Hükümetin yabancı doktor önerisi ne anlama geliyor?
Bütün dünyada, yalnızca Türkiye'de değil, sermaye ve birlikte hareket eden siyasi çevreler emeğin fiyatını düşürmek için değişik stratejiler peşindeler. Yabancı hekim konusu bir bakıma bununla ilişkilidir. Türki Cumhuriyetler ile Romanya, Bulgaristan gibi eski sosyalist ülkelerden getirilecek hekimlerin daha düşük ücretle, ülkemizin zor bölgelerinde çalıştırılması planlanıyor.
Ama öte yandan konunun Avrupa Birliği mevzuatı ve GATS düzenlemeleriyle de ilişkisi var: Emeğin serbest dolaşımı konusu.
Avrupa ülkelerinde hekim işsizlik oranı, ülkesine göre, yüzde 5-20 arasında değişiyor. İşsiz hekimlerin özellikle Türkiye'nin turistik bölgelerinde ve/veya yabancılara yönelik açılmış özel hastanelerde çalışması bundan böyle söz konusu olacak. Bu özel hastanelerde hem Türkiye'nin zengin yüzde birkaçlık nüfus dilimine hem de İngiltere gibi Avrupa ülkelerinden gelen hastalara hizmet verilecek. Yani ucuz hekimler halkımıza, pahalı olanları da patronlarımıza ve yabancılara yönelik çalışacaklar.
Hükümetin bunu sağlıkta eşitsizlik sorununun bir çözümü olarak
sunması ne anlama geliyor?
Anlaşıldığı gibi, yabancı hekimlerin sağlıktaki eşitsizliklerimizi çözmesini beklemek gerçekçi olmaz. Belki, ucuz yabancı hekimlerin az gelişmiş bölgelerimize gidecek olmalarının eşitsizlik sorununun çözümüne katkısı olduğu iddia edilebilir. Ancak bunun taşıma suyla değirmen döndürmeye benzeyeceği de açık.
Üstelik eşitsizlik konusunu kesinlikle daha kapsamlı bir çerçevede ele almak gerekir. Ülkemizde sağlıktaki eşitsizlikleri yaratan unsur hekim dağılımındaki bozukluk değil. Hekim dağılımının bozukluğu doğrudan Türkiye'nin toplumsal, ekonomik, siyasal eşitsizliklerinin, sorunlarının sonucu. Bölgeler arasındaki ekonomik farklılık öyle büyüktür ki, hangi ücret verilirse verilsin, o bölgelere gidecek hekim bulmak zor oluyor.
Sağlıkta eşitsizlik, yoksulluktan, eğitimsizlikten, gelir dağılımının eşitsizliğinden, kamu yatırımı yapılmamasından, sağlıklı su olmamasından, beslenme yetersizliklerinden kaynaklanır. Bu sorunlar çözülmeden ne sağlıktaki eşitsizlikler ortadan kaldırılabilir (istenirse gerekenin 10 katı hekim gönderilsin), ne de hekimlerin o bölgelerde hizmeti kabul etmesi sağlanabilir. Üstelik unutulmamalı ki geri kalmış bölgelere yalnızca hekimlerin değil her tür meslek erbabının gitmesi sorumluluğu var. Öte yandan sağlık hizmetini kamusal sorumluluk olarak görmeyen bir iktidarın hekimleri aynı sorumluluk açısından zorunlu kılması da çarpıcı bir ironi.
Türkiye'de sağlık sisteminin asıl sorunu ne? Bir sosyal politika olarak koruyucu sağlık hizmetlerinde Türkiye'de durum nasıl?
Bana kalırsa dar anlamda, teknik açıdan asıl sorun kaynak sorunudur.
Türkiye'de sağlık sisteminde yılda yaklaşık 15 milyar dolar para dönüyor: Kişi başına 200 dolar. Bu miktar, Türkiye'nin gelir grubundaki ülkelerde ortalama kişi başına 500 dolar kadardır. Yani sağlığa ayırdığımız kaynak yetersiz. Bu nedenle örneğin yeterli sağlık ocağı, hastane açamıyoruz, personele yeterli ücret veremiyoruz, hasta kuyrukları uzuyor, sağlık çalışanları ve hastalar memnun olmuyor, vb.
