Khaled, aktivist kimliğini tüm yönleriyle yaşamasını sağlayan bir deneyim olarak savaş sonrasını anlatıyor Lübnan'da.
Savaş hayatınızı nasıl değiştirdi?
Bu savaş başladığında olduğumuz yerden ayrılmama kararı almıştık, ama kardeşim çok korkmuştu, annem de. Çok geçmeden bu savaşın diğerlerinden farklı olduğunu anladık. Onları bu durumda kalmaya zorlayamayacağımı anladım. Bu yüzden evden ayrılmaya karar verdik. Çok uzun bir yol izleyerek kaçtık. Kaçtık ama geri döneceğimizi kim garanti edebilirdi?
Giderken Filistinlileri düşündüm hiçbir zaman evlerine dönemeyen Filistinlileri ve Ermenileri düşündüm. Bir daha dönemeyebilirim diye çok korktum. Bu sadece yaşadığın yeri değil tüm bir bağlamı kaybetmek, sevdiklerini, evin olan yeri kaybetmek. Ateşkesten sonra Sur'a döndüm ve bir savaş daha olursa bu defa oradan ayrılmak istemiyorum.
Bir arkadaşımı ve onun iki kızını kaybettim. Evleri bombalandı ve yıkıntılar altında kaldılar. O kadar çok şey kaybettim ki oların gitmesiyle hayatımdan.
Öte yandan, savaş tüm aktivist kimliğimin ete kemiğe bürünmesini sağladı. Aklımda dönüp duran bütün soruları, topyekün önüme koydu. Hayatım 14 Ağustos günü, yani ateşkes günü değişti. Artık bireysel hiçbir şey yok, yaptığım herşey de insanlarla ilişkilenerek, bir grubun parçası olarak varım.
Neler yapıyorsunuz?
Uluslararası STK'lar geldiğinden beri toplantılar yapıyoruz. Bir konvoy düzenledik güneye gitmek üzere, konvoy Lübnan hükümeti tarafından durduruldu. Amacımıza ulaşamasak bile o kadar insanı o koşullar altında toplayabilmek büyük bir başarıydı. Bundan sonraki adım, neler yapılabilir ve neden yapılmalı sorularının cevaplarını içeriyordu. Sadece duygusal sebeplerle mi, yani ülkemiz bombalandı diye mi çalışacağız? Yoksa bu aslında tek ulus ve tek ülke fikri üzerinde çalışmamız için bulunmaz bir fırsat mı?
14 Ağustos'ta savaş durdu ve biz 19 Ağustos'ta güneye gittik. Olanları gözlerimizle gördük. Bu deneyim bir kısmımız için çok ağırdı ve daha geride çalışmak istediklerini söylediler. Bu tamamen anlaşılabilir, sonuçta bizim de farklı aşamalarda yardıma ihtiyacımız var.
Bir kısmımız teker teker aileler bazında yardımların doğru ve etkili bir şekilde yerine ulaştırılmasıyla ilgileniyor. Bu yardımlara giyecek, yiyecek gibi maddi yardımlar dışında psikososyal yardımlar da dahil. İlaç yardımları gerekiyor. Örneğin kronik hastalıklara olanlara yardım etmek çok zor. Sınır Tanımayan Doktorlar'dan yardım istedik ama onlar sadece savaş alanında yaralananlar için malzemeleri olduğunu söylediler. Bu durumda bu ilaçları bulmak için uğraştık.
Ayrıca kardeş okul uygulaması başlatmak için çalışıyoruz. Learning to Care (İlgilenmeyi Öğrenmek) adlı bir program geçen seneden beri uygulanmaktaydı okullarda. Bu programın amacı barış zamanı da okullarda dayanışma fikrini aşılamaktı. Halihazırda böyle bir programın yürüyor olmasının önemini şimdi görüyoruz. Bu programın uygulandığı okullarla güneydeki okullar arasında işbirliği çalışmaları yapmayı planlıyoruz. Böylece dayanışma fikrini yaygınlaştırmak istiyoruz.
"Yalnız Değiliz"
Artık bütün sınırları geçebileceğimizi biliyorum. Hem bir grup hem de ulus olarak. Bu savaş bana hiçbir şeyin imkansız olmadığını gösterdi. Herşey sıfırdan yeniden başlayabiliyor. Bir zafer kazandık. Her zaman kaybetmiş olmamız karşısında ilk defa bir zafer kazandık. Kolay ve ucuz olmadı ama insanlarımızın varoluşunu kazandık.
Biz bu dersi Filistinlilerden, Ermenilerden, Kürtlerden öğrendik, varlığın için mücadele etmek. Yalnız olmadığımızı biliyorum, tüm dünyada varolan bir zincirin halkasıyız. (TS/EÖ)