Tüm dünyayı yaklaşık bir yıldır etkileyen koronavirüs salgını ruh hallerimizi de etkiliyor. Yaşamlarımızın alışık olmadığımız biçimlere evrilmesi her birimizde farklı hislere neden oluyor. Salgına acil çözüm beklememenin verdiği sabırsızlık, sokağa çıktığımızda duyduğumuz endişe, evde kaldığımızda yaşadığımız bıkkınlık, yılgınlık ve 'artık bitsin' isteme bu hislerin bazılarından.
"Salgının etkisi altında nasıl daha iyi hissederiz?" diye sorduğumuz Kadir Has Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Doç Dr. Aslı Çarkoğlu, kriz diye adlandırmak için bile sürecin biraz uzadığını ve şu anda fırtınanın tam da ortasında olduğumuzu söylüyor. Çarkoğlu, bu nedenle belirsizliğin yaratacağı hisleri doğal karşılamanın ve onların dışavurumuna izin vermenin önemine dikkat çekiyor.
Uzun süreli bir stres kaynağı
Ne yaşıyoruz şu anda, hissettiklerimizin anlamı ne olabilir?
Koronavirüsün Türkiye'de ilk ortaya çıkışını ve ilk kapanmalar zamanını klasik krize benzetebilirdik. "Elimizde önlem alınması gereken zor bir durum var, birtakım önlemlerle bunu önlemeye çalışıyoruz" diyebilirdik. O dönem kriz ve krize müdahale üstünde duruyorduk.
Süreç uzadıkça bunu bildiğimiz anlamda bir kriz olarak tanımlamak çok doğru olmamaya başladı. Çünkü biz, başı sonu belli bir şey olmasını bekleriz kriz dediğimiz zaman.
Buna daha uzun süreli bir "stres kaynağı" diyebiliriz. Bazılarımız için bu geçerli bir tanım olabilirken bazılarımız için biraz azımsayıcı olabilir.
Kayıplarımız çoğaldıkça, olayın dramatik sonuçları arttıkça bu sadece bir stres değil beklenmedik kayıplar kaynağı ve onun getirdiği ciddi yas süreçleri haline de geldi.
Ama bu, bildiğiniz yas gibi de değil. Çünkü kayıpları da yaşamamızın mümkün olmadığı bir süreçteyiz. Salgının bulaşmasını azaltma çabaları içinde cenazeler tam olarak alışık olduğumuz rutinlerle kaldırılmıyor.
Daha sonrasında alışık olduğumuz yas süresinde destek verme, komşuların birbirine gidip gelmesi, cenaze evi dediğimiz şeyler ortadan kalktı.
Yasını yaşayan tam yaşadığını hissedemiyor. Henüz yakının mezarına gidememiş bir sürü insan var. Bunların hepsi daha kapatılamamış, iyileşme sürecine girilememiş ciddi yasların ortasında kalındığını gösteriyor.
Bir grup insan da hayatlarının gidişatını çok ciddi değiştirmek zorunda kaldı. Hepimiz için en azından bir seviyede bunu söyleyebiliriz.
"Duyguların dışavurumuna izin vermek önemli"
Türkiye'de salgın önlemleri yetersiz bulan ama her gün işe toplu taşıma kullanarak gitmek zorunda olan çok sayıda yurttaş var. Evde kalamayan insanların yaşadıkları duygu ne olabilir? Öfkeyle, korkuyla nasıl başa çıkılabilir?
Bunun dışavurumuna izin vermek önemli. Kendine ve çevreye zarar vermeyen şartlar altında. Yokmuş gibi, sinirlenmemiş gibi, haksızlığa uğramışlık hissini yaşamadan devam etmenin iyi olacağını düşünmüyoruz.
"Benden beklentiler var ama benim beklentilerim karşılanmıyor" hissinin sonucunda öfke duymak doğal bir sonuç. O yüzden bu öfkenin haklı şekillerde çıkmasına izin verecek sistemimizin olması gerekiyor.
"Mekâna ihtiyacımız var"
Bir de, evde kalanların yaşadığı bıkkınlık, bunalma ve umutsuzluk hisleri var. Kendimize buna karşı sağduyu telkin edebilmemiz mümkün mü?
Evin yapısı ve günlük hayatı tamamen altüst oldu. Şu anda her metrekaresi efektif şekilde kullanılan evlerde yaşayan bir sürü insan var. Bu tabii ki çok sinirli yapıyor hepimizi.
Hepimizin birbirimize karşı toleransımızın azaldığı bir gerçek. Bu gerginliğimizin arada bir dışarı çıkmasına da izin vermek gerekiyor. Ama bunu da birbirimizi kırmadan yapabilmemiz gerekiyor.
Bunun için bizim şimdiye kadar bildiğimiz en iyi yöntem, fiziksel egzersiz.
Şehirlerde neden parklara, açık alanlara ihtiyacımız olduğunu bu olay bütün çarpıcılığıyla karşımıza getirdi. Yürüyecek yola, koşacak mekanlara, çocukları koşturabileceğimiz sokaklara ihtiyacımız var.
Böyle yerler olmadığı için aslında bunu çok daha ağır yaşıyoruz. Duygularımızın dışavurumu ve günün geçebilmesini sağlayabilmek için mekâna ihtiyacımız var.
"Biraz daha sabredeceğiz"
Birbirimize yönelik hoşgörümüzü korumak için önlem alabilir miyiz?
Ben mekânları dönüşümlü kullanıma koymayı öneriyorum. Evi kullanım şeklimizi tekrar gözden geçirmemiz iyi olur diye düşünüyorum.
Mesela eşler kullanım zamanlarını koordine etmeye başladılar ki aynı anda ikisinin de mekâna ihtiyacı olmasın. Bütün yaratıcılığımızı evimizdeki ufak mekanları en uygun nasıl kullanabiliriz diye düşünmeye harcamamız gerekebilir.
Muhteşem bir sonuca varılacağını düşünmüyorum ama hiç üstüne düşülmeden olacağından daha iyi olacağı da kesin.
Bizim normalde üç saat kullanılacağını düşündüğümüz salonlarımız şu anda 12 saat kullanılıyorlar, o yüzden o salonun kullanım şeklinin değişmesi gerekiyor belki.
Böyle çok sıkışmış hissedilen zamanlarda bir tatil vermenin de iyi olduğunu düşünüyorum. Çift maskeyi takıp sokağa çıkıp şöyle bir yürümek, 'Bir yerlerde yiyemedik ama gelirken de bir şeyler aldım, bir iki insanın yüzünü uzaktan da görsem sokakta yürüdüm' deyip eve geri dönmek, komşulara kapıdan uğrayıp mesafeli şekilde iki laf etmek gibi alternatif sosyalleşmeler geliştirebiliriz.
Aslında teknolojinin bize bu konuda yardımı iyi, en azından birisinin yüzünü görerek konuşmamız mümkün oluyor. Ama kucaklaşmalar, hoş sohbetler için biraz daha süre tanımamız gerekiyor belki ki.
Ben kendime şunu söylüyorum: Bunun bir sonu var, hiçbir salgın sonsuza kadar sürmüyor. Yaklaşıyoruz o sona. Biraz daha sabredeceğiz.
Kendimize o sonun gelmekte olduğunu hatırlatmak çok daraldığımız zamanlarda iyi gelebilir.
(DŞ)