Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsü Murat Dikmen Salonu'nda dün (26 Ocak) düzenlenen iki panellik foruma 11 savaş karşıtı aydın ve aktivist konuşmacı olarak katıldılar. Uluslar arası barışçılar savaş deneyimlerini, 11 Eylül, İsrail-Filistin sorunu ve Irak'a dair izlenimlerini ve planlanan savaş hakkındaki görüşlerini anlattılar.
Saat 15.00'te başlayan ve Müge Sökmen'in kolaylaştırıcı olarak görev yaptığı panele Obrad Savic, Norman Finkelstein, John Hipkin, Mariajana Komarcevic ve Ryan Amundson konuşmacı olarak katıldılar.
Finkelstein: "Siyonist hareket mübadeleyi örnek aldı"
Panelde ilk sözü Filistin-İsrail konusunda uzman siyaset bilimci Norman Finkelstein aldı. Irak'ta bir savaşın Müslüman ve Hıristiyan Arapların ağırlıkta olduğu Gazze'de felaket yaratacağına dikkat çeken Finkelstein, 11 Eylül'le birlikte uluslar arası hukukun çöktüğünü, İsrail'in de bundan faydalandığını savundu.
Finkelstein sözlerini şöyle sürdürdü :
* Siyonist hareket Türkiye-Yunanistan mübadelesinden esinlendi. Hatta buna sık sık göndermelerde bulundu. Filistin topraklarının yüzde 80'ini işgal ettiler ama yüzde 20'si kaldı. Toprağı istiyorlardı ama halkını istemiyorlardı.
* İsrail, tüm halkı göç ettiremedikleri için işgalci devlet metodunu benimsedi. Böylece Filistinlilere aparteid rejimi dayatılabilirdi.
"Ben Yahudiyim" diyen Finkelstein, annesinin ve babasının Nazi kamplarından sağ olarak kurtulduğu geri kalan tüm ailesini soykırımda yitirdiğini açıkladı. Ünlü siyaset bilimci sözlerini şöyle sürdürdü :
* Annem ve babam bana savaştan nefret etmeyi ve adaleti sevmeyi öğretti. İkinci dünya savaşında Yahudilerin çektiği acıları başka acılarla karıştırmamayı öğretti. Onlara göre, Güney Afrika'da aç bir çocuğun, Vietnam'da vücudu kavrulmuş bir çocuğun acısı ancak bu acıyla karşılanabilirdi.
"Yoksa bunlar bize karşı mı direniyorlar?"
* Ben ABD'den, müreffeh bir ülkeden geliyorum ve bir işim var. Türkiye'ye ne yapacağını söylemek haddim değil. Ama ben inanıyorum ki, Türkiye bu savaşa engel olabilir. Yoksa Türkiye'nin acıları az olmaz.
* Son günlerde ABD, Türkiye halkının çekebileceği acıları düşünmeye başladı. Bundan önce Türkiye'den hiç söz edilmiyordu. Washington'daki Hitlerciler, yoksa bunlar bize karşı mı direniyorlar diye yüzünü buruşturuyorlar. Evet, bu ülkeler size direniyor. Türkiye sorunun para olmadığını söylüyor ve buna direniyor.
* Bu savaş kesinlikle kaçınılmaz değildir. İlk bomba düşene kadar yapılacak çok şey var. Şu an iğrenç bir zaman ama mükemmel bir zaman da.
Hipkin: Çoğu İngiliz halkı savaş istemiyor
Ardından söz alan John Hipkin, Britanya halkının çoğunluğunun bu savaşa karşı olduğunu, İngiltere'de günlük yayımlanan tabloid "Daily Mirror" gazetesinin bile solcu "The Guardian" gazetesinden daha kararlı şekilde savaşa karşı tavır aldığını belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü:
* Cambridge Üniversitesi'nde öğrenci, öğretim üyeleri öncülüğünde ve sendikalar, aydınlar ve gazetelerin katılımıyla Irak'ta bir savaşa karşı İnternet yoluyla tavır alıyoruz.
"Açık radyo diye mükemmel bir radyo varmış"
* Cambridge'deki parlamento üyemiz bir İşçi Partisi üyesi, Başbakan Blair'e koşulsuz destek veriyor. Biz de onu değiştirmek istiyorduk. Ama şimdi bizim mesajlarımızı alırken isteksiz de olsa Blair'e savaşa karşı olduğumuzu içeren mesajları taşıdı. Rumsvelt ve yandaşlarına Ebedi Savaş söylemine karşı Daimi Barış kavramını geliştirmemiz gerekiyor.
