Diyarbakırlı heykeltıraş ve görsel sanatçı Bestami Eği’nin atık ve buluntu nesneleri sanatsal ifadeyle yeniden kimliklendirdiği beşinci kişisel sergisi “Antroposen”, Diyarbakır’da DİTAV Kültür Sanat Evi’nde 21 Eylül akşamı açılıyor.
Sanatçının 30 yeni çalışmasının sergileneceği DİTAV, açılışın ardından Bestami Eği ile birlikte, Mardin’den sinemacı Ruşen Dicle Karadeniz ve Ankara’dan iletişimci Selen Doğan’ın katılacağı “Antroposen’de Karşılaşmalar” başlıklı söyleşiye de evsahipliği yapacak.
30 yeni çalışma sergilenecek
Sanatçının önceki sergilerinde taşlarla verdiği mesajlar “Antroposen”de daha güçlü bir tonda karşımıza çıkıyor; çünkü doğa talanı hız kesmiyor, yağma niteliği kazanmış tüketim davranışları yaşanabilir çevreyi her gün biraz daha daraltıyor ve insan türünün gezegendeki diğer canlı ve cansız varlıklarla bağı giderek zayıflıyor.
Bestami Eği sanatı hak savunuculuğunun bir aracı olarak görüyor ve sanatsal üretimini tüm canlılar için eşit ve adil bir yaşamı savunmanın dili olarak kullanıyor.
Bu sergisinde sanatçı boya ve başka atıklar dışında hiçbir şeyle müdahale etmeden atık ve buluntu malzemelerden ürettiği 30 yeni çalışmasını sergileyecek.
2009 yılından beri sanat çalışmalarını bağımsız olarak sürdüren sanatçı gerek dijital gerekse plastik sanatlar alanında, elde ettiği farklı malzemelerle özgün eserler üretiyor, çeşitli kentlerde atölyeler ve sergiler düzenliyor, sanat projelerinde rol alıyor.
Sanatçının ilk kişisel sergisi “Doğadan İzler” başlığıyla Ekim 2022’de Diyarbakır’da açıldı. Bu sergi, yeni eserler eklenerek Temmuz ve Ağustos 2023’te Mardin’de sırasıyla CureArt’ta ve Uluslararası Tasarım Vakfı Sanat Galerisi’nde ziyaret edildi.
Ardından Kasım 2023'te eserleri Ankara’da ilk kez, Goethe Institut’ta sergilendi. “Antroposen” sanatçının beşinci kişisel sergisi.
Bestami Eği, çalışmalarını Diyarbakır’daki stüdyosunda sürdürüyor ve iklim krizi, çocuk hakları, engelli hakları gibi alanlarda sivil toplum örgütlerinin yayınlarına çizimleri ve fotoğraflarıyla destek veriyor.
Sanatçı serginin arka planındaki fikri şöyle anlatıyor:
“Antroposen çağ insanın tamamıyla doğaya hakim olduğu, gezegeni ilkel ya da modern teknolojiyle şekillendirerek tahrip ettiği, ekolojik dengeyi bozduğu, canlı ve cansız varlıkları sınırsızca sömürdüğü bir çağdır. Antroposenle birlikte her alanda yaşanan teknolojik gelişmeler bir yandan insan türünün ‘ilerlemesi’ olarak görülürken, diğer yandan, gezegenin çöküşünü hızlandırdı; üretimin artmasıyla aynı oranda aşırı ve gereksiz tüketim canlı hakları ihlalleri repertuvarını genişletirken, bitki örtüsünün, su kaynaklarının ve hayvan varlığının sürekliliğini de tehdit eder hale geldi. Betonarme yaşam alanlarının hızla çoğalmasıyla aşırı tüketim daha da arttı ve betonun ‘cazibesi’ doğadan kopuşu beraberinde getirdi, doğayla barışımızı bozdu. Kullanılabilir halde olup da ‘trendlere’ uymayan ahşap, kumaş, metal vb. nesneler birer birer çevresel atığa dönüştü. ‘Modası geçen’ yepyeni bir giysi veya sayısız seçeneklerin cazibesiyle sürekli yenilenen ev eşyaları sadece ‘çöp’ olmadı, aynı zamanda doğal kaynakların sorumsuzca harcanması sonucu gezegenin ömrünü kısaltmaya başladı.
İşlevsizleştirilen nesneler çevre kirliliği yaratıp biyoçeşitliliğe büyük bir tehdit oluşturarak iklim krizinin derinleşmesine hizmet ediyor. Oysa toprak bir yapının ahşap kapısından ya da metal bir nesneden çürüyerek kopan bir parça pekala ‘yaşamaya’ devam edebilir ve sanatçının malzemesi olup yeni bir varoluş kazanabilir.
Ben de buradan hareketle, bir zamanlar kullanılmış, geçmişe dönük bir hafızası olan atık eşyalara sadece boyayla müdahale ederek, bazılarına başka doğal malzemeler ekleyerek onları ‘ileri dönüştürüyorum’. Böylece kendi yaşam alanlarımızdan başlayarak çevre bilinci ve farkındalık yaratmayı amaçlıyorum ve doğaya canlı ve cansız tüm varlıkların ortak alanı olarak bakıyorum. Bu aynı zamanda, terk edilmiş nesnelere sanatın olanaklarıyla yeni bir değer katmak olarak da düşünülebilir.”
www.bestamiegi.com