Uzuntarla’dan Eşme’ye kadar olan kıyı şeridinde eğlence ve bağrışma nidaları yerine sessizliğe bırakmıştı. “Göle girmek tehlikeli ve yasaktır” tabelasını umursamadan iskelelerden atlayan çocuklar yoktu. Dahası iskeleler artık suyla buluşmuyordu.
Kayıklar kıyıda değil sanki gölün ortasındaydı. Balıkların üreme noktaları olan sazlıkların su ile bağlantısı kalmamış hattı bazı yerler yanmış ya da kasıtlı olarak yakılmıştı. Dalga sesleri artık kıyıya vurmuyordu.
Sapanca Gölü son yılların en kurak dönemini yaşıyor. Öyle ki su bazı noktalarda 50 metreden fazla çekilmiş durumda. Bir zamanlar uzak gelen gölün iki yakası artık iki kulaçla erişilebilirmiş hissi uyandırıyor.
Sakarya Büyükşehir Belediyesi’ne göre göldeki su seviyesi 29,80 metreye kadar geriledi. Bu açıklama yapıldığında tarih 6 Ağustos’tu.
Belediye park-bahçe ve tarımda içme suyu kullanımı ile turistik yerlerde havuzların doldurulmasının yasaklanmasını içeren bir acil eylem planı hazırladı. Ancak plan devreye alınmadı, belediye de yurttaşlara suyu tasarruflu kullanma çağrısı yapmakla yetindi.
Bugün Sapanca Gölü Sakarya ve Kocaeli’nin büyük bir kısmına hayat veriyor. Fakat artık gelecek tehlikede.
Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit, Sapanca Gölü için acil önlem alınması gerektiğini söylüyor.
Su kritik seviyede
Geçtiğimiz haftalarda SASKİ, Sapanca’daki su miktarının ‘kritik’ seviyenin altına düştüğünü bildiren bir açıklama yaptı. “Kritik seviye nedir, ne anlam taşıyor” diye sorarak başlamak istiyorum…
Bir su kaynağının kullanılabilirliği, daha doğrusu ekolojik, ekonomik ve hidrolojik anlamda kullanılabilirliğinin en alt limit seviyesini gösteriyor.
Yani insanlar genellikle kritik seviyenin Marmara ve Akşehir Gölü gibi tamamen kurumasıyla eşdeğer olduğunu düşünüyorlar ama öyle bir şey değil. Su kaynağının özellikle de içme suyu kaynaklarının kullanılabilirlik seviyesi önemli.
Kritik seviyenin ardından su kaynağının ötrofik hale gelmesi ya da bataklığa dönüşmeye başlaması söz konusu olabilir. Böyle olmasa bile sürdürülebilirliği ortadan kalkar.
Bir havzanın içerisindeki su kaynağının beslenme alanları, limitleri vardır. Bu beslenmeyi azalttığınız zaman zaten su kaynağı azalmaya başlar ve kullanımı ortadan kalkar. Dolayısıyla 'kritik seviye' aslında bu kullanılabilirliğinin en alt seviyesi olarak açıklanabilir.
"Kuraklık sıklıkları artıyor"

Sapanca’da su seviyenin bu kadar düşme nedeni iklim değişikliği ve küresel ısıtma mı yoksa bilinçsiz su kullanımı mı?
Su kaynaklarında problemler ya da su kıtlığı söz konusu olduğu zaman en büyük suçlu küresel ısınma ya da bunun yarattığı iklim değişiklikleri gösteriliyor. “Yağmur yağmadı, yağınca her şey düzelecek” deniliyor. Halen bugün bile birçok yetkili, bu konuda sorumlu olan insanlar bu şekilde cevaplar verebiliyorlar: “Yağmur yağdığı zaman her şey düzelecek...” Ama mesele keşke o kadar basit olsaydı.
Zaten yarı kurak bir bölgedeyiz. Ancak bugün kuraklık sıklıkların artması, yağışların azalması, buharlaşmanın artması gibi problemlerle karşı karşıyayız. İklim değişimleri ve küresel ısınma bunda etkili. Bunun sonucunda da 'suyun kullanılabilirliği' azalıyor.
Bakın su azalmıyor. Suyun kullanılabilirliği azalıyor. Çünkü suyun belli bir miktarı var ve aynı döngü içerisinde devam ediyor milyonlarca yıldır. Su bir yere kaçmıyor. Biz onun kullanılabilirliğini azaltıyoruz.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği bir müsebbipse onu yaratan da biziz bu arada. Yani bugün dünyanın ısınmasını sağlayan bizim yaptıklarımız. O yüzden dönüyoruz, dolaşıyoruz insansa geliyoruz.
