"Irak'a çok kısa bir mesaj verebiliriz: Bundan sonra sıra senin, terörizmi destekleme uygulamasına son vermedikçe sen bundan sonraki sıradasın. Bu ikazdan sonra Terörizm işini terk edeceklerdir. Bana öyle geliyor ki bu kumarda risk makul ölçüdedir."
Oyuncular
Özetini verdiğim bu sözleri sarf eden Richard Perle, Irak'a saldırı düşüncesinin baş teşvikçisi ve yarı resmi Savunma Politikası Kurulu (DPB-Defence Policy Board ) Başkanı'dır. Kurul Üyeleri: Henry A. Kissenger, Eski Dışişleri Bakanı; Harold Brown, Eski Savunma Bakanı; Amiral David E. Jeremiah Eski Genelkurmay Başkanı; Dan Quayle Eski Başkan Yardımcısı; James R. Schlesinger Eski Savunma ve Enerji Bakanı ve R. James Woolsey, Eski CIA Başkanı. Bu insanlar yönetimde bulundukları sürede çok kredi ve güven kazandılar, beyanları yayın kurullarında büyük ilgi gördü, yönetimdeki güç kaynaklarına yakın bulundular, çok güçlü ilişkileri oldu ve Washington'daki dünya politikasında hala daha söz sahibi bulunuyorlar. Uluslararası ilişkilerle ilgili olup da orta yaşa gelmiş araştırıcılarımız bu kişilerin dönemlerinde ne kadar etkin olduklarını hatırlayacaklardır. Anadolu deyimi ile kurulun ağa babası olan ve Türkiye'yi ve yakın tarihini çok iyi bilen Richard Perle bu ABD Politik Kumar Masası'nın baş oyuncusudur. ABD Başkanı kim olursa olsun bu kurulun düşüncelerini yok sayamaz, dikkate almak zorunda kalır. Bunları Şahinler olarak adlandırabiliriz.
Şimdi de Yürütmeye, ABD Başkanlığı'nın durumuna bir göz atalım. Irak konusunda Başkanlık ikiye bölünmüş durumda. Bir tarafta Donald H. Rumsfeld Savunma Bakanı; Paul D. Wolfowitz Savunma Bakan Yardımcısı; Emekli General Wayne A. Downing Başkan'ın terörizme karşı koyma başkanı, Lewis Libby Başkan Yardımcısı Genel Sekreteri. Bu grup Irak muhalefetinin iktidara gelmesini sağlayacak bir askeri stratejinin uygulanmasını istiyor. Şahinler paralelinde bir görüşe sahipler.
Diğer grupta ise Colin Powell Dışişleri Bakanı, Yardımcısı Richard L.Armitage; Emekli General Anthony C. Zinni, Yeni Ortadoğu Elçisi var. Bu grupsa, müttefiklerle beraber Saddam'ı zorlayarak BM-Birleşmiş Milletler silah denetleme timlerinin denetlemesinin sağlanmasını istiyor. Bunları da Güvercinler olarak adlandırabiliriz.
İşte Irak'a karşı bir askeri harekatın yapılabilmesi konusundaki düşüncelerin Amerika'daki resmi bu. Bu kadar çok adları vermekten amacım, okurlarımızın, bir adla karşılaştıklarında onun hangi grubun temsilcisi olduğunu anlayabilmesini sağlamaktır. Çünkü Irak'a saldırı konusunda işlenmedik varsayım, kesilmedik ahkam ve bakılmadık fal bırakılmayan Türk yayın organlarında olaylar çoğunlukla tek bir kaynağa dönük olarak ele alındığından; hangi grubun haberini aldıysa onun görüşünü sonuç olarak bildirdiler. Dolayısıyla çelişkili ifadelerle kamuoyu şaşkına çevrildi. Irak'a saldırı olacak mı sorusu gündemde kaldı. Bu durumda benzer yanılgıya düşmemek için, işin ağababası Richard Perle'nin de görüşlerini içeren aşağıdaki dokümanları, bir başka deyimle her grubun beyanlarını incelemek olanağını buldum ve onları okurlarımın isteklerine hazır bulunduruyorum. Ayrıca doğrudan ilgili olmamakla beraber, Afganistan için Senato Çoğunluk Lideri ile Genelkurmay Başkanının beyanlarını da yeniden incelemeye aldım.
