“Bir işi görüp anlatmak o kadar da kolay değil aslında. Bu işe emek verip, senelerce yapanlar için bile. Yaptım oldu demekle olmuyor. Doğru bir şekilde yapmak önemli. Doğru referanslarla yapmak önemli. Çünkü bu yazıyı yazmanın kuralları var, o kuralların önemli olduğunu düşünüyorum.
“Tüm bunları bilmeden yazan çok insan var. Türkiye’de ortam dar. Açılışlara hep aynı insanlar gidiyor, koleksiyonerler zaten aynı. Bütün galeriler aynı insanlara eser satmaya çalışıyor. Böyle bir döngü.
“Ama ben yeni nesille bunun genişleyeceğine gerçekten inanıyorum. Artık başka bir kan geliyor. Bienallere katılım artıyor. Sanat etkinliklerinin niteliklerinin iyileşerek genişleyeceğine dair umudum var.”
Sanat Yazarı Merve Akar- Akgün, yeni nesil ile beraber sanat alanının uğradığı dönüşüme umutla baktığını söylüyor.
Art Unlimited, Architecture Limited, Design Unlimited, Limited ve Special Publications gibi yayınları bünyesinde barındıran Unlimited Publications Genel Yayın Yönetmeni Akar- Akgün "sanat yazarı olmak ne anlama geliyor?" sorusu üzerinden sanat yazarı ve sanatçı ilişkisine odaklanıyor.
Sanat yazarı ve eleştirmeni arasındaki farklılıklar
Öncelikle karıştırılan iki kavramdan bahsetmek istiyorum. Sanat eleştirmenliği ve sanat yazarlığı. Bu ikisi aynı düzlemde mi? Kesiştikleri noktalar oluyor mu?
Evet, kesinlikle oluyor. Sonuçta aynı pratiğin iki ürünü olarak düşünüyorum. Ama bir sanat eserini anlatmak ile eleştirmek arasında fark var. Eleştiri yazısı yazarken yazarın neyi, niye eleştirdiğini çok iyi biliyor olması ve söylediklerini sağlam temellere oturtturuyor olması lazım. Çünkü karalama amacıyla yazılan ve eleştiri sanılan yazılar olabiliyor.
Başıma gelen bir örnek üzerinden anlatayım. 2017 yılında Çanakkale Bienali iptal olduğunda konu hakkında eleştirel duruşumuzu yansıtan bir yazı yayınlamak istedik. Yazıyı bir akademisyen kaleme aldı fakat ortaya çok zayıf bir yazı çıktı. Neden?
Çünkü yazı etkinliğin iptal edilme sebeplerini sıraladıktan sonra iptal eden tarafın zamanında yaptığı başka alanlardaki tam bir açıklama getirmeden ortaya atıyordu.
“Onların Gezi zamanı yaptıklarını da biliyoruz…” gibi ötekileştiren bir dille yazılmış ve sonunda bir yere varmayan bir yazıydı. Ben yazarla yazı hakkında konuşmak üzere bir araya geldiğimde bu durumu açıkladım. Yazıyı değiştirmek istemedi… Bana göre bu tavır hiçbir zaman bir eleştiri tavrı olamaz.
Ancak bu yaklaşımı eleştiri zanneden insanlar oluyor. Kötülemek, siz-biz ayrımcılığına girmek… Bir işe iyi derken neden iyi olmadığını temellendirerek anlatmamak eleştiri yazısı olmuyor.
Eleştiri yazısı yazan çok az isim var ve onlar da hakkıyla yapıyorlar bu işi. Senin sorduğun sorunun cevabına dönersek, sanat yazarı olmakla sanat eleştirmeni olmak aynı şey değil. Benzer pratikler ama yöntemleri farklı.
Aslında hep değinilen bir konu var. Sanatçıların sanat yazarlarına karşı bir önyargı ya da bir hoşlanmama durumu olduğuna dair. Siz katılıyor musunuz buna?
