AB'nin kapılarını GM ürünlere açma kararının ABD açısından bir başarı olduğunu düşünmüştüm. Hâlâ da öyle düşünüyorum. ABD hükümeti dünyada GM tarım ürünlerinin yaygınlaşması için muazzam çaba harcıyor. Büyük GM şirketlerinin çoğu da ABD kökenli. Son olarak Amerikan yönetimi AB'yi "serbest ticarete engel olduğu" gerekçesiyle Dünya Ticaret Örgütü'ne, "Afrika'daki açları ölüme mahkûm ettiği" için de dünyaya şikayet etmişti. Ama AB'nin kapılarını açma kararının ABD açısından bir başarı olmadığını düşünenler de var. Mesela Green Peace, AB tarafından oluşturulan yasal çerçevenin Avrupa'daki güçlü GM karşıtı tüketici hareketini daha da coşturacağı kanısında. Bu hareketin başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin vatandaşlarını da aynı yönde etkileyeceğini düşünüyorlar. Aralık 2001'de yapılan bir "Eurobarometer" kamuoyu araştırması, Avrupa'daki GM karşıtı hareketin nasıl bir zemine oturduğu hakkında önemli bir gösterge. Araştırmanın sonuçlarına göre AB vatandaşlarının yüzde 94.6'sı "biyoteknoloji ile üretilmiş besinleri yeme ya da yememe hakkı"na sahip olmak istiyor. Yüzde 85.9'u, yedikleri şeyde genetik olarak değiştirilmiş bir içerik olup olmadığını bilmek istiyor. Yüzde 70.9'u ise hiçbir biçimde GM ürün istemiyor.
"Tüketici"nin üzerine büyük vurgu yapan, "tüketici bilincine güven" üzerine kurulu Green Peace öngörüsü, tüketici hareketinin kendisi gibi en büyük dayanağını "sağlık" ve "çevre" meselelerinden alıyor. Yani GM ürünlerin sağlık ve çevre açısından oluşturduğu tehlikeler yeterince bilinirse, bu işin yaygınlaşması engellenir diye düşünülüyor. Böyle düşünenler için genellikle "üretim"deki alternatif ise, "organik tarım".
Sanki hayır kurumu
"Tüketici bilinci"ni en az GM karşıtları kadar önemseyen GM şirketleri ise yıllardır açık ve kapalı reklam, halkla ilişkiler ve lobi faaliyetleriyle durumu lehlerine çevirmeye çalışıyorlar. Kamuoyu oluşturma ve GM karşıtlarını püskürtme harekâtının bayrağını taşıyan şirket, ABD kökenli Monsanto. Monsanto'nun, "Hayal edin"li sloganları var. "İnanılmaz şeyler yaratan yenilikçi bir tarım hayal edin", "çocukların görmesini sağlayacak insanlara yardım ettiğinizi hayal edin", "Çiftçi ailelerinin daha iyi yaşamasını sağlayacak daha iyi tohumlar hayal edin" gibi..
Monsanto dünyanın birçok yerinde, 12 dönüm ya da daha az toprağı olan pamuk yetiştiricilerin yüzde 26 daha fazla ürün almasını sağlıyormuş. Güney Afrika'nın Makhathini KwaZulu Natal eyaletindeki yetiştiriciler Monsanto'nun böceğe dirençli Bollgard pamuğunu ekince daha fazla kâr etmişler; şimdi kazandıkları fazla paraları eğitim, eşya ve daha iyi barınma koşulları sağlamak için kullanıyorlarmış. Web sitelerinde böyle yazıyor. Tipik bir halkla ilişkiler uslubuyla araya sıkıştırılan "dünyanın birçok yerinde" ifadesi, GM pamuk ekininde geleneksel ekine oranla %35 düşük ürün elde edilen Hindistan'ı (6 Haziran 2003 tarihli BBC haberi) kapsamıyor haliyle.
