Zaman zaman da kitabın eksik gedikleri üzerinde neler kalmış onları tamamlıyordum. Akşam saatleriydi. Evin bazı ihtiyaçları için marketten alış veriş yapmış elimde poşetlerle eve dönüyordum.
Tam sokağı kıvrıldım ki köşede Sakine Ana ile karşılaştım. Poşetler elimde sadece selam vermekle yetindim. Bir yandan da ezik kaldığımı, kendimi geçmişten ve sanığı da sebebi de olmadığım ve benim dışımda gelişen olaylardan dolayı sorumlu hissettim.
"Samandır bu!"
Kitap için görüşürken anlatmıştı Sakine Ana, "Bir gün çocuklara bulgur pilavı yapmıştım. Yiyin dedim. Yemediler, gittiler. Komşum 'ana ben bulgur pilavını severim. Ben yiyeyim' dedi.
Ve kaşığını vurdu pilava. Sonra da 'nasıl yesin çocuklar bunu. İçinde ne yağ var ne tuz. Samandır bu', dedi.
Yoktur. Dedim. Evde yağ da yok tuz da! Kimden isteyeyim, dedim." İşte belki de beni yaralayan o ifadelerdi. Geçmişle hesaplaşmaydı!
Kütahya'da sürgünde
Sakine Ana 70 yaşındaydı. Şeyh Said İsyanı sonrası mecburi iskan yasaları uygulanırken Kütahya'da sürgünde doğmuştu. Hayatı boyunca acı, ıstırap yakasını bırakmamıştı.
Beş çocuğundan dördü bir şekilde 1980 sonrası bölgede yaşanan şiddet ikliminin, savaşın kurbanı olmuşlardı. Dağda, hapiste ölmüşlerdi.
Ama Sakine Ana onca acıya rağmen hala dimdik ayaktaydı. Adeta acıya meydan okuyan ve sürekli barış isteyen vakur bir duruşun abidesiydi sanki. Barış anasıydı. "Ben, bizler bu acıları çektik başkaları çekmesin" diyordu.
Empati!
Ve kendisiyle görüşmemin sonunda şunları ekleyerek diyordu ki; "Bak evladım ben sana bu yaşadıklarımı bir saatin içinde anlattım. Bir de bunları yaşamak var."
İşte belki de asıl hikaye orada düğümleniyordu. Yaşanmış olanları yaşamak!
Bu ülkede hikayeyi ve hayatları yaşayanlarla o hayatlar üzerine politika bina edenler arasında bir türlü empati kurulamıyordu.
Canlı tanıkları umursamak
Aslında Sakine Ana ve onun gibiler bunun canlı tanıklarıydılar. Onların sesine kulak verilseydi eğer belki de bir çok sorun daha kolay çözümlenebilecekti. Ama ne gam! Kimin umurundaydı ki!
Bir 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün daha akabindeyiz. Nedense Sakine Ana'nın yaşadıklarını anımsadım.
Ve sadece 8 Martlarda değil her zaman bu ülkede yaşanan bu dramlara bu şekliyle müdahil olmak ve ortak aklın ürünü ile çözümler üretmek gerek diye düşündüm.
8 martın asıl kahramanları olarak da Sakine Anaların elini öpmek gerek, dedim.
Hepsi bundan ibaret (mi). (ŞD/BA)