Bana göre tam tersi bir durum söz konusu. Her sektörde olduğu gibi sanat sektöründe de daha ön plana çıkmayı seven ve bu uğurda çok çaba sarf eden sanatçılar olduğu gibi daha kendi halinde sanatçılar da var. Ön planda olmayı seven sanatçılar yazarlardan korkmaktansa tam tersine onlarla arkadaş oluyorlar ve daha sonra rahatlıkla “Benim sergimi yazsana,” diyebiliyorlar. Ben bunun çok organik bir durum olduğunu düşünüyorum.
Bütün sektörlerde bu tip ilişkiler vardır. Bu sırf sanat alanına ait bir şey değil. Ama yazardan korkma durumu var mı bilmiyorum… Bir yemek yazarının restorana gittiğinde mutfak ekibinin panik olma durumu sanat alanında var mı? Galiba Türkiye’de böyle bir durum pek yok. Yahut ben karşılaşmadım. Belki Amerika’da Jerry Saltz bir galeri gezdiğinde gittiğinde panik yaratıyor olabilir… Sektör küçük olduğu için sanatçının hiç tanımadığı bir yazarın sergisini yazmasına az rastlanıyor.
Genelde zaten tanıdığı, bildiği biri yazıyor. Aksi durumlarda da eleştiriyi kabullenen, sindiren de az çıkıyor. Kabul etmeyen, yazarı aşağılayan hatta tehdit eden bile gördüm maalesef… Bu biraz da üçüncü dünya ülkesi olmanın, sektörün küçük olmasının, halkın içine girememiş olmasının yarattığı bir durum. Ben eleştiri yok diyenlere kızıyorum çünkü o kadar iyi eleştiri yazıları yayınlanıyor ki… Sırf bu amaçla kurulmuş mecralar bile var. Ali Şimşek’in kurduğu EK Dergi gibi. Adından belli bir platform: Eleştirel Kültür Dergisi.
“Rekabet daha iyi işlere sebebiyet verir”
Art Unlimited kültür-sanat yazarlığı alanında öncü bir platform. Farklı platformlara sizin bakış açınız ne? Nasıl ki gazetelerde bir rekabet durumu oluyor, sanat dergilerinde de bu durum söz konusu mu? Öyleyse sebebi nedir ve sizce olması gereken bir şey mi bu?
Bence rekabet güzel bir şey. Kırbaç etkisi yaratıyor ve daha iyi işler yapılmasına sebebiyet veriyor. Sanat alanında çok fazla yayın bulunmuyor. Artful Living, EK Dergi, E-skop, Sanatatak, Sanat Dünyamız, Argonotlar… Bu yayınların bir kısmı düzenli yayın yapmıyor. Aylık kapsamlı bir sanat gazetesi olan İstanbul Art News kapandı.
Art Unlimited 2006’dan beri var ama Art Unlimited hiçbir zaman ana akım bir yayın olmadı ve olmak da istemedi. Artık “Her güne bir yazı” projemizle, sistemimize kayıt olanların posta kutusuna her gün yeni bir sanat yazısı gönderiyoruz. Biz küçük ekibimizle elimizde bulunan şartları en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz.
Bu kadar az oluşumun içinde tam rekabet olmuyor. Aksine birbirimizi desteklemeye çalışıyoruz gibi hissediyorum ben. Sanatatak’ın kurucusu Ayşegül Sönmez ile ben röportaj yapıyorum Art Unlimited’a. Artful Living için anket yapan bir editör benden bir fikir istiyor.
"İnsanların okumaya karşı önyargısı var"
Küçük bir ekibiz dediniz. Buna rağmen çok derinlikle ele alıyorsunuz sanatı. Türkiye’de sanat yazarlığına dair çok geniş bir alan olmadığı için çok yüzeysel yayınlar da var. Bence Art Unlimited sanatseverler için nimet. Siz bu kitleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim eğitimden, kültürden ve ekonomiden payını ziyadesiyle almış arkadaşlarım dahi bazen bana “senin yaptığın dergi çok ağır” diyebiliyor. Ben de hep şunu anlatmaya çalışıyorum.
Hiç ağır değil, akademik bir dili yok, ağır yazılar yok, bazı yazarlar evet felsefi yazıyor olabilirler ama anlaşılmayacak bir şey yok. Ama insanların okumaya karşı bir önyargısı ya da alerjisi var gerçekten. Ben de bunu anlamaya ve değiştirmeye gayret ediyorum.
