Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nin (SPoD) düzenlediği Sakat LGBTİ Günleri, bugün Hrant Dink Vakfı’nda düzenlenen Sakat LGBTİ Paneli ile devam etti.
Hilal Başak Demirbaş’ın moderatörlüğünü yaptığı panelde, Sibel Yardımcı “Normalliğin İcadı ve Sağlamlığın İcrası” konulu bir sunum yaparken Burak Gümüş, engelli ve LGBTİ birey olmayı anlattı. Etkinlik sonunda “Tomboy” adlı filmin gösterimi yapıldı.
17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Bifobi ve Transfobi Karşıtlığı Günü ile 10-16 Mayıs Engelliler Haftasını birleştirerek yapılan etkinlikler, Sakat LGBTİ’leri bir çatıda buluşturmayı, sakat LGBTİ’lerin iş, toplumsal hayat ve birçok alanda karşılaştıkları baskı ve ayrımcılıkları en aza indirmek için söz üretmeyi amaçlıyor.
Etkinlikler 20 Mayıs’ta (yarın) Maçka Parkı’nda yapılacak “Sakat LGBTİ Pikniği” ve “İşaret Dili Atölyesi” ile sona erecek.
Gümüş: Bedenimle tamamen barışık yaşıyorum
Burak Gümüş, “Sakat ve LGBTİ Birey Olmak” başlıklı sunumunda, sakatlığın bir engel olmadığını belirterek hayat hikayesine yer verdi.
Gümüş’ün her iki gözünde de doğuştan katarakt rahatsızlığı var ve kısmi görme yetisine sahip. Kıbrıs’ta bir tersanede çalışırken üzerine 1200 kilogramlık bir sac levhanın devrilmesiyle bir iş kazasına maruz kalmış. Bu kazadan sonra geçirdiği cerrahi müdahalede kullanmaya başladığı total kalça protezinin zarar görmesinden kaynaklı da bir trafik kazası geçirmiş.
Bugün geldiği noktayı “Bedenim ile tamamen barışık ancak kendime her zamankinden daha çok dikkat etmeye özen göstererek yaşıyorum” sözleriyle ifade eden Gümüş, konuşmasını Tuna Erdem’in sözleriyle sonlandırdı:
“Toplumsal normlar tarafından bedenlerimizin ve yönelimlerimizin engellenmişliği ile mücadele etmenin tek yolunun; cinsellik alanındaki değişim ile mümkün olmadığına inanan ve bunu dayatan toplumsal cinsiyet algısı tarafından, cinselliğin tadının hızla kaçması ve hayatımızdaki yerinin gitgide azalması ya da hiç var olmaması normal sanılmaktadır.
“Cinsel yönelimlerimizi bir hak ve özgürlük olarak savunurken ya da savunmak için yapmamız gereken yegane aksiyon ise; cinsel pratiklerimizin, cinsel nesne seçimlerimizin ve cinselliği organize etmemizin koşullarının zaman içerisinde değişkenlik göstereceğine inanmamızdır.”
Yıldırım: Kimliğe değil onu üreten ayrımcılığa odaklanılmalı
“Normalliğin İcadı ve Sağlamlığın İcrası” başlıklı sunumuyla konuşan Sibel Yıldırım, “cinsiyetin olduğumuz değil yaptığımız bir şey olduğunu” Judith Butler’a atıf yaparak anlattı.
Yıldırım, sakatlık ve LGBTİ hareket üzerindeki yakınlaşmanın Türkiye’deki zorlaştırılmış deneyimler karşısında bir araya gelmesini daha da zorlaştırdığını belirttiği sunumunda, normalin şiddetine karşı dayanışmayı büyütmenin mümkün olduğunu, normallik diye sunulanların zorunlu olmadığını ve hepsine cevap verilebilir pozisyonda olunduğunu söyledi.
“Bu bir cinsiyetlendirme hikayesi. Doğduğumuz anda toplum, söylemsel olan ve olmayan ikili cinsiyetten birine çağırmaya başlıyor. Bunu kıyafetler, renkler, süslemeler gibi bir takım araçlarla yapıyor. Doğumdan başlayıp ölümden hemen sonrasına kadar iki cinsiyet arasında çok çeşitli şekillerde çağrılarak yaşıyoruz.
“Toplumsal olarak var olmak zorunda olduğumuz için bu çağrılara çok büyük oranda cevap vermek zorundayız. Yani var oluşumuz daha ilk kertede toplumsal bir şey. Dolayısıyla o çağrıya tabi olarak yaşamaya başlıyoruz; dövülmemek ve dışlanmamak için.
“Çağrılara verdiğimiz cevaplarla muhtelif normları tekrar ediyoruz. O normların var ettiği cinsiyetlenme biçimlerini de böylece var ediyoruz. Norma çağıran ve normdan dışarı çıktıkça şiddete maruz kaldığımız bir cinsiyet oluşumu söz konusu.
“Burada karşımıza ‘zorunlu heteroseksüellik’ kavramı çıkıyor. Heteroseksüellik kendi doğal olan olarak dayattığı oranda hepimiz için zorunlu olan şey olarak görünüyor. Nasıl heteroseksüellik doğallaştırılan ve bize dayatılan bir şey haline geliyorsa belki çok daha fazla bir şekilde sağlamlık da doğal bir şey haline geliyor. Çünkü her ikisinin de hepimizde zaten var olduğuna, olmadığında sapma olduğuna inanılıyor.
“Cinsellik, cinsiyet normları ve sağlamlık, sakatlık tarih boyunca aynı şekilde yaşanan şeyler olmadıkları için modernlikle ilişkilidir. Sağlam bedenin tanımlanması kapitalizmin bir tartışmasıdır. İki alanda da aykırı, sapkın, uygunsuz olarak nitelendirilen haller benzer işleme biçimiyle birbirini destekleyen teknolojiler tarafından üretilir.
“Bu dışlama mekanizmalarının nasıl çalıştığını ve bu iki kesimi nasıl hedeflediğini görebilirsek ortaklıkları da görebiliriz. Normalin şiddetine karşı dayanışmayı bu noktada büyütebiliriz. Bu benim için kimlik temelli bir dayanışma değil. Ortaklaşmak ve mücadeleyi büyütmek gibi bir dileğimiz varsa o kimliği değil, kimliklerin ve ayrımcılıkların nasıl üretildiğini görmek bana pratikte daha dönüştürücü bir şey olarak geliyor.” (TP/ÇT)