* Fotoğraf, 3 Temmuz'da Ankara Demetevler'de Suriyelilerin işyerlerine düzenlenen saldırıdan.
Mültecilere yönelik toplu saldırıların sonuncusu Konya, Karapınar’da gerçekleşti. İki gündür devam eden saldırılarda bir Suriyeli hayatını kaybetti, biri yaralandı; mültecilerin yaşam alanları zarar gördü, tehdide ve hakarete maruz kaldılar.
Saldırganlar medyada büyük çoğunlukla “öfkeli kalabalık”, olay da “taciz kavgası” veya “tehlikeli gerginlik” olarak tanımlandı.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Mülteci Hakları Koordinatörü Volkan Görendağ ile mültecilere karşı toplu ve organize saldırıları ve bu saldırılara karşı alınabilecek önlemleri konuştuk.
“Çocukların tartışması bile Suriyelilere şiddete dönüşüyor”
Görendağ’a öncelikle saldırıların ivmesini, son dönemde daha sık gerçekleşip gerçekleşmediğini sorduk, şöyle yanıtladı:
“Saldırılar dönem dönem artıyor. En büyük etkenlerinden biri, siyasilerin ve basının, mültecilerin aleyhine kullandığı dil. Bu, saldırıları kolaylaştırıyor.
“Hükümet yetkilileri ve diğer bazı siyasi parti mensuplarının açıklamaları ayrışmayı daha da artırıyor. Suriyelilerin haklarının Türkiye vatandaşlarından daha ileri olduğu gibi gerçekdışı açıklamalar yapılıyor. Üniversiteye sınavsız girdikleri iddiası gibi...
“Yetkililer çözümü Suriyelileri uzaklaştırmakta buluyor”
“Konya ve diğer kentlerdeki olayların çıkış noktası her zaman çok büyük olaylar olmuyor. Bazen küçük bir gerginlik ya da çocuklar arasındaki tartışmalar bile büyüyerek Suriyelilere karşı şiddete dönüşüyor.
“Buna hükümet yetkililerinin müdahil olarak engel olması gerekiyor. Aksine her seferinde, hatta olayın çıkış noktasında sorumlular Suriyeliler olsa da olmasa da sonuç, Suriyelilerin oradan uzaklaştırılması oluyor.
“Suriyeliler kıt imkanlarla eşya alıp yaşam kuruyorlar ama bir bahaneyle linç kampanyası başlatılıyor. Yetkililer de ‘çözüm’ olarak apar topar insanları oradan uzaklaştırıyor.”
“Suriyelilere karşı şiddet cezasız bırakılıyor”
“Bu bir çözüm değil. Zaten zor durumda olan insanlar ülke içinde zorla yer değiştirtiliyor. Kapsamlı bir çözüm politikasının olmadığını görüyoruz.
“Suriyelilere karşı şiddet cezasız bırakıldığı, Suriyeliler bölgeden çıkarıldığı için yerel halka, şiddet olayları düzenlemeye cesaret veren bir ortam oluşuyor.
"Oysa geçen altı yılda bu döngünün kırılmış olması gerekiyordu.”
“Organize saldırılara Emniyet yetkilileri sessiz kalmamalı”
Şiddet olaylarının nasıl başladığı ve organize edildiğiyle ilgili de Görendağ şu bilgileri verdi:
“Sosyal medya üzerinden organize olup, herkesin de tanıdığı kişilerce şiddet olayları organize ediliyor. Emniyet yetkililerinin sessiz kalmaması gerekiyor. Türkiyeliler arasındaki şiddette nasıl belediye başkanları, Emniyet, önde gelenler inisiyatif alıyorsa, Suriyeliler sözkonusu olduğunda da alınmalı.
“Örneğin, 16 Temmuz 2016’da Ankara’da Önder Mahallesinde şiddet olayları gerçekleşti. Ama bunun hazırlığı sosyal medyadan bir hafta öncesinden yapıldı. Bu süreçte insanlar Emniyet yetkililerine seslendi, şiddet eylemleri gerçekleşebilir diye uyardılar. Bu uyarılar basına da yansıdı.
