Bu seminerlerin konukları, konuşmacı ve katılımcıları içinde kökeni "gazeteci" olmayan birisiyim.
Sevgili basın hukukçusu, BİA'nın da hukuk danışmanı olan Av. Fikret İlkiz'i bunun dışında tutuyorum. Çünkü o bence birçoklarından daha fazla "gazeteci" kimliğini hak eden birisi.
Bu katılım benim için bu çatı altında bir ilk. Dahası benim açımdan da çok önemli. Çünkü, yıllardır Cemiyet'in Bizim Gazetesi'nde üstlendiğim görev ve sorumlulukları, yaptıklarımı bir yana koyarsam bu seminere özgü olarak hem haberin alıcısını, hem de haber kaynağını temsil ettiğimi söyleyebilirim.
* * *
Bu seminerdeki rolümü yerine getirirken 10 yıla yakın bir süredir, önce Bizim Gazete'de başlayan sonra da başka mecralarda süren bir "aktarıcılık" işlevinden ve şimdiye kadar öğrendiklerimin sağladığı bilgi, görgü ve deneyimden yararlandım.
Antalya ve çevresinde aktif gazetecilik yapan ve seminere katılan 80'e yakın yerel medya mensubu ise onlara anlatmaya çalıştığım "ilişki ve işbirliği"nin anlam ve öneminin daha bir farkına vardıklarını, sorularıyla, katkı ve katılımlarıyla gösterdiler; bana güç ve destek verdiler, cesaretlendirdiler.
Bundan da anlıyorum ki, benim dile getirmeye çalıştığım "ilişki ve işbirliği"ni aslında onlar da çok arzuluyorlar ve muhatabı belli olmasa da talep ediyorlar.
Doğrusu da bence bu.
Keşke böylesi bir "ilişki ve işbirliği"ni toplumun tümünü ilgilendiren ve birden çok alanın, o alanların insanlarının yaşadığı, katıldığı sorunlarda ve alanlarda da ve her türlü konuda da yaşayabilsek.
* * *
Bizde ne yazık ki böylesi "ilişki ve işbirlikleri" ya hiç gerçekleşmiyor, ya da gerçekleşse bile bir tarafın istek ve kararlarına diğerlerinin "tabi olması" şeklinde yaşanıyor. Doğal olarak bundan da çok olumlu sonuçlar ortaya çıkmıyor.
Bunun örneklerini her gün yaşıyoruz:
Örneğin sağlıkla ilgili bir konuda hizmeti verenlerin, sağlıkçıların, hekimlerin, hemşirelerin bir sorunu olduğunda, o sorunun olumsuz etkilerini ve sonuçlarını aslında hastalar da yaşıyor. Ama hastalar ve hasta yakınları, gerek bu sorunların dile getirilmesinde, gerek sorunların duyurulmasında, gerekse çözümlerinin tartışılıp bulunmasında süreçlerinde dikkate alınmıyor, katkı ve katılımları söz konusu olamıyor.
Böyle bir "katılımın" söz konusu olduğu ender örneklerde ise, yukarıda belirttiğim gibi sağlıkçılara "tabi olmaları" onların karar ve uygulamalarına katılmaları bekleniyor.
Sıkça yaşanan başka bir örneği de "sağlık yönetiminden" verelim:
Örneğin sağlık hizmetiyle ilgili "idari bir düzenleme veya değişiklik" yapılırken, bu kez düzenlemeyi uygulayacak olan kesimler, sağlıkçılar, onların örgüt ve yapıları hemen hiçbir zaman işin içine ve karar alma süreçlerine katılmıyor. Doğrudan bu düzenlemenin muhatabı olacak olan "hasta ve yakınlarıyla onların örgütlerine" ise hiç haber verilmiyor.
Burada bir somut örnekten daha söz etmek istiyorum. Çünkü genel yaklaşımı çok net olarak ortaya koyuyor:
Ülkemizde beş yıldır "Sağlık Yöneticileri Kongresi" düzenleniyor. Sağlık hizmetlerinin yönetimi çok önemli bir konu. Bir uzmanlaşma alanı olarak bu konuda çalışanların birbirlerine bilgi ve deneyimlerini, bilimsel ve uygulamaya yönelik çalışmalarını anlatmaları da çok gerekli. Ama kongrenin konu başlıklarına ve çağrılan katılımcılara baktığımızda da gördüğüm gerçek şu: Bu kongrede "sağlık hizmetinden yararlananlar ve örgütleri" olmadığı gibi, konular arasında da "hasta hakları" yok.
* * *
Seminer sırasındaki 20 dakikalık kısa sunumum ve ardından yaptığımız tartışmada, sağlık alanında yaşanan durumdan, daha doğrusu hep birlikte yaşadığımız sorunlardan, sağlık ve tıp alanında medyanın yaptıklarından, tutum ve davranışlarından, sağlık hizmetinden yararlanan ama aynı zamanda medyanın izleyicisi ve okuru olan vatandaşların gereksinim, istekleri ve beklentilerinden söz ettim.
Bu arada eğer doğru ve sağlıklı sağlık haberciliği yapılmak isteniyorsa sağlık alanına ilişkin temel bilgilerin, bu alanda çalışan medya mensupları tarafından çok iyi bilinmesi gerektiğini, "uzman sağlık haberciliği" olgusunu ve bunun anlam ve önemini dile getirmeye çalıştım.
Konuşmamın sonunda da bu konunun taraflarının neler yapması gerektiğine değindim ve somut ilişki ve işbirliğinin olumlu örneklerinden; Bizim Gazete, bianet ve Yön FM'de yayınlanan Merhaba Acil Sağlık Programı'ndan söz ettim.
Gerçekten de birçok olumlu örnek var. Üstelik bunlar, yukarıda belirttiğim olumsuzluklarla dolu bir ortamda yapılabiliyor.
Burada vurgulamam gereken önemli bir nokta da şu: Bu seminerde yaşanan "ötekini kabul ve işbirliği konusundaki istek" herkes tarafından benimsenmeli ve uygulanmalı. Bu çok önemli ve anlamlı bir tutum.
Dolayısıyla artık bu talebi daha yüksek bir sesle ve hep birlikte dillendirmenin hepimiz açısından hem bir sorumluluk, hem de bir görev olduğunu düşünüyorum. Bu konuda "küçük" de olsa bir payım ve rolümün olmasından duyduğum mutluluğu da sizlere paylaşmak istiyorum.
* * *
Daha güzel, daha iyi ve daha doğru bir yaşam, bu yaşamda daha sağlıklı bir sağlık ortamı ve böyle bir ortamda gerçekleşecek sağlıklı sağlık haberciliği bana dünden daha fazla mümkün gibi görünüyor.
Ne dersiniz?(MS/EÜ)