Zürih'te işlenen hata tekrarlanmamalıdır dediniz. Niye böyle söylüyorsunuz?
Çünkü Zürih'teki çözüm, biz olmaksızın bizim için yaratılan bir çözümdü. Bölünmeye yönelik öğeler çözümün içinde köklü biçimde vardı, aslında bu çözüm fonksiyonel de değildi. Yani Sinod'daki piskoposların kaygısı çözümün adil olup olmayacağı, askerlerin veya ordunun olup olmayacağı ya da doğru veya yanlış olup olmadığı değildir. Elbette ordunun olduğu yerde mantık olamaz. Aslında benim için konu basittir: Zürih'tekinden daha iyi çalışabilecek bir çözüm bulmalıyız.
"Kilise'nin çözümden sonra işlevi olacak"
Kilisenin ana rolü de Annan Planı'nından yana ya da Annan Planı'na karşı söylemlerde bulunmak değil, insanları çözüm sonrası birlikte varolmaya hazırlamak, birlikte varolmak ve barış için bir faktör olmaktır. Kilise'nin çözümden sonra oynayacak önemli bir rolü vardır.
Şu ana kadar duymuş olduklarınızdan çok daha büyük bir kaygım vardır. Ben insanların kimliklerine çok ilgi duyuyorum, yalnızca Yunan kimliğine değil, Türk kimliğine de ve her yerde yaşayan insanların kimliklerine de... Avrupa'nın yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri, çocuklarımızı küçük Amerikalılara dönüştürüyor...
Etnoloji ve teolojiden de bilindiğine göre, kimlik olmaksızın bir evlilik olamaz... İki kişi kimlikleriyle ilgili düşük düzeyde bilgiye sahipse, komplekslere sahiptirler demektir, her şeyi abartıyorlardır ve bu abartılar da gericiliğe ya da milliyetçiliklere yol açarlar. Aslında gericilikler ve milliyetçilikler, aslında kendini bilmeyen insanların abartmalarıdır...
Böylesi bir durumda olan iki insan ya da iki toplum arasında "evlilik", olması gereken nedenlerden ötürü değil, belki para için, Avrupa parası için veya bir zorunluluktan meydana geliyordur ve bu da onların hızla boşanmaya doğru yol alacağı anlamına gelir... O nedenle güçlü kimlikler, güçlü dostluklar ve iyi evlilikler için çok önemlidir. Bir keresinde bilge bir kişi "Nereden geldiğini bilen bir kişi, nereye gideceğini de bilir" demişti... İnanıyorum ki kendimize ilişkin bilgi eksikliğimiz var, Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar olarak kimliklerimize ilişkin bilgi eksikliklerimiz var. Ve Avrupalılar ve Amerikalılar gibi yabancılar bunu görebiliyorlar. Ve bu durumu "sömürüyorlar".
İnanıyorum ki Kilise'nin bağımsız ve otorite sahibi Etnarklık (etnik güç) rolü, hem ruhani hem de siyasi rolü (ki Makarios böyleydi), her şeyin üstünde, devletin, ulusun üstünde olmak isteyen bu tür rolü geçmiştir, bitmiştir, sona ermiştir. Kilise'nin yeni rolü ki aslında bu yeni değildir, her zaman olması gereken budur, pedagojik bir roldür. İnsanlara kimliklerini, nasıl şarkı söyleyeceklerini, nasıl mutlu olacaklarını, nasıl seveceklerini, nasıl öleceklerini öğretmek...
Sormadığım, sizin eklemek istediğiniz başka birşey var mı?
Bizler ve Kıbrıslıtürkler için umut var...(NK/BB)