Kaynak meselesinin ikinci boyutu bu yetersiz kaynağın çok kötü kullanılması. 15 milyar doların yarısı ilaç için harcanıyor ve doğrudan yabancı ilaç tekellerine, yurtdışına akıyor.
200 doların yalnızca 1 doları koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılıyor, bu nedenle çocuk aşılarını bile tam olarak yapamıyoruz. Ayrıca 15 milyar doların yaklaşık yüzde 40'ı doğrudan özel sektör içinde dönüyor. Bilindiği gibi özel sektörün mantığı kâr etmek ve bunun için tedavi hizmeti sunmaktır. İşte bu piyasa mantığı Türkiye sağlık sistemini kilitliyor.
Yukarıda kısaca özetlediğim sorun için özel olarak "teknik" ve "dar" kelimelerini kullandım. Çünkü kaynak sorununu yaratan temel bir problem var. O da Türkiye kapitalizminin somut yapılanışı.
Türkiye'de hükümetlerin iki temel amacı var. Borçları ödemek ve kamusal kaynakları özel sağlık sektörünün kullanımına yöneltmek. Borçları ödemek birincil görev olarak belirlenince, doğal olarak geriye sağlık, eğitim gibi sosyal görevler için kaynak kalmamış oluyor. Özel sektörün desteklenmesini ise SSK'nin özel hastanelerden hizmet satın almaya başlaması, toptan ilaç alımına son verilerek kurumun yılda yaklaşık 1 milyar dolar zarara sokulması gibi tercihlerle somutlayabiliriz.
Türkiye kapitalizmi bu yapısal tercihlerini sürdürdüğü sürece (ve esasen sağlığı piyasalaştırmak kapitalist ülkelerin tümü için yapısal bir politikadır) sağlık ve eğitimdeki sorunlarımızı çözmemiz, gereken kamusal kaynağı yaratmamız olanaklı olmayacak ve hükümetler yine halka yeni vergiler salacaklar.
Bu nedenle burada siyasal-sosyalist bir kopuş zorunlu gözüküyor. Bize düşen, aynı zamanda, bu ilişkiyi halka anlatmak açısından siyasal çalışma yapmak.
Sosyal politika ve sağlıkta eşitsizlik bağlamında Küba örneği bize ne gösteriyor?
Dünyada sağlıkta en başarılı ülke Küba. Sağlıkta başarının ölçütü bebek ölüm hızı (BÖH). BÖH ne kadar düşükse, bebekler ne kadar az ölüyorsa, sağlıktaki başarı o kadar yüksek.
Küba'da bebek ölüm hızı binde 6. Türkiye'de binde 30. ABD'de binde 9. Oysa Küba'da kişi başı ulusal gelir 1.000, Türkiye'de 4.000, ABD'de ise 35.000 dolar.
Küba'nın geliri hem Türkiye'ninkinden hem de ABD'ninkinden çok daha az, ama BÖH en düşük. Dünyada geliri Küba kadar olan ülkelerde BÖH binde 35.
Küba, sağlık açısından, gelirinin yarattığı sınırları parçalamış bir ülke. Gelirine göre kıyaslandığında, dünyada sağlıkta en başarılı ülke. Sağlıkta bütün ülkeler Küba'nın arkasında kalıyor.
* Küba'da bütün sağlık hizmetleri parasız. Buna ilaç da dahil. Hükümet, elindeki paranın yüzde 22'sini sağlık için harcıyor. Bu oran Türkiye'de yalnızca yüzde 4.
* Dünyada nüfusa göre en çok hekim Küba'da bulunuyor. Her 160 Küba vatandaşına bir hekim düşüyor. Hekimler günün yarısında ev ev gezerek hizmet veriyor. Hekim çok, ama işsiz hekim yok.
* Küba bütün aşılarını ve ilaçlarının önemli kısmını kendisi üretiyor. Çocuk felci hastalığını, yaygın aşılama kampanyası ile, ilk kez Küba yok etti. Yaklaşık 35 yıldır Küba'da çocuk felci, boğmaca, difteri, kızamık, bebek tetanozu hastalıkları yok.
