam"
Bazı ünlü düşünür ve eylemcilerin aksine Roy, hiyerarşik olmayan küresel sivil direniş hareketleri konusunda söylediklerine bağlı kaldı. "Türkiye'de ya da Filistin'de insanlar nasıl direnmeli" konulu katılımcı sorularına Roy'un cevabı, "Ben sizlere sadece dünyayı nasıl gördüğümü anlatabilirim ama dışarıdan stratejik öğütler veremem. Her direniş içinde olanlar tarafından planlanmalıdır" oldu.
Roy'un yeni düzene karşı direniş konusunda genel önerileri ise düzenin sembollerini ve silahlarını kendisine karşı kullanmak. Nasıl farklı düşünürüm sorusunu sormayı ise bırakmamalıyız.(EK/EÜ)