* Barış hareketi mutlaka enternasyonalist olmalı, sıradan insanları bizden uzak tutmamalıyız. Boğaziçi yakasının savaşa karşı ilgisinin azlığını anlamamız gerekiyor. Cambridge herkesi kazanmaya çalışıyoruz.
* Resmi medyanın ilgisi çekilmeli. Burada "Açık Radyo" adında mükemmel bir radyonun olduğunu öğrendim.
Komarcevic: Kadınlar dahil, "faklı" olan herkes yok edildi
Hipkin'den sonra konuşma sırası Siyahlı Kadınlar temsilcisi Mariajana Komarcevic'e geldi. Sovyet Rusya'nın çöküşüyle birlikte 1990'lı yıllarla birlikte Yugoslavya'nın kimlik arayış sürecine değinen Komarcevic, militarist ve milliyetçi yöntemlerle etnik temizliğe girişildiği, farklı olan herkesin yok edildiği, bundan hem "farklı" hem de "öteki" olan kadınların nasiplerini aldıklarını söyledi.
Kuruluşlarının 11 yıldır, hem eğitsel hem de barışçıl faaliyetler gerçekleştirdiğini belirten Komarcevic, şunları söyledi :
* Sorumluluğumuzu üzerimize almak zorundayız. Bizim yerimize konuşamayacak olanların bizimle ilgili konuşmalarına izin vermemeliyiz. Yanıltılmaya izin veremeyeceğimiz gibi hainlerin rolünü kabul edemeyiz.
* Kadınlar arasında nefretin artmasına izin veremeyiz.
Amundson: Savaş karşıtı eylemlerde tepki aldım
Barışçı Yarınlar üyesi Ryan Amundson de, 11 Eylül saldırılarını nasıl yaşadığını söyle anlattı:
* Geçici olarak öğretmenliği başladığımın ilk günüydü. Daha dört saat geçmişti ki müdüriyette çağırıldım. Bana "Dünya ticaret merkezine saldırı olmuş, evine gitsen iyi olur" dediler. Aklıma kötü şeyler geldi, eve gittiğimde anladım. Erkek kardeşim Pentagon'da çalışıyordu. Cesedini 11 gün sonra buldular. Şimdi oradan bir mil ötedeki Armilton Mezarlığı'nda kalıyor.
* Savaş karşıtı bir eyleme katıldığımda, birisi bana yanaşarak "yakınlarınızı kaybetseydiniz burada olmazdınız" dedi. Ben de, "Hayır, ben yakınımı kaybettiğim için buradayım" diyerek yanıt verdim.
* Barışçı Yarınlar örgütü içerisinde şu an yakınlarını kaybetmiş 50-60 aile yer alıyor. Bu sayı her geçen gün artıyor. Örgütümüzden bir delegasyon hem Afganistan'da hem de Irak'ta halkı ziyaret etti.
"Kardeşimi öldürenlerin imanı şiddetti"
* Martin Luther King, "Savaşlar barışçı yarınları kesmek için kullanılan bıçaklardır" demişti. Başka birisi de "Elinizde tek silah çekişse, o zaman karşınızdaki her şey size çivi gibi görünür" demiş.
* Anlaşılıyor ki, ABD'nin elindeki tek güç silahtır. Bir yıl süren başarısızlıktan sonra Irak'a saldırmak ABD için, çekicin ideal bir silah olduğunu göstermek için bir fırsat.
* Saldırı durumunda Irak elindeki silahları kullanacaktır. Bu arabanızı gidip sarhoş bir sürücüye çarpmak gibidir. Çünkü, bilinir ki sarhoş bir sürücü de gidip başka bir sürücüye çarpacaktır.
* Kardeşimi öldürenlerin imanı Allah değil, şiddete olan imanları idi. Ben dünyayı İslam veya Hıristiyanlık gibi kategorilerle değil, şiddet ve şiddet karşıtlığı olarak bakıyorum.
Savic: Dostluk yeniden tanımlanmalı
Belgrad Üniversitesi'nde Toplumsal Teori ve Toplumsal Felsefe Tarihi dersi veren ve çeşitli aydın örgütlerinde görev yapan Obrad Savic ise, ilişkilerin yeni bir dostluk ve arkadaşlık kavramları üzerinden ifade edilmesi gerektiğini, dostluğu şartsız bir alanda görmek gerektiğini savundu. Savic, düşüncelerini şöyle aktardı :
* Bizler oturup, uluslar arası, kozmopolit, ötekilere karşı konukseverlik sorumluluğu ve yükümlülüğü içeren bir dostluk kavramı oluşturmamız gerekiyor. Biz bu dostluk kavramını yeniden düşünmeliyiz.