Bu alanda üretim yapan hap yayınlar da mevcut. Gazetelerin kültür-sanat ekleri de bazen magazinsel yayınlar ortaya koyuyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Çok yüzeysel. 300 kelime veriyorlar. 300 kelimede bir yazar ne anlatabilir ki? Ama onlar da ilgi olmadığı için az yer veriyorlar bence. Bu ülkede sanata ilgi olsa belki beş sayfa ayıracak, şu an bir sayfa ayırıyorlar. O bile iyi.
Art Unlimited çok çeşitli illerde okuyucuya ulaşıyor. Peki sizce sanat yazarlığında kültürel bazda persperktif farklılaşır mı? Rotterdam’da da var dergi, Mardin’de de var, İstanbul’da Ankara’da da var.
Evet ve zenginlik tam olarak buradan gelir. Bence ortak yeni fikirlere açık ve ilgili olmak. Bu her insan tipi için geçerli. Rotterdam’da da, Mardin’de de.
“Subjektivite yazarın en önemli özelliği”
Sanat yazarının subjektif olabileceği bir alanı var mı? Yoksa tamamen objektif mi davranmalı?
Bence tamamen subjektif olmalı. Çünkü onu o yapan, sanat yazarını kendi yapan şey subjektifliği. Bir yapıtı görüp ondan alınan ilhamı, etkiyi kendi süzgecinden süzen yazar özgün olabiliyor. Diğer türlü basın bültenindeki fikri alıp genişleten yazarlar oluyor ama o da özgün olamıyor.
Pandemi sanat alanında ne gibi değişimler ortaya koydu?
Pandeminin sanata etkisi dijitalleşme oldu. Neredeyse bütün etkinlikler, toplantılar çevrimiçine döndü. Bu hem çok faydalı hem de zor oldu. Sanırım çevrimiçine uygun ve uygun olmayan türler var. Bütün bunlar zamanla oturacak değişimler yerini bulacak. Şimdilik konuşmak için hala erken. Zaten ucunda “ölüm” olan bir durumdan bahsederken bana “pandeminin etkilerini” şuursuzca tartışmak çok rahatsız edici geliyor.
Çevrimiçi sergilerin sanat yazarlığına etkisi nedir?
Başka bir algıda görülen eserler üzerinden aynı yöntemlerle yazı yazılıyor. Galiba bu yeni bir katman olarak hayatımıza eklemleniyor ve birçok açıdan da çok faydalı oluyor. Erişime açıldığı insan sayısı ve ulaşılabilirliği çok kıymetli.
Ele alacağınız konuları herhangi bir filtreden geçiriyor musunuz? Ve bu filtreler neler?
Bizim mottomuz “sanata değen her şey”. Biz öncelikle Türkiye’den ses veriyoruz, buradaki iyi işlere yer açıyoruz. Dergiyi 2015’te devraldığımdan beri alanı çok genişlettim. Başta yerel olmak üzere uluslararası boyutta da çok içerik çalışmamız oluyor. İçerikler bir sergi, bir yapıt, bir olay, bir insan olabilir.
Bir müzede çalışan temizlik görevlisi olabilir, bir inisiyatif kuran sanatçı olabilir… Sanata değdiği sürece bizim için ilginç olma potansiyelini taşır. Nasıl bir elekten geçtiği ise her zaman genel yayın yönetmeninin vizyonu doğrultusunda oluyor. Bana göre en değerli, en önemli olan devam eden dosyalardır.
Bir sayının bir önceki sayıya bağlanması ve gelecek sayıya dair bir emare göstermesi… İçeriğin bu şekilde örülmesi bana bir süreli yayın konsepti içinde çok manalı geliyor. Ayrıca ben de böyle dergileri okumaktan çok hoşlanıyorum. Günün sonunda, her sayı birbirine eklemlenen o dosyalar, günün sonunda bir araya gelince gerçekten bir şey ifade eder hale geliyorlar. Çünkü her sayı farklı sergilerin yorumu, farklı röportajlar olabilir ama onlar bir araya gelince ne veriyor sorusu bence önemli bir şey. Biz bu derginin bir arşiv niteliği olduğunu bu sebeple söyleyebiliyoruz.