Amerikan bakış açısı
Amerikan demokrasisinin bütününün (Özellikle Kongre'nin) ve kamuoyunun göstereceği tepkiyi değerlendirebilmek için, olayın gelişimine Amerikan açısından bakmamız gerekir. Perle'nin de belirttiği gibi ABD, 11 Eylül felaketini adeta davet etmiştir. 1993'te Peder Bush'a suikast girişimine sadece cruise füzesi ile yanıt verildi. Irak Muhaberat (Haber alma) merkezine füze atılırken zayiat verilmemesi için atılış zamanı olarak gece seçildi. Yine 1993'te Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan girişim başarılı olsaydı, 11 Eylül felaketinden daha çok zayiat verilirdi. Çünkü bir bina öbürünün üzerine yıkılacak ve hiçbir kimse kaçma olanağı bulamayacaktı. Suudi Arabistan Khobar Tower'da öldürülen ABD askerleri, Batı Afrika büyükelçiliklerinde verilen kayıplar ve USS Cole muhribinin Yemende tecavüze uğrayarak 17 denizcinin ölümü.. Bütün bu terörist girişimlere karşı Clinton yönetimi etkili bir girişim benimsemek bir yana, 1997 tarihinde CIA Başkanı Stansfield Turner, terörizme karşı askeri bir girişimin karşısında bulunmuştur. Bugün ABD artık; Churchill'in Amerikalılar için söylediği "Başlangıçta doğruyu yaparlar, fakat seçenekler karşısında yorgun düşerler" sözünün aksine, terörizm ile savaşı sonuna kadar götürme azmindeler. Askeri müdahale yapılmaması tartışma konusu dahi olmamaktadır. Amerika gerektiğinde demokrasisinin temel unsurlarından dahi taviz verebileceğinin emarelerini göstermiştir: Muhakemesiz polis sorgulaması, telefonların dinlenmesi, vize işlemlerinin sürünceme de bırakılması, mali olanakların izlenmesi... Bütün bu girişimler bizi şu sonuca götürüyor: Amerika terörizm ile savaş konusunda çok ciddidir. Bütün sorun masraflara karşı Kongre'nin göstereceği tepki ve askeri hazırlıklar için geçecek zaman. Irak olayına gelince bu ülke önemli bir askeri güce, BC silahlarına ve fırlatılmalarında kullanabileceği füzelere sahiptir. Dolayısıyla Irak için bugünden yarına hemen bir saldırının uygulanması zaman yönünden olanaksız gözükmektedir. Ancak hazırlık direktifleri ve ön hazırlıklar yapılabilir. Hazırlıklar konusunda da bazı girişimler yayın kurullarına yansımış bulunmaktadır. Saddam karşıtı Irak Ulusal Kongresi'nin Londra'daki başkanı Ahmet Çelebi ve eski nükleer silah çalışmaları başkanı iken Batı'ya iltica eden Hıdır Hamza, DPB'nin genel sekreteri durumundaki Woolsey tarafından Washigton'a çağrılarak görüşmeler sürdürülmekte ve bu toplantılara ara sıra Savunma Bakanı Rumsfeld de katılmaktadır. Kamuoyunu harekete geçirecek şu gerekçeler yayılmaktadır: Saddam ABD'den nefret eder, Saddam Bush ailesinin kan düşmanıdır, kitle imha silahları imal etmektedir, kimya silahlarını kendi vatandaşlarına karşı kullanmaktan dahi çekinmemiştir, BM denetleme kurullarına müsaade etmemektedir, Saddam'ın zarar vermesi beklenmemeli ve İsrail'in 1981'de Fransızların Irak'ta yaptıkları nükleer tesisleri önceden yok ettiği gibi Amerika da 11 Eylül gibi bir olayın olmasını beklemeden Irak için önlem almalı vb... İşte Amerikan kamuoyunun ve demokratik kurumlarının olaya bakış açısını bu paragrafta belirttiğimiz şekilde özetleyebiliriz. Olayın politik değerlendirilmesinde ve ABD'nin yapabileceklerinin saptanmasında bu bakış açısı esas olmalıdır.
Savaş acılarını bir değil binlerce musul dahi dindiremez
Olayın askeri harekat yönüne gelince. Şimdiye kadar tetkik etmek olanağı bulduğum akademik değere sahip ABD dokümanlarının hiçbirinde, Irak'ın kuzeyindeki Kürtler ile güneyindeki Şiileri silahlandırarak, Türkiye'yi de Musul ile aldatıp Saddam'a bir saldırı düzenlenmesi planına rastlamadım. Türkiye'yi Musul gibi bir yem ile aldatma anlamına gelen bu kullanmayı düşünmek dahi onur kırıcıdır. Ulusal onurumuzu dikkate almadan bu saçmalığı ortaya atanlar amerikalılar değil, maalesef bizim vatandaşlarımızdır. Bu aşağılayıcı duruma karşı Türk dış politika yetkililerinin suskun kalması çok acıdır. Derinliğine araştırma yapmadan, şovenist düşüncelerle ahkam kesenlere, ilk önce Mehmetçik rehabilitasyon merkezine giderek uzuvları noksan ve görme özürlü kalmış gazilerimizi ziyaret etmelerini ve kendi yakınına vuku bulacak böyle bir acıyı kendi içlerinde hissetmelerini öneririm. O tür acılar bir değil binlerce Musul ile dahi dindirilemez.
Hiçbir kazanç insan yaşamı ile elde edilmemelidir. Savaş ülke bütünlüğünün tehlikede bulunduğu durumlarda, bir tecavüz ve temel varlığın korunması anında müracaat edilecek bir yoldur, çıkarlar uğruna yapılacak savaş cinayettir. Bunu da bu ülkeyi kurtarıp, yönetimini kuran insan söylemiştir.