Monsanto'nun bir de "Monsanto sözü" var. Birkaç yıl önce kaleme alınan bu metinde "Söz veriyoruz ki" diyorlar, "Farklı görüşlere kulak verecek ve toplumun ve birbirimizin ihtiyaç ve beklentilerine daha iyi cevap verebilmek açısından meseleleri daha iyi anlayabilmek için diyaloglara gireceğiz Bilginin ortada, erişilebilir ve anlaşılabilir olmasını sağlayacağız. Bilgiyi ve teknolojiyi bilimi geliştirmek için paylaşacağız; tarımı ve çevreyi iyileştirmek için, tarım ürünlerini iyileştirmek için, gelişmekte olan ülkelerdeki çiftçilere yardım etmek için.."
Bu sloganlar, bu sözler, varlık nedeni itibarıyla kârlılıktan başka bir hedefi olmayan bir şirketten değil de, bir hayır kurumundan ya da vatandaşın oylarına talip bir politik partiden geliyor sanki. Monsanto'nun değerleri "dürüstlük, tutarlılık, cesaret ve topluma uygunluk" olarak açıklanıyor.
Internet'teki "biotech" mesaj listelerinin çoğuna bundan üç yıl kadar önce "Andura Smetacek" imzalı mektuplar yağmaya başlamıştı. Meksika mısırı üzerine araştırma yapan bilimadamı Ignacio Chapela (Berkeley) başta olmak üzere genetik tarım konusunda olumsuz bulgular ortaya koyan ve eleştirel tavır alan bilimadamlarını karalamaya yönelik mektupları gönderen bu "Smetacek"in Internet'e mektuplarını 199.89.234.124 IP adresinden geçtiğini Jonathan Matthews adlı bir serbest gazeteci ortaya çıkardı. Dahası, gerçekte varolmayan "Smetacek"in kullandığı bu IP adresi, yani mektupların yola çıktığı sunucu Monsanto'ya aitti (gatekeeper2.monsanto.com).
Monsanto'nun eski halkla ilişkiler yöneticisi Jay Byrne, Internet mesaj listelerine manipülatif ve sahte imzalı mektuplar geçme işi de dahil olmak üzere, GM karşıtlarını püskürtme ve sindirme harekâtının mimarı. Byrne'i araştırdığımda karşıma USAID çıktı. Yani ABD Dış Yardım Teşkilatı. Monsanto'dan önce Byrne orada da basın ve halkla ilişkiler bölümünde çalışmış. Adı, dokuz yıl Rusya'da kalan Matt Bivens adlı Amerikalı gazetecinin Harper's'ın Ağustos 97 sayısından yayınlanan yazısında da geçiyor. Bivens, Kazakistan'da USAID desteğiyle girişilen bir halkla ilişkiler operasyonunda ("serbest piyasa" ve "özelleştirme" politikalarının reklamının yapılması amaçlı) milyonlarca doların nasıl çarçur edildiğini ve skandal patladığında Byrne'in USAID sözcüsü olarak nasıl işin üzerini örtmeye çalıştığını anlatıyor.
1999'da, Avrupa pazarına girme çabasında başarısızlığa uğrayınca neredeyse çökme aşamasına gelen Monsanto'nun yöneticilerinden Philip Angell, o zaman Wall Street Journal'a şöyle demişti: "Belki yeterince agresif değildik. Orman yangınıyla savaşırken bazen başka bir yangın çıkarmanız gerekebilir.." O kriz dönemini izleyen yıllarda sazı eline alan Jay Byrne'in, "yeterince agresif" yöntemleri artık ustaca kurgulayıp uyguladığı 2001 sonlarında Internet hakkında ettiği sözler de ilginç: "Internet'i masanın üzerinde duran silah olarak düşünün. Silahı ilk kapan ya siz olacaksınız ya da rakibiniz. Ama şurası kesin ki, biri öldürülecek."
"Andura Smetacek"in GM karşıtı bilimadamlarını karalamaya yönelik kampanyasında da merkez olarak Byrne tarafından oluşturulan "AgBioWorld" sitesi kullanılmıştı.