İranlı fotoğraf sanatçısı Shadi Ghadirian, Türkiye’nin ilk kadın fotoğrafçısı Semiha Es anısına düzenlenen Semiha Es Uluslararası Kadın Fotoğrafçılar Sempozyumu için İstanbul’daydı.
1974 Tahran doğumlu olan sanatçı, İran’da yaşayan Müslüman kadın kimliği üzerinden çektiği fotoğraflarda toplumsal cinsiyeti, militarizmi ve erkek egemen toplumu sorguluyor.
İlk gençlik yılları savaş ortamında geçen Ghadirian Tahran’daki Azad Üniversitesi’nde fotoğraf eğitimi almış.
Altıncı kez İstanbul’a gelmiş fotoğrafçıyla fotoğrafları üzerinden ülkesini, militarizmi, kadın haklarını ve toplumsal cinsiyeti konuştuk.
İran’da çalıştığı alanda kadın-erkek arasında ayrım olmadığını söyleyen Ghadirian, özellikle toplumsal cinsiyete yönelik soruları cevaplarken oldukça çekingendi. Yaşadığı ülkede çalışma şartları açısından kadın fotoğrafçıların bir problemi olmadığını dile getiren sanatçı, İran’ı anlatmanın sanatçıların işi olmadığını düşünüyor. Ghadirian’a göre, ülkeyi tanımak için sanatçılara soru sormak değil, eserlerini incelemek lazım.
Fotoğrafla olan hikayenizden bize biraz bahsedebilir misiniz? Fotoğraf çekmeye nasıl ve ne zaman başladınız? Başlarken motivasyonunuz neydi?
Üniversiteye gittiğimde fotoğraf çekmeye başladım ve sadece doğa, belgesel, sanat ve portre üzerine pratik yaptım. Aynı zamanda üniversiteyle birlikte fotoğraf müzesine gidiyordum. Orada Antik İran’a ait birçok fotoğraf vardı. Böylece burada tezimi yaptım.
Sunumuz sırasında fotoğrafın pahalı bir uğraş olduğunu söylediniz. Bu yıllarda fotoğrafla ilgili maddi bir sıkıntınız oldu mu?
Fotoğraf çok pahalı. Çünkü öncelikle kamera almalısınız. Bu dijital değildi. Dolayısıyla film de almak zorundasınız. Ayrıca kağıt ve agrandizör/büyütücü de almalısınız. Yani sahip olmanız gereken birçok araç var. Üniversite zamanında bütün bunları karşılamam gerekiyordu. Okulum da oldukça pahalıydı, özel üniversiteydi. Onu da karşılamam gerekiyordu. Böylece projelerim için yeterli paraya sahip olmak için bir şeyler yapmaya karar verdim. Fotoğraf müzesinde çalıştım.
Stüdyo fotoğrafçılığını neden seçtiniz?
Her zaman insanların birden fotoğraflarını çekmek ile ilgili problemim oldu. Soruyorum kendime “fotoğraflarını çekmek için insanlardan izin almak zorunda mıyım” diye. Bence onlardan izin alınmalı ve ben bu konuda pek rahat değilim. Kafamda bu durumla ilgili daima bir sürü soru var. Stüdyoda her şeyi canlandırıp oluşturmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum. Sizin fotoğrafınızı çekmek istiyorum ve size üzerine çalışmak istediğim hikayeyi anlatıyorum. Ardından stüdyoda canlandırıyorum. Böyle daha iyi hissediyorum.
Sunumuzda da böyle bir soru size yöneltildi ve siz de bu bir tür teknik diye cevapladınız.
Ben kurgu fotoğrafçılığını seçtim. Kurgu fotoğrafçılık, ışıklandırma ve iyi kompozisyonla çoğunlukla içeride yapılıyor. Yeterli zamana sahipsin. Çekim boyunca her şeyi kontrol ediyorum. Fakat nesne, benim anlattığım hikaye içerisi değil. Benim öznelerim toplumsal, sadece içerisi değil.
Bence dışarıda olmak feminist ideoloji için daha iyi.
Benim için bir farkı yok.
Hayır aynı, diyorsunuz?
Örneğin Ghadirian serileri hakkında konuşursam, modernizm ve gelenek sadece içerisi için geçerli değil. Genel olarak İran’da görebilirsiniz. Modernizm ve geleneği birleştiririz. Ben bu fotoğrafları dışarıdan nasıl alabileceğimi hayal edemiyorum.
Bence içerisi dışarıdan daha zor. İçeride kendi hayali dünyanızı kurmanız gerekiyor.
Kesinlikle evet.
Dışarıda sadece anı yakalamak zorundasınız.
Evet. Bu kısmı benim için fazlasıyla ilginç. Her şeyi yapıyorum. Işık, kompoziyon her şeyi düşünüyorum. Her şeyi kontrol etmeyi seviyorum.
Biliyorum içerisi daha pahalı ve o hayal dünyasını kurmak daha zor.
Evet.
İran’da kadın fotoğrafçılar çalışma şartları açısından toplumda rahat çalışabiliyor mu? Toplumla başları belada mı? Kadın ve erkek fotoğrafçılar arasında bu anlamda bir karşılaştırma yapabilir misiniz?
İran’da fotoğrafçıların problemleri kadın ve erkek için aynı. Bir fark yok.
Değişen bir şey yok?
Hayır, hayır.
