Son günlerde Taksim’den parklara, mahallelere yayılan mizahlı, sanatlı, coşkulu muhalif ruh, geçtiğimiz günlerde Sanayi Mahallesi’ni müzik sesleriyle sardı.
İlki 2009’da düzenlenen Genç Klasikçiler Festivali, bu yıl da klasik müziğin genç yeteneklerini ağırladı. Festivalde, geçtiğimiz senelerden farklı olarak bu defa, Gezi Parkı’nın ‘çapulcu çocukları’ da vardı! Yaprak Sandalcı yönetiminde çocuklardan oluşan renkli, bıcır bıcır bir koro, Gezi Parkı şarkıları ve ‘çapulcu’ danslarıyla festivale, Gezi Parkı direnişinin coşkusunu taşıdı.
Genç Klasikçiler Festivali’ne hayat veren ekip, ilk yıldan beri Sanayi Mahallesi çevresinde yaşayan çocuklara müzik eğitimi veren atölyeler de düzenliyor. Burada eğitim alarak Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Konservatuarı Çello Bölümü’nü kazanan 14 yaşındaki Naz Kolla da bu yıl festival kapsamında ilk resitalini verdi.
Sanayi Mahallesi’nde ücretsiz bir müzik okulu
Çocuk müzik atölyelerinin ve Genç Klasikçiler Festivali’nin fikir babası ve emektarı Şafak Taner’le festivalin ardından sohbet ettik. Hem Doğu hem de Batı klasik müziğini, Sanayi Mahallesi’ne ve İstanbul’un her yerine konserlerle, atölyelerle, festivallerle taşımaya hevesli bu müzik ve sanat macerasını ondan dinledik.
Bağımsız bir klasik müzik festivalinin sponsorlarla imtihanı... Hem de Nişantaşı, Beyoğlu değil Sanayi Mahallesi’nde, bankaların deyimiyle “kredi kartı portföyüne girmeyen” semtlerde... Maddi destek yoksa festivale yüz vermeyen “büyük müzisyenler”... Gönüllü hocaların yüzüstü bıraktığı hevesli, yetenekli çocuklar... Tüm bunlara rağmen dört yıldır kesintisiz sürdürülen etkinlikler, festival ve çocuk müzik atölyeleri... Konservatuarı kazanmayı başaran öğrenciler... Ailelerin çocuklarıyla birlikte klasik müzikle tanışması... Şafak Taner çok şey anlattı; biz çok azını, tadımlık niyetine buraya taşıyabildik.
“Neden bizim mahallede de olmasın?!”
Şafak Taner, profesyonel bir fotoğrafçı. 4. Levent’te bir reklam ajansı var. Venedik’te izlediği bir konserde, yaşlılardan oluşan bir grubun konseri nasıl keyif alarak izlediğini gözlemlerken aklına Sanayi Mahallesi’nde bir müzik festivali yapma fikri düşmüş.
“Neden bunu bizim mahallede de yapmıyoruz ki, dedim. Müzisyen arkadaşlarımla konuştuk. Grafik, fotoğraf, film gibi tanıtım işleri zaten bizim işimizdi. Müzik direktörümüzü de bulunca festivali başlattık. Üçüncü, dördüncü konserden sonra mahallede çalışanların festivale ilgisi arttı. İşten çıkanlar tulumuyla, yağlı elleriyle gelip konserleri izlemeye başladı.”
Mahallelilerin klasik müzik konserlerinden memnuniyetini hoş bir anektodla şöyle anlatıyor Taner:
“Ünlü bir arp sanatçımız sahnedeyken, izleyenlerden birinin cep telefonu çaldı. Sanatçı, telefonların kapatılmasını istedi ve ‘Bu cep telefonu melodilerini besteleyenler, bizden çok para kazanıyor’ diyerek sitem etti. Konseri dinlemeye gelen işçilerden biri bu siteme, ‘Siz de buraya gelip konser vererek bizim kalbimizi kazandınız. Az şey mi?’ diye yanıt verdi. Bence bu konserlerin değerini çok iyi anlatan bir olaydı.”
Daha sonra bu olaydan da esinlenerek, mahalleye gelen caz müzisyenleri, çalan telefonların melodileri üzerine doğaçlama performanslar sergilemişler. Mahalleye yakışır, anti-elitist bir müzik çıkarması da denebilir buna pekala... Enstrüman kullanmadan, kendi vücutlarıyla çıkardıkları seslerle müzik yapan KekeÇa (Kendi kendini çal) grubu gibi pek çok alternatif, yaratıcı müzik insanının yolu da bu sayede Sanayi Mahallesi gençleriyle kesişmiş.
