Bu projelere karşı yürütülen mücadeleye müdahil olan avukat Yakup Okumuşoğlu ile görüştük.
İkizdere'deki santraller ne zamandan bu yana gündemde? Daha önce vadide kurulmuş olan santralin, yeni santraller yapılması isteğinde bir etkisi var mı?
İkizdere'de santraller, Rüzgarlı I-II ve Cevizlik hidroelektrik santralleri 2006 yılının başından bu yana gündemde.
Toplam 13 tane santral planlanmış, bunlardan altısı mastır plan ya da fizibilite aşamasında. Üç tanesi için elektrik üretim izni alınmış, su kullanım hakkı anlaşması yapılmış. Cevizlik hakkında olumlu Çevre Etki ve Değerlendirme (ÇED) raporu var. Biz bu raporun iptali için dava açtık.
Rüzgarlı I ve II hakkında ise kurulu gücü 10.12 MW olduğundan bakanlık "ÇED gerekli değildir" kararı vermiş. Biz bu kararın da iptalini istiyoruz. Çünkü çevreye vereceği zarar göz önüne alındığında bakanlık bu projeyi 50 MW altında olsa bilse ÇED kapsamında değerlendirmeliydi. Bu davada bilirkişi isimlerini bekliyoruz. Sanırım yıl bitmeden bilirkişi ve keşif incelemesi yapılacak. Cevizlik davası yeni açıldı. Mahkemeden gelen evrak yok.
Bu vadiye santral yapılmasının önündeki hukuki engeller neler?
Hukuki engel, çevre kanunu, ÇED Yönetmeliği, Bern Sözleşmesi, Su Ürünleri Yönetmeliği, Orman Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu, Anayasa....
Mesela burada yaşayan Deniz Alası endemik bir türdür ve Bern Sözleşmesi ile korunma altına alınmıştır. Üreme ve yaşam alanlarının korunması zorunludur. Ayrıca Anayasa'nın 56.maddesi, "herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı vardır" diyor. Yani hukuki açıdan çok sorunlu bir proje.
Enerji Piyasası Denetleme Kurulu ve DSİ'nin bu projedeki rolü ne?
Rüzgarlı I ve II hakkında aynı zamanda elektrik üretim izini ve su kullanım hakkı anlaşmasının iptali davalarını açtık. DSİ ve EPDK hakkında iki fizibilite raporu bulunan Rüzgarlı I ve II santralleri için en son fizibilite raporuna göre değil, ilk fizibilite raporuna göre işlem tesis etmiş. Bu da "İlk fizibilite raporunda 4 MegaWatt kurulu güçte tek bir santral planlanmış iken, ikinci fizibilite raporunda iki santral planlanmış" anlamına geliyor.
EPDK ve DSİ, 10.12 MW için izin ve su kullanım hakkı anlaşması yapmış görünüyor ama aslında tek bir üretim izini ve su kullanım hakkı anlaşması yapmış. Bu da 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 3.maddesine göre, "her bir faaliyet aynı akarsu üzerinde olsa bile ayrı ayrı lisansa tabidir" hükmüne aykırı.
Çünkü iki santral olmasına rağmen tek bir üretim izini ve tek bir su kullanım hakkı anlaşması var. Üstelik DSİ verdiği cevapta tek bir santral var diyor ve işlemi hangi fizibilite raporuna göre tesis ettiğini açıklarken Nisan 2004 tarihi raporu referans veriyor. Nisan 2004 gerçekten 4 MW'lık, tek bir santral planlıyor. Biz de, "O zaman sen nasıl olur da 10.12 MW kurulu güçteki santrale su kullanım hakkı anlaşması yaparsın?" diyoruz. Yok eğer her iki santrali planlayan Haziran 2004 tarihli raporu referans aldıysan o zaman neden tek bir lisans ve tek bir su kullanım hakkı anlaşması yaptın diyoruz.
Doğu Karadeniz bölgesindeki önemli akarsularda ardı ardına santraller yapılmasının mantığı ne?
İkizdere santralinin bu vadide olması çok önemli değil; zaten bu vadide bir santral var. Balıklar bu santralin regülatör yapısından zaten geçemiyorlar, bu santralin manası "balık popülasyonu zaten İyidere'de az" demek için kullanılmasından kaynaklanıyor.
Esas mesele şu: Rize'de üç önemli akarsu var, Fırtına, İyidere ve Çağlayan Deresi. Bunlar en uzun su taşıyan hem de kısa sürede sularını denize boşaltan dereler. Hızlı akıyorlar, vadileri dik. Yatakları oldukça eğimli olduğundan suyu kanallara, tünellere alıp bir kaç kilometre kadar binde ortalama beş eğimli taşıdığında dere yatağı ile tüneller arasında uygun bir yükseklik oluşmasına yetiyor. Uygunluk yüksekliğe ulaşan akarsuyu aşağıda kuracağın türbinlere vurduruyorsun ve elektrik üretiyorsun. Yatak eğimli olmasa, bu sefer baraj ile suyu şişirip şişen suyun kinetik enerjisinden faydalanıyorsun. Barajlı hes ve kanal tipi hes ayırımı buradan.
İkizdere santrallerini doğaya ne gibi zararları olacak?
Bu santrallerin doğaya ne zararları olacak meselesi uzun. Dava dilekçelerinde uzun uzun anlatıldı. Kısaca söylemek gerekirse, dere yatağını canlı tutmak için bırakılması gereken telafi suyunu yeterince bırakmıyorlar; yani sucul ekosistemin devamı için yeterli su dere yatağında bulunmayacağından, varolan sucul ekosistem yok olacak.
Tünelleri geçirecekleri güzergahlara ulaşabilmek için yeni yollar en az 4-6 metre genişliğinde ki yüzeyde en az 15 metre alanda çalışma demek, kilometrelerce yol yaparsan hektarlarca alanda çalışma demek. Bu da hektarlarca alanda ağaç kesimini getirecek. Dere yataklarını yapacağın çalışmalardan çıkacak hafriyatı depolamak için kullanacağından hem dere yatakların doğal karakteristiğini bozuyorsun hem de dik yamaçlarda biriken molozu bu yamaçta tutan dere sedimantasyonunu bozduğundan yamaçlardan heyelanlara sebebiyet veriyorsun.
Tünelleri açmak için patlatma yöntemi kullandığından örneğin Cevizlik'te yaklaşık 3 bin 800 patlatma yapacaksın demek. Bu da heyelana neden olacak. Doğayı bozduğundan son yıllarda turizme yönelmiş yerel halkın geçim kaynağını da elinden alıyorsun. İnsanlar dağ başına doğa ile baş başa kalmak, dinlenmek için giderken her tarafı yıkılmış, deresi akmayan, her tarafı elektrik iletim hatları ile doldurulmuş bir alana gelmeyeceklerdir.(UB/EÜ)