*İktidarın kendisine özgüveni ölçüsüz.
* Türkiye’nin demokrasisinin kader seçimi.
* LGBTİ+’lara yönelik ötekileştirici, nefret söylemi özellikle muhafazakar siyasetçiler için her zaman aileyi koruma perspektifinden çok “kullanışlı” bir siyaset alanı sunuyor.
* İktidarın ısrarla gözden kaçırdığı ya da değerlendiremediği önemli bir açı var: Siyasal iletişim kabiliyeti ve tüm Türkiye’de toplumsal karşılığı çok yüksek Ekrem İmamoğlu’na, son hafta bu saldırıların yarattığı ivme ile performansını iyice artırabileceği bir direniş ve mücadele alanı da sunmuş oldu.
Siyasal İletişim Danışmanı /Siyasal Analist SİTA Politik Danışmanlık Genel Müdürü Suat Özçelebi, son dönemde muhalefet ve iktidarın LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemlerini ve siyasette özellikle AKP-MHP İttifakı’ndan yükselen kutuplaştırıcı söylemleri bianet’e değerlendirdi.
"İktidarın kendisine güveni ölçüsüz"
Özçelebi’nin dikkat çektiği noktalar şöyle:
*İktidar son haftayı gerilimi seçimin ana unsuruna dönüştürerek, muhalefetin pozitif dilinin seçmende yarattığı karşılığı gölgeleyerek, muhalefete yönelik “terörle işbirliği yaparak iktidara geliyorlar” algısını körükleyerek geçirmek istiyor. Bu yaklaşımın kendi tabanını konsolide ettiğinden uzun zamandır emin.
*Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’na ve mitingdeki yurttaşlara yönelik taşlı saldırılarda, iktidarın, Cumhurbaşkanının ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin istikrarlı ve ısrarlı bir biçimde yarattığı kutuplaştırmanın, ayrıştıran dilin aslında gecikmiş sonuçlarını görüyoruz. Yapılan saldırılar sonrası gündemi belirleme çabasında da iktidarın yine ölçüsüz kendine özgüveni var.
"İktidar mesajının yeterli olduğunu düşünüyor"
*İktidar hikâyeyi medya gücüyle istediği gibi yazabileceği, gündemi ekonomik kriz, muhalefetin gittikçe toplumda karşılık bulan ekonomik vaatleri ve pozitif kampanya dilinden uzaklaştırabileceğine inanıyor. Buna odaklanmış durumda. Terör örgütüyle işbirliği propagandası ile muhalefeti, Kılıçdaroğlu’nu itibarsızlaştırmanın bir çıkış olabileceğine ikna olmuş, kendinden kopanları geri almak için “yeterli” bir mesaj olduğunu düşünüyor. Yerli ve Milli sloganının milliyetçilik, terör dozunu iyice artırıyor.
*O kadar ki Cumhurbaşkanı, tamamen montaj, sahte olan terör örgütü PKK lideri ile Kılıçdaroğlu’nu aynı seçim kampanyasındaymış gibi gösteren kurgu videoları İstanbul mitinginde oynatmaktan çekinmedi. Ayrıca bu da bir ilk.
*Ancak İktidarın ısrarla gözden kaçırdığı ya da değerlendiremediği önemli bir açı var: Siyasal iletişim kabiliyeti ve tüm Türkiye’de toplumsal karşılığı çok yüksek Ekrem İmamoğlu’na, son hafta bu saldırıların yarattığı ivme ile performansını iyice artırabileceği bir direniş ve mücadele alanı da sunmuş oldu.
*Bunu sadece söylem düzeyinde değil, kitleleri sandığa yönlendirme, kararsızları ikna, yeni seçmen devşirme ve özellikle katılım, sandıklara sahip çıkmak konusunda bir motivasyona dönüştürme olasılığı da var. İktidar bu tutumunu, muhalefetin, İmamoğlu’nun başka mitinglerinde de sürdürür, saldırıları onaylıyor, hatta organize ediyor algısını düzeltemezse, yeni bir 2019 hezimetine doğru gidiyor demektir. Erzurum ardından Konya’daki girişimler de bunun ipuçlarını veriyor.
*Kutuplaşmış ve kemikleşmiş tabanlar arasında, saflaşmayı daha da artıran bu ve benzeri tartışmaların büyük kopuşlar yaratması çok zor. Tam tersine safları sıklaştırıyor. Akıl almaz açıklamalar yapılmasına yol açabiliyor.
*Ancak araftaki kitle, yani AK Parti’den kopmuş ve hala dönmemiş olan seçmenler açısından soru işaretlerini artırabilir. Hatta muhalefet lehine bir çıkış görüntüsü verebilir. Bunu “teröristlerle işbirliği yapıyorlar” algısına bu grupların ne kadar açık olup olmadıkları belirleyecek. Asıl etkiyi Muharrem İnce ve Sinan Oğan’a oy veren kitle üzerinde yapması ve özellikle ilk defa oyunu kullanacak kitle üzerinde “tehlikenin” boyutlarını göstermesi, oy kullanma motivasyonu açısından belli bir etkisi olacaktır. Özellikle İnce tabanında Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı lehine bir çözülme yaratabilir.
*Nefret söylemi çok uzun süredir Türkiye’de siyasal söylemin vazgeçilmez ögesi.
*Popülizmin en önemli araçlarından biri ve iktidar muhalefeti düşmanlaştırmak ve sindirmek için bu aracı sistematik olarak kullanıyor.
*Şimdi zihinlere ekilen nefret söyleminin tohumlarının büyüyüp nasıl serpildiğini, etkili olduğunu görüyoruz, seçim döneminde de bunları biçmeye çalışıyorlar.
*Uzun zamandır demokratik kültür ve değerlerin tümüyle askıya alındığı bir dönemin finalindeyiz. Ya daha büyük bir karanlığa, otoriterleşmeye doğru evrileceğiz ya da parlamenter sistemle yeniden bir çıkış bulmaya çalışacağız. 14 Mayıs bu nedenle halkın, sadece kimi değil neyi seçeceğine karar vereceği bir seçim. Türkiye’nin demokrasisinin kader seçimi.
"CHP'li seçmenin davranışı değişmez"
*LGBTİ+’lara yönelik ötekileştirici, nefret söylemi özellikle muhafazakar siyasetçiler için her zaman aileyi koruma perspektifinden çok “kullanışlı” bir siyaset alanı sunuyor. Bu uzun zamandır böyle.
*Ancak bunun temel hak ve özgürlükler konusunda belli duyarlılıklara sahip merkez, merkez sağ seçmen de de bir karşılığı olduğunu bir süredir gözlemliyoruz. Nefret söyleminin popülist karşılığı LGBTi+’lar için de işliyor, sol gruplar hariç onları, siyasal grup ayırmaksızın bir hedef haline getiriyor. Savunmasız kabul edildikleri, marjinal, görece örgütsüz ve açığa çıkmaktan çekinecekleri düşünüldüğü için seçimde bu durum daha da abartıldı.
*Ancak bunların tek başına hele CHP’li bir seçmenin oy verme davranışını değiştirmesi mümkün değil. Çünkü bu grupların sorun temelli farklı öncelikleri var.
*Ayrıca özgürlük alanının içinde nefret söylemiyle açılacak her türlü gedikten içeri çok fazla melanetin girebileceğini değerlendirebilecek ciddi bir kitle var. Bu söylem daha çok muhalefeti kendi tabanında, dinsel yasak ve göndermeler kullanılarak iyice itibarsızlaştırmak için iktidar tarafından kullanılıyor.
(EMK)