Kırkbeş yaşıma geldim, ne zaman akıllanacağımı merak ediyorum.
Üç gün önce lise günlerimizden söz ettiğimiz bir arkadaşımla konuşurken fark ettim, ne kadar geç anladığımı.
Fotoğraflarıma bakıp, "Ne kadar güzelmişsin, ne çok sevgilin olmuştur!" dedi.
"Hiç olmadı" dedim. Hiç düşünmeden.
"İmkansız!" dedi.
"Evet imkanı, olmadı işte" dedim.
O olmayışına şaştı, ben onun anlamayışına.
Ama onun anlamayışına şaşarken, kendimin ne kadar geç anladığımın farkında değil mişim.
Lisedeyken herkesin sevgilisi vardı; platonik ya da değil.
Benim hiç olmadı.
Olsun isterdim ben de elbet.
Ve bir türlü anlayamazdım: Neden olmuyor? Ben nerede hata yapıyorum?
Hiç aklıma gelmezdi sakatlığım.
"Ne kadar salak mışım değil mi?" deyince. "Hayır, iyi bir şey bence sakatlığına bağlamaman," dedi.
Yaklaşık otuz beş yaşıma kadar, yaşadığım onca şeye karşın, başıma gelen ya da istediğim halde gelmeyen pek çok şeyin nedeninin, sakatlığım olduğunu anlayamadım.
Son on yıldır da, başıma gelen iyi kötü her şeyin nedeninin sakatlığım olduğunu düşünüyorum.
Düşünüyordum. Bu güne. Şu ana dek.
Şimdi, tam şu anda anlıyorum ki, iki dönem de benim geç anlamamla ilgili.
"Sakat Bakış" başlıklı yazılar yazmaya başlayalı, yaklaşık beş yıldır bunun gerekli olduğuna inandım.
İki nedenle:
Birincisi, ben sakatım ve sakat olmayanlardan farklı bir bakışım var her şeye.
Şu anda bu kısmen doğru geliyor, kısmen yanlış.
Evet, ben sakat olduğum için, ilkokul denince aklıma ilk olarak merdiven geliyor,
Ve sinema denince de merdiven.
Peki Kürt sorunu denince aklıma gelenlerin nedeni sadece sakat olmak mı?
Sakat olmak, benim, bugün her konuda düşüncelerimi oluşturmama katkı yaptı. Ama sadece sakat olmak değil; kadın olmak, Zeytinburnu'nda gecekonduda doğup büyümek, okumak, Edirne'den Hakkari'ye kadar gitmek, düşünmek, tartışmak, sorgulamak ve bunlar gibi pek çok etken yok mudur bugün Kürt sorunu konusundaki düşüncelerimin oluşmasında?
"Sakat Bakış" başlıklı yazıların beni 'sakat' kimliğine sıkıştırdığını, "Diyarbakır'da "Vicdanın dili" başlıklı söyleşide konuşurken anlamalıydım aslında.
Çünkü ilk kez orada konuşurken, "Bir Türk olarak..." diye başlayan bir cümle kurdum.
O anda da şaşırmıştım ama, şimdi daha da şaşkınım. Aradan bunca zaman geçti neden şimdi dank ediyor, kendimi bir kelimeye sıkıştırdığım.
"Sakat Bakış" başlıklı yazıların ikinci nedeni, sakat kelimesini sıradanlaştırmak içindi.
Yılarca bana acı veren kelime benim için acı verici olmaktan çıktığında, başkaları için de acı verici olmaktan çıksın istemiştim.
Kısmen oldu. Pek çok insan benim yazılarımdan sonra, otuzlu, kırklı, altmışlı yaşlarında ilk kez bu kelimeyi rahatça kullanabildiğini söyledi. Ama çoğunluk için değişen bir şey olmadı.
Yine herkes sakatlara bakışına göre kendi kelimesini kullanıyor.
Kim ne dersin ben sakatı kullanmaya devam edeceğim.
Çünkü önce sakat vardı.
Özürlü, engelli sonra üretildi, nedenlerini çok yazdım daha önce.
Sakat kelimesi, bana acı veren bir kelime iken, artık en azından benim için sıradanlaştı.
"Sakat Bakış" başlıklı yazılar yazmak istedim. Yazdım. Artık istemiyorum. Sıkıldım.
Ancak, bundan sonra sakat olarak yaşadığım ayrımcılığı yazmayacağım anlamına gelmiyor tabii ki bu dediklerim.
Yazmaya ve anlatmaya devam edeceğim.
Nazmiye olarak...(NG/AD)