“Ancak 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşmesine rağmen 16 Temmuz’da organize edilmiş olan saldırılar gerçekleşti. Birçok Suriyelinin evi, işyeri tahrip edildi.”
“Irkçı saiklerle, yabancı düşmanlığıyla organize oluyorlar”
“Bunların titizlikle önlenmesine çalışılırsa olaylar bu kadar büyümeden önlenebilir. Ama buldukları çözüm Suriyelileri uzaklaştırmak oluyor ve bu da saldırıları organize edenleri cesaretlendiriyor.
“Saldırganların sadece sıradan insanların değil, ırkçı saiklerle, yabancı düşmanlığıyla organize olduklarını görüyoruz. Belki konuşarak halledilebilecek olaylar kitlesel tepkilerle sonuçlanıyor.”
“Bir Suriyelinin hatası, bütün Suriyelilere mal ediliyor”
“Suriyelilere saldırıların sebebi olarak işsizlik, ucuz işgücü gibi birçok neden sayılıyor ama Suriyelilere karşı işlenen suçlar sözkonusu olduğunda, aynı suçları işleyen Türkiyeli vatandaşlara bu tepkinin gösterilmediğini görüyoruz.
“Örneğin bir suçun faili Türkiyeli olduğunda, olması gerektiği gibi, suç şahsi algılanıyor, bireysel hata olduğu kabul ediliyor. Toplu gösteriler yapılmıyor. Ki, doğrusu da bu zaten.
“Ama herhangi bir Suriyelinin ihtilafa düşmesi bütün Suriyelilere mal ediliyor, şiddet olaylarına neden olabiliyor. Suriyelilere karşı bir nefret altyapısı olduğunu söylemek mümkün.”
Çözüm ne?
Volkan Görendağ, “Peki, çözüm nedir?” sorumuzu da şöyle yanıtladı:
“Bütün mülteci barındıran, demokrasisi ve ekonomisi gelişmiş ülkelerde uyum programı yürütülür.
“İnsanların o ülkelerde yabancı hissetmemesi, işe ve diğer devlet imkanlarına erişim sağlayabileceği, yerel halkın, Suriyelilerin içinde bulunduğu koşulları anlayabileceği, mültecilerin yerel halkla kaynaşabileceği bir ortam oluşması için farklı uyum programları vardır.
“Ama Türkiye’de altı yıl geçti, hala uygulanabilir bir uyum programı olmadığını görüyoruz. Bundan anlaşılan sadece Türkçe kursları açmak ya da sivil toplumla ortak çalışmalar yapmak oldu. Ama bunlar yeterli değil.
“Daha kapsamlı, hükümetin yanı sıra sivil toplum örgütleri ile uluslararası kuruluşların dahil olacağı, tüm siyasi partilerin katılacağı bir program olmalı.
“Suriyelilerle zaten yıllardır yakın ilişki içindeyiz”
“Yerel halkla ayrışmanın kalkması ve insanların yardıma bağlı yaşamasının da önüne geçilmesi amaçlanmalı. Suriyelilerin ucuz işgücü görülmeleri de önlenmeli. Esas çekişme emek konusunda yaşanıyor. Bu da yanlış algılarla birleşince olaylara yol açıyor.”
“Tüm kesimlerde, herkese açık şekilde bir uyum programı uygulanırsa birbirini tanıma, anlama mümkün olabilir.
“Türkiye’de çok farklı dini, etnik gruptan insan uzun yıllardır bir arada yaşıyor. Suriyeli zaten tarih boyunca en yakın akrabalık ilişkisinin, ticari bağın olduğu bir ülke oldu. Toplumların birbirini rahat anlamasının koşulları mevcut. Uyum programıyla sorunlara çözüm bulunabilir.” (AS)