* Küba, bütün gebelere, 7 yaşına kadar bütün çocuklara günde yarım litre sütü bedava dağıtıyor. Herkese, yumurta, et, kuru fasulye, nohut gibi temel gıdalar devletçe parasız veriliyor.
İşte bu nedenlerle Küba, sağlıkta en başarılı ülke. Sağlık, eğitim, temel gıdalar, konutlar parasız olunca sonuç başka ne olabilir ki ?
Önemli soru şu: Küba bunları, üstelik, geliri Türkiye'nin dörtte, ABD'nin 35'te biri kadarken, nasıl başarıyor ? Dünyanın her tarafında yoksulluk, açlık, eşitsizlik kol gezerken bu nasıl oluyor ?
Yanıt basit: Sosyalizm sayesinde. Küba, sosyalizmle bu başarıyı yakalamıştır. Demek ki, bir ülkenin geliri düşük olsa bile insan refahı açısından başarılı olabilir. Önemli olan buna niyet etmekte. Siyasal açıdan bu niyetin karşılığı sosyalizmdir. Yalnızca sosyalizm sağlık hizmetini parasız, eşit, kaliteli olarak vatandaşlarına götürebilir.
Küba'nın Venezüella'ya gönderdiği 11 binden fazla doktor da "yabancı doktor". Bu işbirliği bize ne gösteriyor?
Küba özellikle Latin Amerika ve Afrika ülkelerine sosyalizmi kurduğu ilk dönemlerden beri sağlıkçı ve eğitimci gönderiyor. Bu yardım şu anda Venezüella ve Bolivya için gerçekleşiyor.
Ancak hemen dikkat çekmek gerekir: Bu ülkeler arasındaki bu ilişki teknik bir yardımlaşma değil, tam olarak siyasal bir işbirliğidir. Venezüella da Bolivya da açıkça sosyalizan, hatta geçen eylül ayında Chavez'in söylediklerine güvenecek olursak, sosyalist yolu, yani Küba'nın yolunu tercih ediyorlar.
Küba açısından dünyanın herhangi bir ülkesine, siyasi rejimi ne olursa olsun, sağlıkçı göndermenin herhangi bir sakıncası bulunmuyor. Küba'da tıp eğitimi son derece iyi. Hekimler temel sağlık sorunlarını çözecek, toplumla birlikte çalışacak şekilde yetiştirilirler. Temel güdüleri toplumun sağlık sorunlarını çözmektir. Bu bakımdan yüksek motivasyona sahipler. Aynı zamanda da sosyalizmi koruyup, geliştirmek açısından siyasal bilinçle donatılırlar.
Küba açısından diğer ülkelere sağlıkçı göndermenin fonksiyonlarından birisi de doğal olarak politik propaganda. Kübalı sağlıkçıların mesleklerini iyi yerine getirmeleri aynı zamanda sosyalizmin tanıtımına da hizmet eder.
Venezüella açısından ise mesele, yalnızca sağlık sisteminin reorganize edilmese meselesi olmayıp, açık bir siyasal tercihin ortaya konulması. Nitekim bu nedenle Küba Venezüella'ya özellikle sosyalist siyasal bilinci yüksek olan personel gönderiyor ve bu sağlıkçılar Venezüella halkına aynı zamanda sosyalizm gerçeğini anlatıyorlar. Sosyalist ülkeler arasında bu tür işbirlikleri hep oldu, bundan sonra da olacak.
Sağlıkta Küba-Venezüella işbirliği Türkiye için örnek olabilir mi?
Başımızdaki iktidarlar bu türden piyasacı, emperyalizmle işbirlikçi oldukları sürece olamaz. Örneğin AKP için önemli tek kriter hekim emeğinin ucuzlatılması. Bunun tersine ideolojik çıktılar üretecek hiç kimseyi Anadolu topraklarında istemez. O nedenle Küba ile sağlık işbirliği ancak sosyalist Türkiye'nin inşa sürecinde ortaya çıkabilir ve o zaman Kübalı sağlıkçılar Türkiye halklarına sosyalizmi somut olarak örnekleyebilirler. Böyle bir işbirliğini Türkiye'nin sosyalist iktidarı da zaten özel olarak planlar. (TK)