Toplumsal baskı, kültürel değerler çalışmalarınızı nasıl etkiliyor? Çalışmalarınız adına size bir etkisi var mı?
Tabi ki var. Bir ülkede yaşadığınızda tabii ki özel etkileri oluyor. Bence bu tüm sanatçılar için geçerli. Yaşadıkları ülkeden ve durumlarından etkileniyorlar. Sadece sanat tarihi okusanız, her yerde hikayenin, zamanın, sanattan gelen her şeyin ne olduğunu görebilirsiniz.
Sizin nesneniz özellikle kadın. Bunu seçmenizin sebebi İran’da doğmak yaşamak mı?
Tabi ki sadece doğmak değil yaşamak da.
İran’da hiç kadın fotomuhabir var mı?
Evet tabi ki birçok.
Kendi pozisyonunuzla onlar arasında bir karşılaştırma yapabilir misiniz?
Bu sadece bizim seçtiğimiz araçla ilgili. Foto muhabirler gazetelerde, dergilerde, ajanslarda çalışıyor. Birçok fikre sahipler. Çünkü en azından çalışmalarının bir yerde yayınlandığını biliyorlar. Fakat ben de en azından çalışmamın sanatsal bir serginin parçası olduğunu biliyorum.
Peki kim daha özgür? Bir fark var mı?
Hayır aynı.
İran toplumu çalışmalarınız hakkında ne düşünüyor? Yorumları neler?
Kadın ve erkek arasında tepkisel anlamda görüş farklılıkları var. Tabi ki insanlar benim fotoğraflarımın içeride olmasından dolayı daha rahat. Çünkü benim fotoğraflarımda hayal kırıklığı, yıkım yok. Ama yine de insanlar farklı reaksiyonlar gösteriyorlar. Mesela dindar olup olmamaları gibi birçok faktör etkiliyor.
Yurtdışındaki sergileriniz hakkında ne hissediyorsunuz? Mesela Londra’da Belçika’da sergileriniz vardı. Ne hissettiniz? Çünkü bu bir anlamda ülkenizin çektiğiniz kadın profillerinin de dışarı çıkması dünyaya açılması demek. Bence harika!
İran’da birçok ünlü dışarıda, içeride değil. Çoğunlukla sergi turlarım yurtdışında farklı ülkelerde.
Evet, ben dünya çapında sergiler açmaktan çok memnunum.
Dünya genelinde kadın hakları konusunda birçok tartışma yapılıyor. Özellikle Ortadoğu bölgesine yönelik.
Evet.
Çalışmalarınız ve dünya çapındaki sergileriniz sayesinde, Batı sizin gözünüzden oradaki kadın profilini anlama şansına sahip oluyor.
Evet.
Belki de sayenizde İran’daki kadınlar hakkında farklı perspektiflere sahip oluyorlar. İran’da insan hakları kadın hakları üzerine tartışmalara yönelik bir fikriniz var mı?
İran’da insan hakları aktiviteleri İslami yasalardan dolayı çok zahmetli ve katı. Fakat onlar daima beni desteklerler.
Dünya genelinde İran’da insan hakları, kadın hakları üzerine birçok tartışma yapılıyor. Bu tartışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce oryantalistler mi yoksa objektif mi?
Batı ülkelerinin reaksiyonlarının tamamen farklı olduğunu söyleyebilirim. İran’ı gerçekten çok fazla tanımıyorlar. Medyadaki İran imajı başka bir şey. İran’la ilgili soru bombardımanına tutuluyorum. İran’ın nasıl olduğunu göstermek benim işim değil. Fakat onlar benim ya da meslektaşlarımın imgeleriyle nasıl olduğunu anlayabilirler. Biz böyle olmasını umuyoruz.
Anlıyorum. Yani objektif olmadıklarını söylüyorsunuz.
Evet, gelip görebilirler, araştırabilirler. İran sinemasına ait birçok güzel çalışma var. Bir ülkeyi tanımak için birçok güzel yol var.
Haklısınız. Bir sorum daha var. ‘’Miss butterfly’’ ve ‘’Like everyday’’ isimli projelerinizde vermek istediğiniz mesaj neydi?
“Like Everyday” de senin, kadın yaşamının bir parçası, her gün yaptıkları, rutinleri var. Bence bu sadece İranlı kadınlar değil tüm dünya kadınları için. Onlar öğretmen, sanatçı, ev hanımı olmalarına rağmen; oy verirler, çocukları akşam yemeğinde ne yemelidir diye düşünürler. Aslında bu her zaman kadınların aklında olan şeylerle ilgili.
“Miss Butterfly” ise seçimlerden sonrasıyla ilgili. Sokaklar kalabalıktı. Evimi ve ailemi korumaya çalışıyordum. Miss Butterfly’ın evi ve aileyi korumanın bir yolu olarak çok iyi bir konu olduğunu düşündüm.
Çalışmalarınızda meyve sepetinde meyvelerin arasında bomba görüyoruz.
Bence savaş içerde insanların arasında. Savaş bir realite.
İnsanlar savaşta zarar görüyorlar evet. Ama ben sizin çalışmalarınızda hayatlarındaki yerini görmüş oldum.
Evet, savaş gerçek. Biz sadece onu hatırlamak istemiyoruz. Fakat acı çekilen her gün savaş demek. (CT/ÇT)
Shadi Ghadirian'ın web sitesini ve fotoğraflarını görmek için tıklayın.