Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu tarafından, Orta Avrupa Üniversitesi (Central European University) ortaklığı ile düzenlenen Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet Konferansı, dünyanın dört bir yanından feminist araştırmacı ve akademisyenlerin katılımıyla başladı.
Konferansın ilk oturumunda konuşan, Clark Üniversitesi'nden Cynthia Enloe, "Savaş Sonrasında Hangi Savaş Kadınları Hatırlanıyor, Hangileri Unutuluyor? Ve Bu Niçin Feministlerin Umrunda Olmalı?" sorularına yanıt aradı.
Savaş ve hafıza konusunun süregelen bir tartışma olduğunu ancak savaş esnasında ve savaş sonrasında kadınların bundan nasıl etkilendiğinin konuşulmadığını belirten Enloe, savaşlara dair hafıza anıtlarını ele aldı. Erkeklerin zaferlerinin ya da kayıplarının işlendiği bu anıtlarda kadınların hiçbir zaman mevcut olmadığına dikkat çekti.
Enloe, savaşların sadece "savaş alanında" gerçekleşmediğini söylerken, "Biz feministler diyoruz ki, savaş alanı bir mutfak, bir mülteci kampı ya da savaşın coğrafyasında yer almayan birçok mekan olabilir" diye konuştu.
"Her ulusal bayramda bir savaşın suretleri anılır. Her ulusal tatil savaşın hafızasına adanmıştır, bütün müzelerin savaş anısına ayrılmış bölümleri vardır. Bu anma ve anıtların neden yapıldığına dair argümanlara baktığımızda ise 'Anıtı yapıyoruz çünkü askerlerimize müteşşekkiriz', 'Bunlar bizim ulus kavramımızı oluşturuyor' gibi argümanlarla karşılaşırız.
"Bu noktada feministler, farklı feminizmler içinde olsalar da, çok önemli bir çabayı üstlenip gözden kaçırılmış, gözardı edilmiş kadınların anılarını anlatıyor. Bizim istediğimiz en önemli şey, çatışmada bu kadınların yerinin tanınması ve öykülerinin tam anlatılması. Böylece bunun nasıl bir çatışma olduğu konusunda gerçekçi bir görüşe sahip olabiliriz."
Bakıcı, savaşın travmalarıyla mücadele eden kadınlar
Savaşın maaliyetinin geleneksel anıtlar ya da anma günlerinden çok daha büyük bir önem taşıdığını söyleyen Enloe, kadınların yaralı aile üyelerine ömür boyu hizmet verdiğini, bakıcı, iyileştirici olarak savaşlarda yer aldığını ve savaştan değişik travmalarla dönen erkeklere baktıklarını hatırlattı. "Her kadının kendi hayatını savaş sonrasıyla başa çıkabilmek için yeniden düzenlediğini de görmeliyiz" dedi.
"Geleneksel olarak Japonya hükümetinin 'rahatlatıcı kadınlar' diye tanımladığı, askerlerin cinsel kölelerine dönüştürülen kadınlar, uzun yıllar cesaretini toparlayamadı. Deneyimlerini, anılarını ancak 40 yıl sonra anlatabildiler.
"Sri Lanka, Yugoslavya, Kongo, Rwanda savaşlarından 40 yıl sonra daha neler öğreneceğiz acaba?
"1. ve 2. Dünya Savaşları, Vietnam Savaşı ve daha birçok savaş için hala 'savaş sonrası' (post-war) kavramını kullanıyoruz, çünkü savaş sona erdiğinde, savaşın etkileri bitmiyor. Bu kavramı kullanmaktan ne zaman vazgeçeceğiz? Kendi öykülerini hiç anlatamamış kadınlar olduğu sürece vazgeçmeyeceğiz."
"Ulus, milliyetçilerin savunduğu gibi bir şey değil"
Enloe, feministlerin, dünyanın her yerinde 'kan dökülmesi sonucu neyin yaratıldığını' tanımlamaya çalıştığını, 'ulus'un tüm feministler açısından sorunlu bir kavram olduğunu söyledi:
"Ulus kavramı, belli bir çatışmanın belli bir anısının kurumsallaşmasıyla oluşuyor. Ulus denen şey, milliyetçilerin öne sürdüğü gibi dayanışmanın üzerine değil, eşitsizlik ve çoğunlukla kadın düşmanlığı üzerine kuruludur.
"Savaşın kızgın bir cehennem olduğunu söylüyorlar. Biz savaşın onların tahmin edemeyeceği kadar kızgın bir cehennem olduğunu söylüyoruz. Ulus fikrini ayakta tutan üst yapıyı sorguluyoruz. Kimsenin izlemeye değer görmediği kadını ve yaşantıları ele alarak savaşın maliyetini küçültmek isteyenlere bir meydan okuma oluşturuyoruz."
Barış aktivistleri neden anılmıyor?
Hiçbir zaman barış aktivistlerinin anıtlarının dikilmediğine dikkat çeken Enloe, "Askerlere cinsel hizmet sunan kadınlar, barış koruyucuları, hayatta kalabilmek için işgalcilere hizmet sunan kadınlar, savaş sonrası travmaların atlatılmasına uğraşan kadınlar asla şanlı anıtlarda yer almıyor" dedi, "Neyin hatırlanması gerektiğine dair yeni bir mefhum yaratılabilir." (ÇT)