Kurduğu 16 Haziran örgütü nedeniyle on beş yıldır yargılanan Sarp Kuray, "16 Haziran örgütünün kurucusu ve yöneticisi olmak ve otuz ayrı eylemin talimatını vermek" suçundan adlığı müebbet hapis cezasının infazı için Sincan F Tipi cezaevine teslim oldu.
Müebbet hapis cezasının karşılığı olan yirmi yıllık ceza, on yılda infaz edilecek ve Kuray, daha önce üç yıl cezaevinde kaldığı için yedi yıl sonra cezaevinden tahliye olabilecek.
Ankara Sanat Tiyatrosu’nda basın açıklaması yapan Kuray, 68 kuşağından biri olarak, "sermaye ve emek çelişkisinden değil, halkın arasından geldiğini" söyledi.
68 kuşağının en büyük özelliğinin "ciddi ve tutkun kardeşlik" olduğunu ifade eden Kuray, 70’lerden sonra bu kardeşlik ruhunun zedelenmeye başladığını ve devrimcilerin kendilerine şablon aramaya ihtiyaç duyduğunu kaydetti.
Kuray kendisini uğurlamaya gelen dostlarına "Kaç yaşında çıkarsam çıkayım devrimci çıkacağım. Çıkamazsam da hep yüreğim sizinle olacak" dedi.
Basın toplantısında yurt dışına kaçmak yerine, cezaevine teslim olmayı seçtiğini belirten Kuray, şöyle dedi:
"Kimse Deniz Gezmiş'e git İstanbul Hukuk Fakültesi'ni örgütle demedi. Kendi doğal önderdi. Kimse Mahir'e de Sinan'a git şurayı örgütle demedi. 68'lerdeki onlar doğal önderlerdi. Ama 68'lerdeki "doğal önder" kültürünün yerini daha sonra "şefler kültürü" aldı. Şefler sultası oluştu. Bunun içinde ben de yer almışımdır. Yer aldığım kadar da özeleştiriye ben de mecburumdur."
Kuray, 69 deniz subayının 16 Aralık 1969'da yayınladıkları bildirinin son cümleleri olan "Ne değişir, isterse kesilsin devrimcilerin başları birer birer. Oysa bir yasadır bu, mümkünü yok! Devrimciler ölür, devrimler sürer" sözleriyle bitirdi.
Fransa’daki yasadışı Partizan Örgütü’nün devamı olarak 16 Haziran Hareketi’ni kuran Kuray, bu örgütün dağılmasından sonra 1993 yılında döndüğü Türkiye’de 2 ay cezaevinde kalmıştı.
Yasadışı 16 Haziran Hareketi adlı örgütün kurucusu ve yöneticisi olmak, örgüt adına 1986-1990 yılları arasında gerçekleştirilen öldürme, yaralama ve bombalama gibi 30 eylemin talimatını vermekle suçlanan Sarp Kuray, daha önce Yargıtay'ca iki kez bozulan davada ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı.
1969 Subay Bildirisi:
“Halkımıza bildiririz! Senden yana olanları bir bir vurmaya başladılar. Yiğit halkım. Önce Vedat’ı öldürdüler. Alacakaranlıkta. ‘Bağımsız Türkiye’ demişti Vedat. Sonra Mehmet’i vurdular, sonra Taylan’ı. ‘Türk halkı ezilmekten kurtulsun.’ demişti Taylan’la Mehmet. Sonra bir gece bir başka Mehmet, sonra bir gece bir yiğit Battal. Sandılar ki, durdururuz ihanet barikatlarıyla bu coşkun seli. Sandılar ki, söndürürüz salyalarımızla, yanan ateşi. Oysa söner miydi bu kızgın ateş? Durur muydu Milli Kurtuluş Savaşımız? Bu savaş şunun bunun değil ki, dursun. Bu savaş bir avuç insanın değildi ki, dursun. Bu savaş senin; bu savaş ezilenlerin. Bu savaş Mustafa Kemal’in savaşı; ama yetsin artık bu alçakça katliam, bitsin artık bu zulüm. Sahipsiz bildikleri Devrim’i köşe başlarında yok etmeye kalkanların karşısına yeni Mehmet’ler, yeni Vedat’lar, yeni Taylan’lar dikilecektir. Bunu bilsinler. Bunu anlasınlar ezenlerin kulakları. İplerini tutan elleri kıracak güçler de vardır Türkiye’de. Meydan boş değildir. Tüfeklerimizdeki mermi, mermilerimizdeki barut, yüreklerimizdeki ateş yeter size. Milli Kurtuluş Savaşımızın en büyük dayanağı yiğit halkımızsa, onun yumruğu devrimci gençliktir. Onun yumruğu bizleriz. Gece yarılarından alacakaranlıklarda, gençliğe sıkılan kurşun gerçekte Mustafa Kemal’e sıkılıyor. Yiğit halkım, tabancayı tutan bir uşaksa eğer, tetiği çeken seni ezen, tetiği çeken seni sömüren, senin yoksulluğundan yana olandır. Bağımsız Türkiye diye vuruldular. Yüce Türk halkı, senden yana olanları vuranlara, ‘Artık yeter, dur!’ diyoruz ve devrimci şarkımızı bir kere, bin kere daha birlikte söylüyoruz.
Ne değişir, isterse kesilsin devrimcilerin başları birer birer. Oysa bir yasadır bu, mümkünü yok! Devrimciler ölür, devrimler sürer.” (EZÖ)