* Yüzlerce kez Sırbistan'dan çıkarak ders vermek için aracımla Macaristan'a giderdim. Geçen yıl Macaristan sınırına geldiğimde sınır yerinde yoktu. Sordum, 10 kilometre öteye alındı dediler. Devam ettiğimde Schengen Sınırı diye bir levha gördüm.
* Pasaportum olduğu için geçebildim ama hepimiz ayrıcalıklı bir ulus devlet vatandaşlığına karşı mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Biz devletler gibi düşünemeyiz.
Verilen aradan sonra Barış Forumu'nun ikinci paneline başlandı. Bu kez panelin kolaylaştırıcılığını Ayşegül Altınay, konuşmacı olarak da Dusan İ.Bjelic, Jan Myrdal, Peter Curman, Orhan Pamuk, Michael Simmons ve Scilla Elsworthy yer aldı.
İkinci oturumda ilk sözü alan Peter Curman, konuşmasını Türkiyeli ve Yunanistanlı akademisyenlerin Gümüşlük Akademisi'ndeki ortak çalışmalarından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Rodos'ta ve Pakistan'da Lahor Akademileri'nde benzer çalışmaların yürütüldüğünü vurgulayan Curman, bu tür işbirliği çalışmalarının gittikçe çoğaldığına dikkat çekti. Aynı zamanda şair de olan Curman, konuşmasını okuduğu üç şiiriyle sonlandırdı.
Myrdal: Türkiye yoksa bu savaş kaçınılmaz değil
İsveçli yazar Jan Myrdal ise, "Hain bir Avrupalının İtirafları" başlıklı kitabından bir bölüm okuduktan sonra şunları söyledi:
* Bu sabah dinlediğim Deutsche Welle radyosuna göre, "Rumsvelt, nükleer silahlarını 2001'de kullanmaya hazır hale getirdiğini" söylemiş.
* ABD petrolle çalışır, aldığı petrolü de ödünç para ile öder. Petrol olmazsa ABD büyük bir hava kabarcığıdır.
* ABD, Kızıldeniz'den Basra Körfezi'ne kadar petrol yataklarını kontrol etmek istiyor. Türkiye Bush'a yardım etmeyi reddederse, bu savaş kaçınılmaz değil. Sınırları tehdit eden bir savaş olursa da Türkiye'nin sınırları da tartışılacaktır.
Elsworthy: ABD'ye 8 milyon varil petrol akacak
Irak'ın ardından Ürdün'e giden, oradan ise Türkiye'yi ziyaret eden Oxford Araştırma Grubu temsilcisi Scilla Elsworthy ise, "Sürüklenmek istenen süreç ABD'nin yüzyıllık bir projesi" dedi. Resmi bir siteyi de kaynak gösteren Elsworthy, "ABD, özellikle Asya'da, yeni bir politika ve ekonomik düzenleme yapmak istiyor" diye ekledi. Elsworthy şunları aktardı :
* Oxford Araştırma Grubu'nda yaygın bir düşünceyi size aktarıyorum : Başkan Bush bir dahaki seçime Saddam'ı devirmiş olarak girmek istiyor. Ayrıca, ABD biliyor ki bölgeyi kontrol ettiğinde günde 8 milyon varil petrol ABD'ye akacak. Bu rezervler yüzyıl yetecek. ABD bölge denetimini eline geçirmek istiyor. Fransa ve İngiltere ise ABD'nin bölgeye müdahalesinden korktukları için buna karşı çıkıyorlar.
* Ben ise yalnızca savaş karşı çıkmaktansa şunu önermek istiyorum : Saddam Hüseyin, Bağdat'ın 143 kilometre kuzeyinde bir tatil köyünde emekli olarak yaşamını sürdürsün. Irak lideri bunu kabul edebilir. Irak gıda karşılığı petrol ticareti yapabilsin, OPEC pazarlıklarda yerini alsın, Irak denetlensin ve kitle imha silahları yok edilsin ve halk özgür kalsın.
Simmons: Savaş konusunda Türkiye'nin etkisi olabilir
Elsworthy'den sonra söz alan American Friends Service Komitesi Avrupa Bölge Müdürü Michael Simmons ise, "ABD Dışişleri Bakanı'nı destek isterken Türkiye Başbakanı'na yalvarır gibi konuşmasını duydum. Şimdiyse bunun sizin sayenizde olduğunu düşünüyorum" dedi.
