İran- Irak sınırında bir köy, köyde yaşayan sıradan insanların sıradan hayatları...
"Sarhoş Atlar Zamanı" aslında bu kadar "sıradan" bir film... Ama o karanlık salonda ilk görüntüler perdeden akmaya başladığında bu "sıradanlığın" düşündüğünüzden farklı olarak gerçeklik-acımasızlık çizgisinde olduğunu görüyorsunuz.
Yönetmen, ilk önce bir paragraflık bir metinle karşımıza çıkıyor,
Mezopotamya'nın ülkelere dağılmış halkı Kürtlere, kendi kültürüne bir borcu olduğunu ve bu filmle de bu borcu ödediğini anlatıyor.
Kürtçe çekilmiş ilk uzun metrajlı film
Filmden önce film için konuşulanların haberi gelmişti, "dünyada tamamıyla Kürtçe çekilmiş ilk uzun metrajlı film" diye. İzleyici profili de bu yönden ilginç zaten. Bayram tatilinden yararlanmış öğrenciler, ellerinde gazeteleri ile aydın görünümlü şık kadınlar ve adamlar ve belki hayatlarında ilk defa sinemaya gelen şalvarlarıyla, renkli yemenileriyle, korkulu bakışlarla etrafı süzen kadınlar, çocuklar .
Filmin ilk dakikalarından itibaren salondan sesler yükseliyor, evet bu onların dili ve tamamıyla anlıyorlar , bizim gibi alt yazı okumaya ihtiyaçları yok, yanımdaki Kürt genç, hayatında ilk defa alt yazı okumasına gerek kalmadan kendi ana dilinde bir film seyretmenin keyfini yaşıyor. Ama insanları bu kadar etkileyen sadece bir halkın dilinin ilk kez kullanılmış olması değil elbet. Bunu anlamak için filmin biraz daha ilerlemesini beklemek gerekiyor.
Kaçakçılıkla geçinen ailenin çocukları...
Film bir sınır köyünde yaşayan kaçakçılıkla geçinen bir ailenin hikayesi, daha doğrusu ailenin kalan kısmının, yani çocukların . Anne, en küçük çocuğu doğururken ölmüş, baba ise kaçakçı, bir gün sınırdan geçerken katırlarıyla mayına basıyor, bedeninden arta kalanları getirebiliyorlar köye.
Bundan sonra 4 kardeşin tüm yükü, 12 yaşındaki Eyüp'e kalıyor. Sonrasında yaşananlar çok tanıdık, çok bildik aslında, hani filmin her karesi bir yaşanmışlığı anımsatıyor, ama yönetmen acımasız, vicdanımızla oynamıyor, tüm çıplak gerçeklikleri tokat gibi suratımızda patlatıyor , o kısacık 80 dakikanın sonunda, salonda birkaç dakika hiçbir kıpırdanmanın olmayışı da bundan belki.
Anlatılan, herkesin öyküsü, hasta kardeş, ameliyat için gerekli para, parayı bulmak için her şeyi yapmaya razı 12 yaşında bir çocuk, bir katır pahasına satılan küçük kadın Rojin, küçücük çocukların üzerinden para kazanan insanlar...
"Filmdeki herşey gerçek"... Ama nasıl?
Bahman Ghobadi'nin ilk uzun metrajlı filmi bu. Yönetmen filmden hemen önceki kısa açıklamada filmdeki her şeyin gerçek olduğunu söylüyor izleyiciye.
Zaten izleyicinin kafası da bu andan itibaren karışıyor, gerçeklikle kurmaca arasındaki ince çizgide gidip gelmeye başlıyoruz, filmin ilk yarısı bittiğinde, antrakta herkesin konuştuğu aynı şey:
Yönetmen tüm bunları yaşanırken mi çekmiş yoksa, yeniden mi yaşatmış ? Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan tartışması, ikinci yarıdaki kavga sahnesi ile iyice pekişiyor, izleyen herkes, bunun gerçek bir kavga olduğu konusunda hem fikir.
Film bitiyor, hemen film hakkında yazılanlara saldırıyorum, kim benim gibi düşünüyor diye, yandaşlarım çok gibi. Filmin sonlarına doğru, iyice parasız kalınca, Ghobadi'nin, işini köylülerden borç alarak bitirdiğini okuyunca her şey daha da yerli yerine oturuyor.
Bir sinema öğrencisi olarak - hocalarım alınmasın ama- hayatımın en büyük derslerinden birini alarak salondan ayrılıyorum. İran'ın bu sınır köyünden sadece birkaç yüz kilometre ötede çekilmiş Vizontele için 2 milyon dolar harcandığı bilgisi de aklımda çivi gibi çakılı... (ÇM)
Yönetmen: Bahman Ghobadi
Senaryo: Bahman Ghobadi
Oyuncular: Eyüp Ahmadi, Rojin Younassi, Amaneh Ekhtiar-Dini, Madi Ekhtiar-Dini, Kolsolum Ekhtiar-Dini, Karim Ekhtiar Dini
Görüntü Yönetmeni: Saed Nikzat
Müzik: Hossein Alizadeh