İnsanın yanlış faaliyetleri ve dünyadaki bütün kaynakların bizim kullanımımıza tahsis edildiğini düşünmemizden kaynaklanıyor biraz da.
Sanayide, tarımsal sulamada, evsel kullanımda yapılan hatalar sanki su kaynakları hiç bitmeyecekmiş gibi sürekli kullanımın devam etmesi, bugün su kaynaklarını getirdiğimiz durumu bize izah ettiriyor. Aynı Sapanca Gölü’ne yaptığımız gibi.
"Suyun bütçesi çıkarılmamış"
Su fabrikaları, dolum tesisleri ve sanayiye verilen suyun göl seviyesine etkisi ne boyutta?
Bir içme suyu kaynağından alınacak olan suyun hangi amaçla kullanıldığı son derece önemli. Sanayide su kullanımı elbette ki gerekiyor. Ama öncelikli olarak içme suyu kaynağı söz konusu olduğunda birinci derecede insan hakkı olarak değerlendirmek gerekiyor bu kaynakları.
Sanayide kullanılabilecek suyun kalitesi daha düşük olabilir. Üstelik sanayide gerekli yatırımlar gerçekleştirilerek geri dönüşümlü su kullanma yoluna gidilebilir. Yağmur suyu hasat edilebilir. Deniz suyu artılabilir. Bu kaynakların korunması açısından önemli. Ama biz ne yapıyoruz?
Sapanca gibi sadece Türkiye'de değil dünyada bile eşi az olan, direkt suyun içilebileceği -tabii ki kirlilik nedeniyle şu an bu geçerli değil, arıtılarak içiliyor- bir gölün suyunun sanayide kullanılmasına izin veriyoruz. TÜPRAŞ'tan tutun bir sürü sanayi tesisine su temin ediliyor buradan. Oysa bunun için başka alternatiflerimiz var ve bunlar değerlendirilimiyor bile.
Su şişeleme fabrikalarına gelince… Suyu direkt olarak musluktan içemediğimiz için şişe suları içmek mecburiyetinde kalıyoruz. Ancak Sapanca'nın suyu sadece bölgede yaşayan halkın ihtiyacını karşılayacak kadar üretilmeli.
Buradaki suyun şişelenip başka bölgelere aktarılmasını havzalar arası su nakli gibi ki bu bir su kaynağına yapılabilecek en büyük kötülüktür. Yurt dışında bile Sapanca'nın suyu rahatlıkla içilebiliyorsa o zaman burada bir hata yapıyoruzdur.
Bizim kendi suyumuzu şişelere doldurup başka bir yere göndermek buradaki su kaynaklarına bağlı dengeyi alt üst eder.
Yetkililerin, su fabrikalarının gölden su çekmediklerine ve sadece yer alt suyu kullandıklarına dair söylemleri var. Ama göl zaten yeraltı suyuylaalttan beslenen bir göl. Bunun içindir ki özellikle yeraltı suyu çok kıymetli.
Aslına bakarsanız havzadaki yeraltı suyunun bütçesi bile tam yok, çıkartılmamış. Yani ne kadar yeraltı suyu var, ne kadarı kullanılabilir, ne kadarı kullanılıyor, elimizde ne kadarı var, bunun kendini yenileyebilmesi ve sürdürülebilirliği için neler yapılması gerekir, çalışma bile yok açıkçası.
Bu nedenle de su fabrikaları ve sanayi ile ilgili yapılan bütün faaliyetler ya da bu kadar aşırı kullanım diyelim, elbette ki gölün su varlığına ciddi anlamda zarar veriyor.
Sapanca, gölü çevreleyen dağlardan inen 8 akarsu ve göl dibindeki kaynaklardan besleniyor. Ancak bu akarsular üzerinde su fabrikaları bulunuyor. Sapanca özelinde 8 fabrika ve 30’dan fazla su şişeleme istasyonu her gün gölü besleyen kaynakları kullanarak dolum yapıyor. Günlük üretim hacminin günlük 1 milyon şişe olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca Sapanca'dan Yuvacık Barajına ve TÜPRAŞ'a su veriliyor.
"Kentleşme su dengesini alt üst ediyor"

Göl çevresindeki şehirleşmenin ve nüfus artışının su dengesine etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özellikle son 10 yılda yapılan turizm faaliyetleri ve yurt dışından göç bölgedeki nüfusu çok hızlı bir şekilde artırdı.
Bu su kaynaklarının fazla kullanılması, atık suyunun daha fazla çıkması, daha fazla atık üretilmesi ve ormansızlaşma ile beraber su kaynaklarının daha az beslenmesi gibi problemler ortaya çıkartıyor.
Bütün bunlar gölün havzasındaki bütün su dengesini alt üst ediyor.
