Bu sözler Lüküs Hayat müzikalinden. Cumhuriyet döneminde yavaş yavaş değişen değerler, alışılmaya çalışan yeni hayat tarzı başlarken, müzikaller oyunlar hep "bir türlü tatmin olmak bilmeyen kadınlar"dan şikayetçi...
Bugün yani 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde bianet'e konuşan Ankara Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nden Prof. Dr. Sevda Şener ve Dr. Süreyya Karacabey, Cumhuriyet dönemi tiyatroda, kadınların oyunlarda üstlendiği rollerin olumsuzluğuna dikkat çekiyor.
Şener: Bugün daha endişe verici...
Prof. Dr. Şener, kadınların tiyatroya başlamasının Cumhuriyet döneminde teşvik edildiğini anımsatıyor. Bu anlamda Cumhuriyet'in ilk yıllarının dönemine göre ilerici olduğunu söyleyen Şener, asıl bugün tiyatro alanında kadınların kısıtlamalarla karşılaştığını vurguluyor.
Şener'in asıl önemsediği nokta, tiyatro oyunlarındaki kadın tiplemeleri. "Kadınlara yazılan rollerin olumsuz olması dikkat çekicidir" diyen Şener, kadınların çoğunlukla "fettan, ihtiraslı, kötü ahlaklı, cahil, ısrarcı" rollerde göründüğünü anlatıyor.
Şener, Ülker Köksal, Adalet Ağaoğlu, Bilgesu Erenus, Nezihe Meriç, Firüzan gibi kadın yazarların oyun metinleri yazmaya başlamasıyla kendi ayakları üzerinde duran, aileyi toparlayan cinselliğinden arınmış kadın kalıplarının dışına çıkmış, güçlü modellerin görünür hale geldiğini söylüyor.
Karacabey: Olumsuzlukların nedeni kadın
Karacabey, modernleşmeye yeni uyum sağlayan Cumhuriyet dönemi içinde olumsuz giden tüm şeylerin nedeni olarak kadının görüldüğünü, bunun sahneye de yansıdığını vurguluyor. Böylece sahnede, "iktidar hırsına engel olamayan, sevgilisi ya da eşine mal mülk alması için baskı yapan, istediklerini elde etmek için cinselliği kullanan kadın rolleri" ortaya çıkıyor.
Karacabey "Hürrem Sultan"ı örnek göstererek, "kadın ya çok erkekleştirilmiş ya da zaaflarının esiri olarak yansıtılmış. Kadın isteğinin sonu yok. Maddesel alemin esiri" diyor.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kadının tiyatro sahnesinde yer almasını da iktidar desteğine bağlayan Karacabey, o dönemde de bu kadınların çoğunun Anadolu'da "hafif meşrep" olarak nitelendiğini, turnelerde birçok zorlukla karşılaştığını aktarıyor.
"Kadın yazarlar da kadını değerlendirmiyor"
Karacabey'e göre, erkek yazarların eserlerinde "iyi" bir rol bulamayan kadınlara, kadın yazarlar da yer vermemiş.
Son dönemlerde kimliklerin konuşulmaya başlamasının göreli bir düzelme yarattığını anlatan Karacabey, yeni oyunlarda kadın, erkek, eşcinsel rollerin, "kuklalaşmış, çevrenin ortamın içinde etkin hareket edemeyen insanlar figürlerine döndüğünü" kaydediyor. Erkekler güçsüzleşmeye başlarken, kadın rollerinin ön plana çıkması, kadının sahnede güçlenmesinden değil, erkeğin zayıflamasından kaynaklanıyor. Yani eşitlik "negatifte" sağlanıyor.
"Bedenin sahnede olması put kırıcılık olarak görülmüyor"
Kadınların sahnede gecelik, kombinezon giydiği sahnelerin oyunların en önemli unsuru haline getirildiğini belirten Karacabey ekliyor:
"Kadın ve cinsellik meselesinin açıktan konuşulması alay konusu oluyor. O kadınlar küçümseniyor, yarı meczup yarı fahişe olarak görülüyor. Bedenin varoluşuna ilişkin farkındalık dışlanıyor. Hiçbir zaman put kırıcılık olarak algılanmıyor."
Karacabey örnek olarak "Vajina Monologları" oynandığı zaman gazetelerde yer alan haberleri gösteriyor, "oyunun alt metni, mesajı, isminin altında kayboldu" diyor.
Sahne yasaklı biten hayat: Afife Jale
Modern tiyatroyla Osmanlı Devleti'nin tanışması 19. yüzyıla rastlıyor. Toplumun çoğu Müslüman olan Osmanlı'da kadına özgü roller uzun süre Müslüman olmayan azınlıklar düşüyor.
1918'da Darülbedayi'ye kabul edilmesiyle birlikte sahneye çıkma cesaretini gösteren ilk kadın Afife Jale. 1919'da Hüseyin Suat'ın "Yamalar" adlı oyununda, Emel rolünü oynayan Eliza Binemeciyan'ın Paris'e gitmesiyle sahneye çıkan Afife Jale, böylece sahneye çıkan ilk Müslüman oluyor.
Hemen oyunun ardından tiyatroya gelen zaptiyeler önce uyarıda bulunuyor, Afife Jale sahneye çıkmaya devam edince üçüncü piyeste tiyatroyu basıyor ve Müslüman kadınların sahneye çıkmasını yasaklıyor.
Osmanlı döneminde sahneye çıkması yasaklanan Afife Jale, Cumhuriyet döneminde, Mustafa Kemal Atatürk'ün isteği ile Bedia Muvahhit sahneye adım atarken, tiyatronun dışında "Yamalar" filmiyle beyaz perde de görünen ilk Müslüman kadın olarak, 39 yaşında ölüyor. (AÖ/NZ)