ABD'de ölüm cezasının kaldırılmasına dönük faaliyetler yürüten bir oluşumda da çalıştığını belirten Simmons, ABD dışında savaş konusunda etkisi bulunan tek ülkenin Türkiye olduğunu belirtti. Tutuklanan vicdani retçi Mehmet Bal'ın durumunu da hatırlatan Simmons sözlerine şunları ekledi :
* ABD'de beyaz olmayan kişilerin savaş karşıtı söylemlerine dikkat edilmez, bundan söz edilmez.
* Ben nükleer silahlara karşıyım. Miloseviç gibi insanlar için ABD'de bir kez olsun katil veya barbar demedi. Ama onun gözünde Castro veya üçüncü dünya şeytandırlar!
"ABD polisi ayırım yapıyor"
* Savaş sonrasında sivillere karşı yardım götürülürken bile ayrımlarla karşılaştık. Savaş sonrasında Makedonya'daki kamplarda sıcak su ve tedavi imkanı varken dünyanın benzer koşullardaki bölgelerinde değil sıcak su, insanlar aylarca içmek için temiz su bulamadılar. Bu da gösteriyor ki, dünyada acı çekmenin de iki kampı var.
* ABD polisi, Oklahoma'daki saldırının sorumluları arasına Müslüman göremeyince, "sadece bu iki kişi var" diyerek daha geniş araştırma bile yapmadı. Ama 11 Eylül'de böyle olmadı. Hapsedilenlerin çoğu hiç bir şey yapmadılar ama o dışlayıcı gözle bunun izleri çok uzun süre kalıyor.
Bjelic: Savaş ABD halkının değerlerine darbe
* Geçen ay Irak'ı ziyaret eden kriminoloji profesörlerinden Dusan İ.Bjelic ise, üniversite ve akademilerin gerçeğin tapınağı olduklarını açıkladı. Profesör Bjelic şu noktalara işaret etti :
* Hiç bir hükümet insanlara yiyecek, tedavi ve hizmet götürmeye engel olamaz. Bu inançla Irak'a bir ziyaret yaptık. Biz sessiz çoğunluk adına, Amerikan halkına seslenmek istiyoruz.
* Bush, savaşa girmekle Amerikan toplumunun temel değerlerini yok etmeye çalışıyor. Bu Amerikan halkının kendi demokratik değerlerine bir darbedir.
"Hükümetler engelleyemez, aydın korkuyor"
* Irak'ta insanların ne kadar sakin olduğunu gördüm. Irak insanı büyük bir olgunlukla neredeyse ölümü bekliyordu. Ama benim geldiğim dünyanın en müreffeh ülkesi ABD'de halk, tedirginlik içindeydi.
* Irak'taki üniversiteler de baskıdan nasibini aldılar. Birleşmiş Milletler (BM) de özgür düşünce ve özgür ifadeye karşı tavır aldı. Çünkü BM Irak'taki aydınlara yayın göndermediği gibi son zamanlara kadar bilgisayar yardımı da yapılmamıştı. Hükümetler aydınların halka dayanışma kurmasına engel olamazlar ama bizler korkuyoruz.
* Eğer bir silahsızlanma olacaksa, Irak'la birlikte, İsrail ve bölge ülkeleri de silahsızlandırılmalı. Ben de barış için Türkiye'nin önemine inananlardanım.
Pamuk: Türkiye'nin borçları rol oynuyor
Profesör Dusan'dan sonra konuşan yazar Orhan Pamuk, Türkiye barış adına girişimlerin bulunmasına karşın barış geleneğinin bulunmadığına dikkat çekti. Pamuk şunları söyledi:
* Medya en azından savaşla ilgili yayınlar yapıyor. Kore Savaşı'na gidildiğinde medya bunun hiç işlemedi.Araştırmalar gösteriyor ki, halkın yüzde 80'i savaşa karşı. Görünüşte savaşa karşı olan hükümet de ABD'ye çok yakın gözükmek istemiyor.
* Halkın yüzde 80'i savaşa karşı olduğu gibi Türkiye'de medyanın yüzde 80'i de savaşa karşı olduğunu gösterebilmeli.
* Türkiye'nin bunun tersine davranışlarına batı ve ABD kurumlarına olan borcu rol oynuyor. Milliyet'te "Telefonlar meşgul çalar" başlığıyla verilen haber bunu gösteriyor. Bire "birazcık insanlığınızı unutun, size biraz daha para veririz" deniyor.
* Paran varsa savaşa katılmaya da, savaşı önlemeye de gücün yeter. Türkiye'de medyada çatlaklar var : Savaşa engel olmak için bir şeyler yapmak isteyen köşe yazarları var bir de manşetler var.
* Türkiye, kendi coğrafyasının verdiği imkanla, medyasını da işin içine koyarak savaşa hayır diyebilir. (BB)