Fotoğraf: Ew.com
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon Yüksek Lisans Programı, ilk uluslararası sanal sempozyumu dünyanın dört bir yanından katılımcılarla gerçekleştirdi.
“Sanal Varda” sempozyumunda, fotoğrafçı, film yönetmeni ve görsel sanatçı Agnès Varda, vefatının birinci yılında hayatı ve çalışmalarıyla anıldı.
Pandemi dolayısıyla sanal ortama taşınan etkinliğin ana temasını, Fransız Yeni Dalga akımının öne çıkan sözcüsü Varda’nın eserlerine yansıttığı toplumsal cinsiyet eşitliği ve sürdürülebilirlik oluşturdu.
“Sanal Varda” sempozyumunda sanatçının 65 yıllık çalışma hayatı süresince toplumsal cinsiyet eşitliği ve sürdürülebilirlik temalarına getirdiği farklı yorumları üç ayrı panel ve konuşmacı seanslarında ele alındı.
"Kadınlar eşit rol almadığı sürece gelişme kaydedilemez"
Sanal sempozyumun açılışı konuşmasını yapan Bilgi Üniversitesi Vekil Rektörü Prof. Dr. Kübra Doğan Yenisey, sempozyumun sanal ortama taşınmasına neden olan pandemiye ve gündelik yaşama etkisine dikkat çekti ve şöyle dedi:
“Bu gelişme bize sürdürülebilirliğin sadece süslü bir başlık olmadığını, aksine hayatta kalmak adına önemli bir konu olduğunu gösterdi. Toplumsal cinsiyet eşitliği ile sürdürülebilirlik başlıkları İstanbul Bilgi Üniversitesi için her zaman ana prensiplerdir.
“Sürdürülebilir gelişme, toplumsal cinsiyet eşitliği olmaksızın gerçekleştirilemez. Kadınlar karar alıcı ve politika geliştirici konumlarda toplumda eşit rol almadığı sürece gelişme kaydedilemez.”
BilgiSinema ve Televizyon Yüksek Lisans Program Direktörü Prof. Dr. Feride Çiçekoğlu, toplumsal cinsiyet eşitliği ve sürdürülebilirlik temalarıyla bu yıl Agnès Varda’ya odaklanan etkinliğin film çalışmaları çerçevesinde gerçekleştiğini belirtti.
Varda’nın 65 yıllık çalışmaları boyunca direnç, yaşam sevinci ve insani ilişkileri öne çıkardığını vurgulayan Prof. Dr. Çiçekoğlu, bugün bu niteliklere her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu söyledi. Kızı Rosalie Varda’nın annesinin mirasını “neşeli miras” olarak tanımladığına dikkat çeken Çiçekoğlu, savaşlara, zaferlere ve yenilgilere odaklanan eril bir tarih anlatısı yerine yakın ilişkilere yoğunlaşan dişil bir miras anlayışı için Agnès ve Rosalie’nin mükemmel bir örnek oluşturduğunu ifade etti.
“Küresel Varda” (Global Varda) başlıklı bir sunum gerçekleştiren Bilkent Üniversitesi İletişim ve Tasarım Yüksek Lisans Direktörü Dr. Colleen Kennedy-Karpat, Varda’nın tüm kariyerini insani ilişkilere adayan çok az sayıdaki sanatçıdan birisi olduğunu vurguladı. Kennedy-Karpat, koronavirüs salgınıyla birlikte küreselleşmenin de farklı bir boyut kazandığına ve insani ilişkilerin yepyeni bir deneyimle karşı karşıya olduğuna dikkat çekerek şöyle dedi:
“Dijital teknolojiyi kullanarak bu online sempozyumda coğrafi mesafeleri aşarak bir araya geldik. Bu belki sanatsal bir amaçla değil bir bakıma zorunluluk olarak gerçekleşse de eminim dijital teknolojiyle yapılan bu ve benzeri etkileşimlerin sanatı besleyen yanları da olacak. Bu sempozyumdaki sunumları ve oturumları Varda izleseydi muhtemelen bu konuda çok güzel bir sanatsal çalışma gerçekleştirirdi.”