Bir röportajımda bungalovlardaki havuzlardan bahsetmiştim. Tabii sadece bu havuzlar değil problem. Bölgede sürekli insan sirkülasyonu var. Sürekli su kullanan ve atık su üreten. Üstelik bunu eko turizm olarak adlandırıyorlar. Ekoturizm çok iyi bir şeydir. Ama ormansızlaşmaya sebep olmadığı sürece. Tarım alanlarını işgal etmediği, tarım üretimlerinden vazgeçilmesine neden olmadığı sürece.
Belli bir bölgede kaldırabileceği yükü aşmamak suretiyle ancak ekoturizme iyi olarak bakılabilir.
Her bölgenin hidrolojik, ekolojik, ekonomik bir istihap haddi vardır. Biz sadece ekonomi kısmını düşünüp geri kalanı unuttuğumuz için bütün dengeleri alt üst ediyoruz. Zaten ondan sonra ekonomi de devam edemiyor.
"Karar alma mekanizmaları iyi çalışmıyor"
Su yönetimi politikaları açısından Sapanca’daki en büyük eksiklik nedir?
Yönetimsel açıdan Sapanca Gölü ile ilgili en büyük eksikliklerden bir tanesi gölle ilgili karar alma mekanizmalarının bir arada, entegre bir şekilde işletilemiyor oluşu.
Çünkü suyun kullanımıyla ilgili farklı noktalarda farklı kurumların yetki ve sorumluluğu var. Korumada, önlem almada entegrasyonun olmaması birçok şeyi engelliyor.
Suyun insan hakkı olduğunu düşünülerek karar alma mekanizmalarının tek bir elden yönetilebilecek hale getirilmesi politik açıdan yapılacak en iyi iş diye düşünüyorum.
Onun dışında şu anda eksik olan yönetimsel şeylerden bir tanesi de denetimlerde sıkıntı olması. Çünkü kuralları istediğiniz kadar koyun, denetim yoksa zaten bir sonuca ulaşmayacaktır. O yüzden denetimlerin daha iyi yapılıyor olması önemli.
Verilecek olan ruhsatların bu kadar rahat verilmemesi gerekiyor. Hem turizm hem de yerleşmeler açısından. Sapanca'da ormanın ortadan kaldırılabilmesine rahatlıkla izin verilmesi gibi bir sürü problem var. Bunların ortadan kaldırılması son derece önemli.
Havzanın bütüncül bir planlamayla ve tek bir kurum tarafından yönetilmesi gölün sürdürülebilirliğini çok daha net ortaya koyacaktır. Ama şu anda böyle bir şey görünmüyor ne yazık ki.
"Nüfus sınırlandırılı"
Sapanca Gölü’nün korunması için hangi önlemler alınmalı?
Aslında sorunların hepsi önlemleri de ortaya koyuyor. Bir kere hep söylediğim bir şey var. Kota meselesi. Her konuda bir kota olması gerekiyor. Çünkü tüm bölgelerde kaynakların kullanılabileceği bir sınır var ve bu sınıra eşdeğer bir nüfus ve faaliyetler bütünü var.
Dolayısıyla “Bu bölgede, bu kaynaklarla ancak bu kadar nüfus beslenebilir, bu kadar nüfusa izin verilebilir ve bu kadar sanayiye, bu kadar tarım alanına kullandırtılır” gibi bir planlama çerçevesinde bir planın bozulmadan uygulanması gerekiyor.
Hani kent planlarında toplanma alanları olarak gösterilen yeşil alanların hepsi imara açılıyor ya benzer şekilde düşünün. Bunun yapılmaması gerekiyor.
Suyun bütçesinin çıkartılması ve bu bütçeye bağlı olarak da bu alanda hem nüfusun sınırlandırılması hem de kullanım planının yapılması son derece önemli.
Çok standart bir cümle var. “Su hayattır.” Su yoksa hiçbir şey yok. Suya erişebilmek için su kaynaklarını korumak zorundayız. Hayatı devam ettirebilmek için...
"Beklentimiz bir an önce yağmur yağması"
Gölün geleceğini kurtarmak için umutlu musunuz, yoksa mevcut gidişat geri dönüşsüz mü?
Geri dönüşümsüz bir gidişat söz konusu değil. Eğer bugün hemen harekete geçilir, radikal ve sıkı önlemler alınırsa Sapanca yaşam kaynağı olmaya devam eder.
İlk beklentimiz yağmur, sonrasında da kışın kar yağması. Göl o zaman kendini yenileme imkânını bulabilir.
Ancak “Sorun yok” gibi söylemlere devam edersek o zaman evet geri dönüşümsüz noktaya gideriz ki bu daha sonrasında alınacak önlemlerle bile devam etme şansı kalmayacaktır gölün.
(HA)