Elimin altında olan 2006-2007 yılının dergileri var hala o kadar geçerli ki… Çünkü öyle konular işlenmiş öyle röportajlar yapılmış ki… Keza Art Unlimited’da devam eden dosyalar, şimdi kitaplaşıyor. Bazıları sergi oluyor… Kapağımıza taşıdığımız “Sınırsız Ziyaretler” dosyamız bir kitap olacak ve böylece 2015-2021 yılları arasında Türkiye’de yaşayan ve üreten sanatçıların atölyelerine ışık tutan bir kaynak olacak. İlerde gerçekten bu konuda araştırma yapan insanlara bile yardımcı olabilir.
Onun dışında “Ak-sayanlar” diye sanat disiplini ile başka disiplinlerden insanları bir araya getiren bir dosyamız vardı. Onu da bir sergiye dönüştürdik. Sanat, edebiyat, sinema gibi farklı alanlardan çok önemli isimler bir arada işler ürettiler… Köşe yazarları yine devamlılıkla ilgili bir şey. Art Unlimited’da İlker Cihan Biner’in köşesi için bile edinebilirsin dergiyi. Bakalım bu ay onun radarında neler var diye. Çünkü insan böyle gelişir.
Tek yolu budur. Ben de hep büyüklerime baka baka, beğendiğim insanları takip ede ede geliştiriyorum. Bu kopyalamak demek değil tabii. Ama ne okumuş, ben de okuyayım, ne izlemiş ben de izleyeyim, öğreneyim, benim de bir fikrim olsun. Ve sonra bambaşka bir ortamda bütün o ondan ondan ondan aldığımız her şeyin bir bütünü bizim süzgecimizden geçince de biz oluyoruz ya, bu öyle bir şey. Dergide de böyle. Hem güncel olaylar hem yurtdışından olayların bizim perspektifimizden görünüşü hem de devam eden dosyalar bir bütün oluşturarak kendi sesini yaratıyor.
"Her emeğin karşılığı olmalı"
Güncel olaylara yer verse de aslında zamansız bir iş yapıyor sanat yazarı. Peki sanat yazarının çözümleme yapma gibi bir yükümlülüğü var mıdır?
Böyle bir sorumluluğu var mı? Var bence. Çünkü onun yazısı alınıyor basılıyor ve bu büyük bir sorumluluk. Dijital daha esnek bu anlamda, çünkü oradaki hatalar bir saniyede düzeliyor. Ama basılıda büyük bir hata varsa, o yazıda utanç gibi kalır bir şekilde. O yüzden hem yazarın hem editörün çok büyük sorumluluğu var diye düşünüyorum. Ve sanat yazarının da, evet insanları etkilediği için sorumluluğu var. İyi analiz etmesi gerekiyor. Görmesi gerekiyor.
O yüzden editörlerin de çok görevi var. O yazarların yazılarını iyi elden geçirip, gerçekten yazar olmayan insanların yazılarını yayınlamamaları gerekiyor. Yanlış bir yönelim yaratmış oluyorlar böylece. Bunu yapan dergiler oldu. Telif olayı çok önemli bir olay bu dünyada. Sanat alanında birçok yayın telif vermiyor ve yazı yayınlamayı bir lütuf olarak görüyor. Haber yapmayı bir jest olarak görüyor. Bu tavrı korkunç buluyorum. Ben de masanın diğer tarafında oturduğum durumlar bizzat bu tavırla karşılaştım.
Bence her emeğin bir karşılığı olmalı. Bunun bu alanda mümkün olduğunu çok söyleyemem maalesef. Ama sevmek gerekiyor. Bazı dergiler yetkin olmayan isimlerin yazılarına ana sayfalarında yer veriyorlar, çünkü telif ödemiyorlar.
Böyle yazar olmayan insanlara bu sorumluluğu vermenin kesinlikle yanlış bir yönelim olduğunu düşünüyorum. Okurları da yanlış yönlendirdiğini düşünüyorum. Kimse kötü yazı okumamalı. Bu yüzden editörler, genel yayın yönetmenleri de elinden geleni yapmalı o konuda, seçici olabilmek için.
Unlimited Publications yayınlarına, buradan ulaşılabilir.
(BS/EMK)