King: “Hayal gücü, maddenin ve ruhun uzlaştığı bir yerdir”
Sempozyumun ana konuşmacılarından Bryn Mawr College Sanat Tarihi Programı Yüksek Lisans Direktörü Prof. Homay King, “Floating Roots: Agnès Varda’s Uncle Yanco – Yüzen Kökler: Agnès Varda’nın Uncle Yanco Filmi” başlıklı sunumunda Varda’nın 1967 tarihli kısa belgesel filmini mercek altına alan bir konuşma gerçekleştirdi. Hiç tanımadığı Yunan göçmeni akrabası Jean Varda’nın izini sürmesini anlatan bu kısa belgeselde Varda’nın gerek Homeros’un Odesa eserine gerekse genel olarak yolculuk temasına atıflar yaptığını belirten King, efsanevi Atlantis’in yeniden tezahürü olarak da yorumlanan San Francisco şehrine ve Uncle Yanco’nun yüzen evine ait görsellerin hem gerçek anlamda hem de metafor olarak kullanılmasının dikkat çekici olduğunu belirtti.
King şunları aktardı:
“Filmde Uncle Yanco karakteri ile Varda aynı felsefeyi paylaşıyor: Hayal gücü, maddenin ve ruhun uzlaştığı bir yerdir. Yine Varda’nın materyalist feminizmin mükemmel bir örneği olarak tanımladığım Toplayıcılar (The Gleaners & I) filmi de benim için bu argümanın temelini oluşturuyor. Uncle Yanco filmde Sausalito’yu bir “sucul varoş" (aquatic suburbia) olarak tanımlıyor ve bu sucul varoş belirli bir zeka düzeyini simgeliyor. Burada yaşayanlar silahları olmayan ama sisteme ve ABD’nin para kazanma takıntısına karşı isyan eden bireyler. 1950’ler ve 60’lar boyunca Yanco’nun yüzen evinin yanı sıra bölgede pek çok yüzen ev bulunuyor ve bu nokta Kaliforniya karşı kültürü için adeta bir toplanma yerine dönüşüyor.”
Varda’nın sıra dışı gözlemleme yeteneği eserlerine yansıyor
Sempozyuma “Passion, Commitment, Compassion: Les Justes au Panthéon by Agnès Varda – Tutku, Bağlılık, Merhamet: Panthéon’daki Dürüstler, Agnès Varda” başlıklı konuşmasıyla katılan Rutgers Üniversitesi İngilizce ve Sinema Çalışmaları Bölümü’nden Dr. Sandy Flitterman-Lewis, sözlerine 28 Mart Uluslararası Kadın Yaratıcılığı ve Cinsiyet Eşitçiliği Günü’nü (Swan Day) kutlayarak başladı.
2008 yılında gösterime sunulan Agnes’in Plajları (The Beaches of Agnès) filmine değinen Dr. Flitterman-Lewis, filmin bir bölümünde Varda’nın çocukluğunun işlendiğini ve bu filmin otobiyografik bir eser olmasına karşın klasik otobiyografilerde sıklıkla rastlanan nostaljik öğeler barındırmaktan ziyade Varda’nın karakteristik keşif ve sosyal gözlemleme özelliklerini gösterdiğini söyledi. Dr. Flitterman-Lewis, İkinci Dünya Savaşı yıllarında binlerce Yahudi’nin soykırımdan kurtulmasını sağlayan anonim kahramanlar anısına 2007 yılında Paris’te yapılan anma etkinliklerinde bir enstalasyon gerçekleştiren Agnès Varda’nın İkinci Dünya Savaşı yıllarında sadece 14 yaşında olmasına ve o dönemde Yahudi soykırımı hakkında hemen hiçbir şey bilmemesine karşın nefes kesici bir sanatsal enstalasyon gerçekleştirdiğine vurgu yaptı.
Agnès Varda hakkında Fransız bir anne ile Anadolu'dan Belçika'ya göç etmiş bir Rum babanın çocuğu olarak 30 Mayıs 1928'de Ixelles'de dünyaya geldi. 29 Mart 2019'da hayatını kaybetti. İkinci Dünya Savaşı'nda Fransa'nın Akdeniz kıyısındaki Sète'e yerleştiler. O zamanki adıyla Arlette Varda, Paris'te École du Louvre'da fotoğraf ve sanat tarihi öğrenimi gördükten sonra Jean Vilar yönetimindeki Théâtre National Populaire'de fotoğrafçı olarak çalışmaya başladı. Fotoğraf ve sanat tarihi eğitimi, Agnès Varda'nın sinemasında her daim etkisini hissettirdi. Fransa'da 1960'larda ortaya çıkan Yeni Dalga (Nouvelle Vague) sinema akımının önemli temsilcilerinden. Ona feminist bir kimlik kazandıran bir anti-müzikal olan "Biri Şarkı Söylüyor, Diğeri Söylemiyor"/L'une Chante l'autre Pas adlı çığır açan filmine dek belgesellere ağırlık verdi. |
(EMK)