İstanbul’da son bir ayda yedi trans kadın saldırıya uğradı.
Saldırıların bazıları kadınlar sokakta yürürken ansızın, bazıları kadınların kendi evinde yaşandı. Trans kadınların saldırıya uğradığını duyan diğer trans kadınlar mağdurları tanımadıkları halde dayanışma için hastanelere koştu, acil kapısında hep beraber sabahladı.
Ancak saldırılar devam ediyor ve bu kadınların çok azı başlarına gelenler hakkında hak örgütlerine başvurup yasal işlem başlattı.
İstanbul’da trans hakları için çalışan örgütlerden İstanbul LGBTİ, bu saldırıların ardından sadece üç trans kadının kendilerine başvurduğunu söylüyor. İkisi başvurunun ardından gerekli yasal işlemleri devam ettirmemiş; biri ise iyileşmeyi bekliyor.
Peki her an yaşam mücadelesi veren bu kadınlar neden hukuk mücadelesi vermiyor? İstanbul LGBTİ Yönetim Kurulu Üyesi Kıvılcım Arat, bu soruyu “Çünkü yargı sistemine güvenmiyorlar” diye cevaplıyor:
“Yargıya güvenmedikleri için hukuki işlemler konusunda isteksizler. Bu noktada hak savunucularının devreye girmesi gerekiyor. O da her saldırıda mümkün olmuyor ne yazık ki.”
Arat, bir ay içinde bu kadar çok saldırı olmasını ise hükümet yetkililerinin açıklamalarına bağlıyor. Şimdiye kadar LGBTİ’lerle ilgili açıklama yapmaktan çekinen hükümet yetkililerinin seçim döneminde bu konuyu sık sık gündeme getirdiğini belirtiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz eşcinsel aday göstermeyiz”; Başbakan Davutoğlu’nun “Eşcinseller Lut kavminin helakına sebep oldu” açıklamalarını hatırlatıyor.
“HDP seçim çalışmalarına başladığından beri hükümet yetkililerinin LGBTİ’lerle ilgili beyanları insanları nefret saldırılarına teşvik ediyor. En son Cumhurbaşkanının açıklamasının ardından iki trans kadın daha saldırıya uğradı.”
“Yaralı insanın karakoldan geri çevrildiği nerede görülmüş”
Arat, hükümet yetkililerinin açıklamalarının yanısıra, yargı sistemindeki ağır aksak işleyişin de saldırganları cesaretlendirdiğini söylüyor.
“Mesela dernek yönetim kurulundan bir arkadaşımızın Kasımpaşa’da bir parkta boğazı kesildi ve gasp edildi. Hastane çıkışı karakola gittiğinde hiçbir işlem başlatılmadı. Arkadaşımızı öldürmeye çalışanların plaka numarası var ama mağdurun ifadesini bile almadan ‘tamam biz halledeceğiz’ diyerek arkadaşımızı yolluyorlar.”
Arat, kolluk kuvvetlerinin bu yaklaşımının devletin yaklaşımının da bir özeti olduğunu söylüyor ve “Gırtlağı kesilmiş bir insanı hiçbir işlem yapmadan geri çevirmek dünyanın neresinde görülmüş” diyor.
Derneğin çabalarıyla saldırganların bulunduğunu ancak nöbetçi mahkemeden tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldıklarını anlatan Arat, “Maalesef o davadan da bir şey çıkmayacak” diyor.
"Serbest kalsın diye ellerinden geleni yapıyorlar"
Arat, kanun uygulayıcıların translara yönelik suçlarda failleri koruma altına alma eğiliminde olduklarını söylüyor:
“Başka bir arkadaşımızı da Tarlabaşı’nda öldürmeye çalıştılar ve gasp ettiler. Ancak polis soruşturması yaralama suçundan açıldı. Yani katilleri serbest bırakabilmek, bırakamıyorlarsa da en az cezayı vermek için ellerinden geleni yapıyorlar.”
Trans cinayetlerinde neredeyse sanıkların tamamının “ben kadın sanmıştım”, “bana ters ilişki teklif etti” ya da “erkeklik onurumla oynadı” diyerek kendilerini savunduklarını mahkemelerde görüyoruz.
Arat, “Katil zanlılarını ifade alırken yönlendiren de polislerin kendisi” diyor; “Polisler, saldırganlara tahrik indirimlerinden faydalanmaları için ne yapmaları gerektiğini daha karakolda ifade alırken söylüyor.”
“Şu anda yasal dayanağımız yok”
Arat, nefret suçlarına karşı mücadele edebilmek için LGBTİ’lerin yasal olarak tanınması gerektiğinin altını çiziyor.
“Trans kimliğinin tanınması, nefret suçları yasasının çıkması, Anayasa’nın eşitliği düzenleyen maddelerinin yeniden ele alınması gerekiyor. Yasalarda talep ettiğimiz maddeler yer alırsa, bu tarz saldırılarda bu maddeleri dayanak alarak dava açabileceğiz ve yargı sistemine bunun üzerinden baskı yapabileceğiz. En azından gırtlak kesen bir insan karakolda serbest bırakılmayacak.
“Ama şu anda yasal dayanaklarımız olmadığı gibi transfobik hakim ve savcıların kendi bakış açılarını katarak aldıkları kararlarla karşı karşıyayız.”
“Cezası olmadığını düşünüyorlar”
Arat, yasal olarak korumasız olmanın transları açık hedef haline getirdiğini anlatıyor:
“Aksaray’da bir saldırgan arkadaşımızı boğmaya çalışıyor. Bağırış çağırış üzerine komşular gelip kurtarıyor. Saldırganın arkadaşımıza söylediği şey şu: ‘Paraya ihtiyacım vardı. Arkadaşlarım ibne öldürmenin cezası yok, dedi’. Çocuğun amacı arkadaşımızı öldürüp, evde ne var ne yok götürmek. Ve saldırıya uğrayan arkadaşımız, çocuk özür diledi diye şikayetçi olmadı. Bu kişi cezası olmadığını düşünerek yarın başka bir LGBTİ bireyi öldürebilir.”
“Yasal düzenleme yapmamak, ‘öldürebilirsiniz’ demektir”
Arat, LGBTİ’lerin yaşam hakkını güvence altına alan yasal düzenlemeleri çıkarmayan hükümetin suça ortak olduğunu ifade ediyor:
“Biz İstanbul LGBTİ olarak, nefret saldırılarında hükümeti doğrudan suçlu olarak görüyoruz. Bu ağır bir itham değil. Bugüne kadar tüm yasal düzenleme çağrılarımıza kulak tıkadılar, taleplerimizi geri çevirdiler. Bu açık bir katliam çağrısıdır. ‘Siz öldürebilirsiniz, biz cezalandırmayız’ demektir.” (ÇT)