İstanbul Beyoğlu’nda GUGA Contemporary’nin ev sahipliğinde 24 Mayıs-12 Haziran tarihleri arasında, “İran Köşesi” adlı sergi yapıldı.
Sergide beş İranlı sanatçının göçmen olma deneyimi üzerinden ürettikleri eserler gösterildi.
Küratör Meysam Nejad Rasouli öncülüğünde hayata geçen sergi; Samira Darya, Hemad Javadzade, Adel Younesi, Razi Razavi gibi beş sanatçının eserlerinden oluşuyordu.
İran sanatının kişisel ve kolektif hafızaya dayalı katmanlarını görünür kılmayı hedefleyen sergi, görünmezlik ve dışlanmışlık gibi temaları harmanlayan bir anlatı sundu.
İran köşesi, göçmenlik deneyimi ve bu deneyimin sanatçı kimliğine yansıması üstüne sergi Küratör Meysam Nejad Rasouli ve sergi sanatçılarından Samira Darya ile konuştuk.
Meysam Nejad Rasouli sizinle başlamak istiyorum. Sergi için “Sessiz ama anlamlı bir varoluşu görünür kılmak istiyor” diyorsunuz. Bu sessizliğin içinde nasıl bir anlatı kurdunuz?
Adel Younesi
Bu sergide sessizlik, yokluk ya da pasiflik anlamına gelmiyor; daha çok karmaşık, katmanlı ve çoğu zaman görünmez kalan bir yaşamın farklı bir dili olarak karşımıza çıkıyor.
Sanatçı güçlü bir kültürel birikime ve kendine özgü bir anlatım gücüne sahip olsa da, yalnızca göçmen olduğu için ev sahibi toplumda daha az duyuluyor veya görülüyor.
Bu sergi, beş tanınmış İranlı sanatçının bir araya geldiği bir buluşma. Eserler, İran kültürüne ait ögeler ile çağdaş sanat dili arasında kurulan bir kesişim noktasında şekillendi. İzleyiciyi doğrudan bir anlatım sunmaksızın, İran kimliği, hafızası ve kültürünün katmanlarıyla sessiz ama anlamlı bir karşılaşmaya davet ettik.
“Bir köşeye çekilmek” ifadesi serginin temel fikirlerinden biri. Sizin için bu ifade ne çağrıştırıyor? Sanatçılarla bu kavram üzerinden nasıl bir bağ kurdunuz?

Razi Razavi / Formation
Farsçada “bir köşeye çekilmek” sadece yalnızlık anlamına gelmez; daha çok içe dönüş, mesafelenme ya da sessiz bir direnişin ifadesidir. Bu kavram, serginin hem kavramsal çerçevesinde hem de mekânsal yerleştirmesinde temel bir rol oynadı.
Eserleri galerinin fiziksel köşelerine yerleştirerek, genellikle göz ardı edilen alanlara dikkat çekmek istedik. Orta boşlukları serbest bırakarak izleyicinin yönünü çevirdiği bu “köşeler” artık marjinal değil, merkez hâline geldi.
Ayrıca tüm sanatçılar, bu kavrama kendi kişisel deneyimlerinden anlamlar yüklediler; bu da sergiyi hem bireysel hem kolektif bir anlatı alanına dönüştürdü.
Darya: Sessizlik benim için direnişin en estetik hali
Samira Darya, size dönersem sanatınızda görünürlük ve görünmezlik arasında gidip gelen bir anlatı var gibi. Siz kendinizi bu ikisinin neresinde hissediyorsunuz?
Samira Darya / In Memory’s Shadow
Belki de bunun sebebi, bir Orta Doğulu olmamdır; her zaman yaşamla ve var oluşla, hayalle ve gerçeklikle boğuşmuş biriyim.
Orada, en basit ve sıradan şeyler bile bir Orta Doğulu’dan esirgenir. O, hayal kurar; ve eline birazcık bile yaşam fırsatı geçince, yine de yaşam uğruna savaşını sürdürür.
Ben de işte tam o çizgide duruyorum: görünürlükle görünmezlik arasındaki o gri hatta.
Eserlerinize bakan biri, sessiz ama güçlü olarak sessiz ama güçlü hissettim. Siz bu sessizliği nasıl tanımlarsınız? Sizin için bir tür direniş mi, yoksa içe dönük bir huzur mu?
Sessizlik, benim için kesinlikle bir direnç biçimi. Çünkü yaşamak için savaşmak, onaylanabilecek en görkemli ve en güzel savaştır.
Bazen bazı işlerimde, izleyici olmayı ve çağdaş insanın yaşadığı halleri çözümlemeyi, sessiz ve sabit bir bakışın ardında konumlandırırım. O bakış, yüksek sesle konuşmaz; ama çok şey söyler.
Göçmen olmak sizin için sadece bir yer değiştirme anlamına gelmediğini söylüyorsunuz . Daha çok içsel bir yolculuk hissi yaratmış gibi algıladım eserlerinizde . Bu yolculuk, sanatınızı nasıl etkiledi?
Hemad Javadzade
Bir göçmenin ruhsal ve psikolojik hâlini tanımlamak her zaman kolay değildir, anlamak da öyle. İnsan, herhangi bir nedenle vatanını terk ettiğinde, göbek bağının kesilmesi ve başka bir annenin kucağına bırakılması gibi bir his yaşar.
Göç eden biri, sadece coğrafi bir yer değiştirmez; aynı zamanda zihninde ve kalbinde çok ağır bir yük taşır.
Bu yük; ailesel, kültürel, toplumsal ve tarihsel aidiyetlerin bütünüdür. Ve kişi, nereye giderse gitsin, bu yükleri yanında taşır. Eserlerim, işte bu yükün içinden doğar.
Sergide kişisel bir hikâye mi anlatıyorsunuz, yoksa daha çok kolektif bir deneyimi mi paylaşıyorsunuz?
Meysam Nejad Rasouli
Genellikle, benim de parçası olduğum kolektif bir deneyimi betimliyorum. Ama bazen, kişisel deneyimim kurguladığım kavrama baskın geliyor.
Sonuç olarak, izleyici o deneyimi yaşamışsa anlar; ama eğer ona yabancıysa, demek ki ben onu yalnız başıma yaşayıp deneyimlemişimdir.
(NÖ/HA)