Ve Fazıl Say tulumuyla piyanonun altından çıkar
2010’da bir hafta boyunca 36 müzisyenin verdiği konserlerle gerçekleşen festival, 22 bin gibi önemli bir izleyici sayısına ulaşmış. Festivale katılan sanatçılardan Fazıl Say ile Sanayi Mahallesi’nin ruhuna uygun tulum giyip, araba tamir eder gibi piyanosunu tamir ettiği bir tanıtım filmi çekmişler.
Yine aynı yıl, Sanayi Mahallesi çevresindeki beş okulda, Gülsüm Onay, Cem Mansur, Fazıl Say, Burçin Büke gibi klasik müziğin duayen isimleri konserler verip çocuklarla buluşmuş. Çocukları yıl boyunca devam eden müzik atölyelerine davet etmişler.
İlk sene festivalin hemen ardından, müzik atölyelerine 120 çocuk başvurmuş. Taner, gülerek ilgiyi “Biraz ‘Yetenek Sizsiniz’ tadında bir şey de sandılar aslında...” diye açıklıyor. Konservatuar hocalarının yaptığı ciddi elemelerin ardından, elde sadece bir piyano olduğu için, ilk yıl atölyeye sadece altı çocuk kabul edebilmişler.
İkinci sene bu sayı 18 çocuk ve altı enstrümana (flüt, keman, çello, gitar, perküsyon, piyano) çıkarılmış. Eldeki imkanlarla çocukların her birine enstrüman desteği de sağlanmış. Çocukların aileleriyle aralarında bir kopukluk olmasın, aileler çocuklara yeterince destek olabilsin diye, aileler de atölyelere davet edilmiş.
Enka ve Süreyya Operası ile yapılan anlaşmalar sayesinde aldıkları ücretsiz biletlerle, çocuklar ve aileleri düzenli olarak konserler, sergiler takip etmeye başlamış. Mahalleli minibüslere doluşup, topluca etkinliklere gitmenin tadını almış.
Yine festivaller kapsamında düzenlenen “İstanbul’un Müzikal Keşfi” etkinliğiyle bir hafta boyunca toplam 550 kadın, müzikologlar eşliğinde İstanbul’u gezerek, “İstiklal Marşı nerde yazıldı?”, “Mozart İstanbul’a geldiğinde nerede kaldı?”, “Agora Meyhanesi neresi?”, “Neyzen Tevfik kimdi, nerede yaşadı?” gibi soruların peşine düşmüş. Taner, bu kadınların yarısından fazlasının bu geziler sayesinde Boğaz’ı ilk kez gördüklerini söylediklerini anlatıyor.
Namları dünya çapında da duyulmaya başlamış aslında; Stanford Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden bir hoca ve uluslararası bir öğrenci grubu, kendileriyle tanışıp festival ve atölyeler hakkında bilgi almak için Amerika’dan Türkiye’ye gelip kapılarını çalmış. Sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı çocukları uyuşturucu ve şiddetten uzak tutmak için kurulan ve bugün sadece Venezuela’da 12 bin orkestra ve pek çok eğitim programıyla yüzbinlerce çocuğa ulaşan ünlü El Sistema temsilcileri, İstanbul’a geldiklerinde Genç Klasikçilerle tanışıp, yaptıklarıyla ilgili detaylı bilgi almış.
Mahallede müziğe ses katacak çocuklar ve eğitmenler aranıyor!
Ailelerin çocuklarının klasik müzikle uğraşmasını nasıl karşıladıkları sorumuza Taner şöyle yanıt veriyor: “Hayat görüşü, maddi durumu ne olursa olsun, aileler çocuklarının gerçekten eğitim aldıklarını hissediyorlarsa bunu destekliyor.”
Genç Klasikçiler Festivali, bundan sonra da yoluna Gezi direnişi gibi mahallelerde devam etmeyi planlıyor. Çocukların dilinden anlayan, dünyalarına girebilen müzisyenlerle atölyeleri sürdürmek; bu atölyelere resim, fotoğraf, heykel gibi alanları da katmak; Sanayi Mahallesi başta olmak üzere pek çok mahalleden daha fazla çocuğa ulaşmak ise ikinci hedef. Bu müziğe ses katmaya hevesli tüm eğitmenlere, çocuklara ve ebeveynlere duyurulur!
Not: Facebook'ta 3. Genç Klasikçiler Festivali adresinden ayrıntılı bilgi almak ve iletişime geçmek de mümkün. (AGS/ÇT)