İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Fakültesinde öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Esra Arsan'ın hazırladığı "Sivil İtaatsizlik Bağlamında Bir Araştırma: Gazeteci Gözüyle Sansür ve Otosansür" adlı çalışmanın sonuçları, Türkiye'de kamu yararı olsa dahi bazı haberleri yapmanın zor bazılarının ise imkansız olduğuna dair mesleki öngörüyü destekler nitelikte.
Gazetecilere Türkiye basınında sansür ve otosansürün yaygın olduğu düşüncesine ne derece katıldıkları sorulduğunda katılmayan yok; "kesinlikle katılıyorum" diyenlerin oranı yüzde 81.5 iken, geri kalan yüzde 18.5 ise "katılıyorum" diye cevaplamış.
Araştırmaya 67 gazeteci mesleki hayatlarında karşılaştıkları durumlar ve bireysel tercihleriyle ilgili sorulara yanıt vererek katkıda bulunmuşlar. Katılımcıların çalıştıkları kurumlar şöyle: Hürriyet, Milliyet, Radikal, Yeni Şafak, Zaman, Birgün, Habertürk, Evrensel, Star, Sabah, Günlük, Hürriyet Daily News, Akşam, Vatan, Birgün, Cumhuriyet, Sözcü, Taraf gazeteleri ile Hayat TV, CNNTürk, NTV ve TV8 kanalları.
Katılımcıların yüzde 64.3'ü Arsan'ın "eşik bekçileri" olarak tanımladığı, neyin haber olup neyin olmayacağına en çok etki eden pozisyonlarda çalışıyorlar.
Araştırmaya göre gazeteciliğin önündeki en büyük problem "Gazetecilerin haber içeriklerine oto-sansür uygulaması" (yüzde 77.6 "çok önemli", yüzde 22.4 "önemli" demiş). Onu "Hükümetin haber içeriklerine baskısı/sansür" (yüzde 84.5 "çok önemli", yüzde 12.1 "önemli") izliyor. Medya sahiplerinin haber içeriklerine müdahalesi, gazeteciliğe güvenin azalması, haber içeriklerinin sansasyonelleşmesi, kaliteli gazeteci sayısının azalması, doğru haber içeriğinin azalması ve partizanlık da gazeteciler tarafından önemli bulunan problemler.
Haber içeriklerine etki eden aktörlere dair sorulara gelen cevaplara dayanarak şu değerlendirme yapılmış: "...Türkiye'de gazetecinin korkulu rüyası olan asker, belki hala haber içeriklerinde etkili olabilmektedir, lakin ordudan daha baskın iki farklı güç odağının, polis ve dini cemaatlerin haber içeriklerine uyguladıkları baskıların daha yoğun olduğu anlaşılmaktadır. Araştırmamızın belki de en şaşırtıcı sonuçlarından birisi, bu güç değişiminin medya çalışanlarının meslek algısı üzerinden okunabilirliği olmuştur."
Araştırma gazetecilerin yüzde 91.4 oranında kamu yararı olsa dahi bazı haberlerin yapılamadığını düşündüklerini gösteriyor. Bunun sebepleri arasında "önemli" ve "çok önemli" seçeneklerinin tercihiyle öne çıkanlar "İç politik baskılardan dolayı önemli haberleri yayınlayamıyoruz" (yüzde 96.2),"medya sahibinin finansal çıkarlarına uymadığından" (yüzde 92.4) ve "reklamverenlerin baskısı" (yüzde 73.1).
Katılımcı gazetecilerin yüzde 92.7'si medya patronlarının iktidar ve muhalefetle olan kirli ilişkilerinin, yüzde 84,9'u medya patronlarının gazetecilik dışı yanlış işlerine ilişkin haberlerin , yüzde 85.1'i ise reklamverenlerin ve büyük şirketlerin yanlış işlerine ilişkin haberlerin sansürlendiği fikrilerine "katılıyor" veya "kesinlikle katılıyor." Bunlar ve diğer gerekçelerle haberlerin dilinin yumuşatıldığına da bir diğer soruda işaret edilmiş.
Burada dikkat çekilen bir nokta ise araştırmaya katılanlar arasında yüzde 84.6 oranına denk gelen bir grubun "haberin yayınlanmayacağını bildiklerinden" yapmaya hiç kalkışmamaları; yani otosansür uygulamaları. Hapse girme korkusunun otosansüre yol açtığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 65.3. "Gazeteciler ne sıklıkta yayımlanmasında kamu yararı olduğunu bildikleri halde bazı olayları habere dönüştürmüyorlar" sorusuna verilen yanıtlar ise yüzde 55.8 ile "sık sık", yüzde 38.5 ile "ara sıra" ve yüzde 5.8 ile "nadiren". Bu soruda "hiçbir zaman" seçeneğini işaretleyen olmamış.
En çok sansürlenen haberler arasında hükümetin yanlış işleri, belediye ve bürokraside yolsuzluğa ilişkin haberler, Kürt meselesine dair haberler, devlete karşı işlenen suçlar kapsamında sürmekte olan davalara ilişkin haberler, gazetecilerin sıklıkla hapse girmelerine veya haklarında dava açılmasına neden olan haberler, orduya dair haberler ve dini cemaatlerin devlette kadrolaşmalarına dair haberler. (ÖÖ/ŞA)