Özetle bizim bazı kaynaklarımızın ortaya attığı gibi Irak'a saldırıyı öngören ve yayın organlarına yansımış bir ABD askeri planı mevcut değildir. Bugün için Amerika'nın bir Irak saldırısını nasıl düzenleyeceği konusunda fikir ortaya atmak ile fala bakmak arasında hiçbir fark olamaz. Çünkü, bir söylentiye göre bu tür planlama hazırlıkları için emir verildiği bazı kaynaklarda belirtiliyorsa da bunun alacağı uzun zaman konusunda da olumsuz değerlendirmelere rastlayabiliyoruz. Ancak, zaman alması konusunda ortaya atılan görüşlerde, askeri planlamadan çok, politik anlaşmazlıkların önemli rol oynadığı belirtiliyor. Richard Perle'nin belirttiğine göre, Afganistan çatışmasından önce, kendisinin de katıldığı Dışişleri Bakanlığı çalışmalarında yaklaşık on gün, çatışma sonrası kurulacak yapının şekli ile uğraştıklarını söylemektedir.
Sonuç:Amerikan demokrasisinin işlemesini bilmeyen bir kişi için, Şahinlerin etkinliklerine ve çoğunluğuna bakarak, evet Irak'a bir saldırı beklenir denilebilir. Ancak, hemen hemen her konuda bu tür fikri bölünmeler ile çalışan Amerikan demokrasisinde bu durum olağandır ve bundan kati bir sonuca ulaşmak yanlış olabilir. Çünkü konu henüz tam anlamı ile kamuoyunun malı yapılmamıştır ve dikkat edilirse Amerikan demokratik yapısında yetkili ve söz sahibi olan Kongre'den henüz tepkiler gelmemiştir. Kongre dışındaki etkin çevrelerin gölge boksu yaptığını söyleyebiliriz. Kumar masasındakiler oyuna daha yeni başladılar, kimin kaybettiğini söyleyemeyiz!!!!
Ancak, Irak BM-Birleşmiş Milletler'in, MDW-Kitle İmha Silahlarının üretimini denetleyecek heyeti ülkesine davet ederse, olası saldırılarına gerekçe olarak bunu gösteren Şahinler bu durumda hangi gerekçeye sığınacaklar? Bu sorunun yanıtı henüz bilinmiyor.
"Terörizm ile savaşta koalisyona gerek yok"
Müttefiklerle koalisyon sorununa gelince, buna şahinlerin yanıtı çok kısa ve kesin: Terörizm ile savaşta ona gereksinimiz yok (We don't need that in the war against terrorism, Richard Perle). Kanımca politik konularda araştırma yapanlar esas bu kısa beyana önem vermelidirler. Unutmamak gerekir ki koalisyon fikri, yazının başında da belirttiğimiz gibi Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın liderliğini yaptığı ve yürütmenin çok küçük bir kesimini kapsamaktadır. Şahinler, Okyanusu aşan her işbirliği girişiminin onları ortak değerlendirme ve yine ortak karar alabilme konularında hüsrana uğrattığını ve uğraştırarak işi uzattığını belirtiyorlar. Ancak Güvercinler, Şahinler kadar koalisyondan bıkmış değiller. Almanın ayrı, Fransızların daha başka fikirler ileri sürmelerinin yanında, davranışlarındaki iki yüzlülük de koalisyondan bıktırıcı rol oynamaktadır. Örneğin: Bütün kararların ortak alındığı Sırbistan bombardımanından sonra Fransız Cumhurbaşkanı'nın oraya gidip, atılacak bomba sayısının azaltılmasında özel çaba harcadığını söylemesi gibi.. davranışlar ABD'nin AB'ye koalisyon için güvenini sarsmaktadır. Dokümanların incelenmesinden ve ABD ile AB arasında özellikle ekonomik konularda yaşananlardan şu sonuç çıkmaktadır: Amerika AB'ye (İngiltere hariç) güvenini yitirmiştir ve ilerideki günlerde elverdiğince yalnız hareketi yeğleyebilecektir. İngiltere'nin, Euro para birimine girişi ertelemesi ve bunu bir egemenlik olayı olarak görmesi Amerikan girişimi paralelinde olduğunu göstermektedir. Bu tutumları Irak'a saldırı açısından değerlendirirsek, Amerika'nın bundan sonraki terörizm ile savaş uğraşılarında zaman yiyici koalisyon işlevine önem vermeyeceğini söyleyebiliriz.
Kaynaklar:
1- U.S. to Press Iraq to Let U.N. Inspect for Banned Arms, Patrick E. Tyler and David E. Sanger, NYTimes, Dec 2001 .
2- Calls for New Push into Iraq, Elaine Sciolino and Alison Mitchell, The New York Times, Dec 2001.
3- NEXT STOP. IRAQ, Richard Perle, FPRI, Nov 2001.