Av. Kavili, müvekkilini savunurken mahkeme heyetine "eksik klasörler ortaya konduktan sonra ve dosyada yapılan sahtekarlıklar açıklığa kavuşunca savunma yapacağız" dediği için şimdi kendisi de üç yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor.
Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 18 Nisan'da görülmeye başlayan davaya 21 Eylül'de devam edilecek.
İstanbul Barosu avukatlarından Kavili, 1982'den beri devam eden ve çeşitli aşamalardan sonra 23 sanık hakkında ağırlaştırılmış ömür boyu hapis istenen siyasi bir davada bir sanık avukatı olarak göreve 2003'te başladı.
Sorun nasıl başladı, nereye kadar gitti?
Av. Kavili, 740 klasör olduğu sanılan dava dosyalarının tamamını görmek ve savunma hazırlamak isteyen avukata, mahkemece dosyalar incelettirilmedi; dilekçesine cevap bile verilmedi. Bu aşamada ikinci dilekçeye de cevap verilmeyerek ve avukatın savunma hazırlaması olanağı engellenerek dosya hızla Yargıtay 11 Ceza Dairesi'ne gönderildi.
Bu Yargıtay Dairesi işlem başlattıktan sonra sanık avukatı dosyaları görmek istediyse de dosyalar incelettirilmedi. Avukat üyesi olduğu İstanbul Barosu Yönetim Kurulu aracılığıyla Ankara Barosu Yönetim Kurulu ile Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezi üyesi iki avukatla birlikte dosya incelemeye gitti; dosyalar yine de incelettirilmedi. Bu konuda baro görevlileriyle birlikte tutanak tutularak belgelendi.
Yargıtay yaptığı ilk duruşmaya sanık avukatı dosyaları görmeden ve inceleyemeden ilk murafaaya (Yargıtay duruşması) çıktı, savunma yapacak durumda olmadığını söyledi. Yargıtay dosya inceleme ve fotokopi alabilmek amacıyla bu duruşmayı erteledi.
Dosyalar Yargıtay depo bölümünde incelenirken; mahkemenin yolladığı klasör sayılarının yazıldığı sayfada daha önceki rakamların üzerine daktilo ile 465 klasör yazılarak değiştirilen ve bu değişiklikle ilgili hiç bir paraf veya imza bulunmayan "Dizi Pusulası" başlıklı belgenin fotokopisine rastlandı ama bu belgenin aslı bulunamadı. Mevcut klasörler avukatlar tarafından sayıldı ve değiştirilerek yazılan rakam olan 465 rakamının bile eksik olduğu, gerçekte 460 klasörün var olduğu ve bu klasörlerden 5 klasör dolusu belgenin olmadığı anlaşıldı.
Redd-i hakim dilekçesiyle olanlar oldu...
Bu inceleme sırasında mahkemenin 1997'deki bir yazışmasında "740 klasör" olduğu görüldü. Mahkemenin başkaca yazışmalarında ise "740, 600 klasör civarı, 475, 470, 488 " ve başkaca değişik klasör sayılarının 1995, 1996 yıllarında olduğu anlaşıldı.
Bu aşamada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurularak "sahtecilik, belge yok etmek, görevi kötüye kullanmak gibi" suçların soruşturulması istendi. Soruşturmacı savcılık hiçbir araştırma yapmaksızın yapılanların suç olmadığı kararı verdi ve dava açmadı. Bu karara itiraz edildi ise de, itirazı incelemeye yetkili Sincan Ağır Ceza Mahkemesi "yapılanlar suç olmadığı" yönündeki savcılık kararını onayladı.
Yargıtay ikinci duruşmasına dosyaları inceleyemeden, sanığın aleyhindeki suçlama kanıtları ortaya konulmadan çıkmak durumunda kalan sanık avukatı, savunma yapma olanağı sağlanmadığından kararın bozulmasını istedi.
Yargıtay yeni TCK'daki değişikler nedeniyle kararı bozduktan sonra Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi ve yargılama başladı. Sanık avukatı bu mahkemenin ilk duruşmasında bir çok nedenle mahkeme kurulundaki yargıçların görevden reddini istedi.
Sanık avukatı "redd-i hakim" dilekçesinde şunları yazdı:
"1997 yılı yazışmaları ve kararlarında mahkemenin bu dava dosyasının 740 klasör olduğu bellidir. 2003'te Yargıtay'a yollanırken 465 klasör yollanmıştır. Bu duruma göre 275 klasör gönderilmeyerek savunma makamında görevli avukatların görev yapmasının engellendiği sonucu ortaya çıkmıştır..."
Bu dilekçe duruşmada sözlü olarak okundu; mahkeme başkanı bu dilekçeden kendi anladıklarını kendi sözleriyle mahkeme tutanağına şöyle yazdırdı :
"...eksik klasörler ortaya konduktan sonra ve dosyada yapılan sahtekarlıklar açıklığa kavuşunca savunma yapacağız..."
Bu yazılan sözlerin avukata ait olmadığı mahkeme başkanına söylenmiş ise de mahkeme başkanı kendi yazdırdığı bu sözleri düzeltmemiş ve diğer iki yargıç ise sanık avukatı ile mahkeme başkanı arasında tartışma yapıldığını tutanağa not yazmamışlardır.
İşte duruşma tutanağına yazılan bu söz ve dilekçede yazılan cümleler nedeniyle sanık avukatı hakkında mahkeme suç duyurusu yaptı. Ankara Başsavcılığı derhal Adalet Bakanlığından ön izin istedi, bakanlık hemen izin verdi. Soruşturmada avukatın sözünü ettiği belgeler getirilmedi. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi avukat hakkında dava açılması gerektiği kararını verdi.
Bu karar üzerine Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi 2006/40 Esas dosyasıyla sanık avukat hakkında "heyete hakaret" suçundan dava açıldı. (EÖ/AD)