Henüz ders zili değil ama alıştırma zili çaldı. Aksaray'da bir ilkokuldayım. Etrafta 4-7 yaş arası çocuklar koşuşturuyor. Bugün sadece anaokulu ve birinci sınıflar okula uyum sağlamaları amacıyla bir hafta erken başladı. Velilere de üç gün rehberlik hizmeti verilecek.
Bahçede kimi çocuklar formalı, kurdelalı ve kocaman çantalarıyla beklereken kimi formasız ve çantasızdı; velileri bilgilendirmemişler.
Öğretmenler "Eskisi gibi ilkokul ve ortaokul diyeceğiz değil mi?" diye birbirlerine soruyor. Zorunlu olmayan anaokulu eğitimine artık 48 aylıklar da başlayabiliyor. Bir anaokulu öğretmeni, "En büyük korkum tuvaletlerini tutamamalarına dair. Çünkü tek kişiyim baş edemem. Uyum sağlayamazlarsa geri göndereceğiz" diyor.
"İyi mi ettik bilmiyorum"
O sırada çocuğu birinci sınıfa başlayacak bir veli endişeli bir şekilde "Benimki tam beş yaşında, iyi mi ettik bilmiyorum" diye tanıdıklarına doğru yürüyor. Yanımdaki bir anneanneye "sizinki kaç aylık" diyorum; "2007 doğumlu işte, bu aylık meselesi de yeni moda çıktı; onu mu sayacağız" diye sızlandı. Diğer bir kadın "Ee işte böyle saydırırlar" diye güldü.
Çocuğu küçük olanlar "nasıl uyum sağlayacak", "benim ki biraz ana kuzusu", "kimsenin bağırmasına gelemez" diye endişelenirken, yedi yaşında olanların velileri de "çocuklarımız geri mi kalacak" telaşındaydı.
"Bu yıl ders yok, oyun var"
Bahçede bir anda "Ua dev adam 12 dev adam ua dev adam hey hey..." şarkısı yükseldi.
Herkes bahçedeki mini mini birlerle şarkının "uyumuna" şaşırdı. Müdür mikrofonu eline aldı ve "Dev adam olmaya hazır mısınız?" diye oldukça "bilimsel" bir uyum sürecini başlattı.
Sanki veliler öncesinde yeterince bilgilendirilmiş gibi müdür, "Çantalara gerek yoktu; acele etmişsiniz" diye takıldı.
Sınıflar 25 kişilik olacak diye herkesi rahatlatmaya çalışan müdür, "Bu yıl çok ders yok, oyun var, resim var" dedi. "Korkan var mı, ağlayan var mı" diye öğrencilere sordu ama sanki öğrencilerden daha endişeliymiş gibi görünüyordu.
Son sözlerini "Dualarınızı eksik etmeyin, inşallah kazasız, belasız bir yıl geçireceğiz. Allah utandırmasın" diyerek bitiren müdüre velilerin içinden amin dediğini tahmin ediyorum.
Beş dakika veliler çocuklarla sınıflarda kaldı. Yoklamadan sonra öğretmenin "kim annesine güle güle" diyecek sorusuna anne zoruyla kalkan üç parmağın ardından diğer çocuklar da hayatlarındaki ilk mahalle baskısını yaşayarak güle güle demek zorunda kaldı.
67 aylık ikiz babaannesi "Göndermesek ne olurdu; zor, çok zor" diye dertlenerek kızların pantolonlarını nasıl ilikleyip tuvalete gideceklerini düşünüyordu. Anne sınıfta ağlayan ikizlerden birini sakinleştiriyordu; baba olanları izliyordu. Ancak her sınıftan çığlık çığlıya ağlayan çocuk sesleri duymadım; ilk gün için normaldi.
Masalar kafa hizasında
Etrafı dolaşırken, bir sınıfta çocukların kafa hizasındaki masalar ve aşağıda dans eden ayakları gözüme çarptı. Meğer 60-65 aylıkları yani en küçükleri bir sınıfa toplamışlar. Oysa müdür, çocukların sınıflara kura ile yerleştirildiğini ve kimsenin kendisinden sınıf değişikliği talep etmemesini velilere tembihlemişti.
Velilerden biri tanıdık bir öğretmenden öğrenmiş, "Çok şükür yaşlarına göre ayırmışlar; küçüklere boyama bizimkilere çizgi çektireceklermiş. Yoksa çocuğum bir yıl geride kalacaktı" diyor.
Küçüklerin gittiği sınıfın öğretmenine "Nasıl olacak böyle diyorum; ayrı müfredat mı yapacaksınız?" diye soruyorum. "Valla ben kilo vereceğim herhalde" diyor gülerek.
Anladığım kadarıyla velilere çok da belli etmeden yaşlara göre bir dağılım yapmaya çalışmışlar. Yani bir sınıf okuma yazmayı çözerken diğeri hala boya mı yapacak; bunu henüz kimse bilmiyor. Ama bu çocukların üniversite sınavına girdiğinde yaşına bakılmayacak; o kesin. (NV)