Necdet Gökçınar ile Saadet Partisi il binasında buluştuk.
31 Mart seçimleri öncesi medyada hiç yer verilmeyen Saadet Partisi, 23 Haziran'da kilit öneme sahip oldu. Partinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Necdet Gökçınar'ın deyimiyle "31 Mart öncesi 'particik' iken, şimdi 'kilit parti' oldu."
Necdet Gökçınar ile uzun uzun konuştuk, İstanbul'daki doğa talanından, "Bize de terörist" dediler açıklamasına kadar sorduk. O da büyük bir mütevazılık ve açıklıkla yanıtladı.
"Ben yeşili böyle katletsem, sokağa çıkamam"
Bugünkü iktidarın, İstanbul'daki büyükşehir yönetimi için "Yeşile alerjileri var" dediniz. Röportaja sizin çevreye bakış açınızdan başlamak istedik. Neden böyle söylediniz?
Çevre bir fantezi değildir, çevre hakları aynı insan hakları gibidir. Biz bu işe böyle yaklaşıyoruz. Cenab-ı Hakk'ın yarattığı doğayı yaşarken olabildiğince az ya da hiç tahrip etmemek gerekir.
Bu toplumumuzda şöyle algılanıyor: Çevreciler genelde belli bir kesim olur. Mesela, ben bir yerde çevreyle ilgili bir şey söyleyince "Yahu Necdet abi entel olmuş" diyorlar. Böyle algılanıyor.
Çevreyle bir kesim ilgilenir, öbürleri de "Yahu işte çevreciler geldi" gibi söylenir. Şimdi mesela çocuğumuz okuldan çıktı, ayağını basacak kadar yeşil alan yok.
Kendi halinde bıraksaydık, bu dünya ekolojik bir dengede yaratılmış. İnsan bunu bozuyor. Şimdi bu bozan zihniyeti algılamaya çalışırken o cümleyi söyledim. Nasıl bir psikoloji acaba diye düşündüm.
Çünkü öyle saldırgan bir tutum var ki çevreye karşı. Termik santral yapmak için 6 bin tane zeytin ağacı kesildi. Şimdi bu zihniyet diyor ki "Bana oy ver yine."
Ben böyle bir şey yapsam "Bana oy ver" diye sokağa çıkamam, yüzüm kızarır. Bu nasıl bir pişkinlik?
Çevre deyince benim damarıma dokundunuz. İnsan yaratılış itibarıyla doğayla uyum içinde yaşamaya uyumludur.
"Yandaşa ihale verip plastik saksı dikiyorlar"
Kendi bildiği dalı kesiyor insan çevreyi katlederek. İstanbul'da özellikle son senelerde, elektrik direklerine bir tane plastik saksı koyuyorlar, onu da bilmem hangi yandaşa verip çiçek dikeceksiniz. Sonra "Biz şu kadar çiçek diktik" diyeceksiniz.
Peki, Kuzey Ormanları'nda kestiğiniz ağaçlar ne olacak?
Biz iktidara gelir gelmez mümkün olduğunca tahribatı durduracağız.
Mesela Yassıada'yı kendi haline bıraksaydınız gayet güzeldi. Uçaktan çekilmiş fotoğraflarını gösterdiler geçen gün, ne kadar üzüldüm. Onu yapan insana diyorum ki, her kimse "Şuna bir bak, beğeniyor musun" desem ne diyecek.
Artık iş psikanalize girdi. Nasıl bir ruh hali bu anlamaya çalışıyorum ama bununla vakit kaybetmeyeceğiz, bizi seçerlerse çevre nasıl korunuyor görecekler. Böyle tahripkar bir dönem ben hiç görmedim.
"Kanal İstanbul fizibilitesi olan bir proje değil"
Kanal İstanbul projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kanal İstanbul hakkında ben dedim ki bu iş fizibilitesi yapılmamış bir iştir dedim. Bana dediler ki "Orada millet arsa almış biz oy toplayacaksak..."
Ben böyle oy istemiyorum. Şimdi söyleyeceğim, tarihe not düşüyoruz. Kanal İstanbul hiçbir fizibilitesi yapılmamış, en kuvvetli savunucusunun bile bir tek faydasını bana söyleyemeyeceği bir projedir.
Yapılacak yatırım, doğaya verilecek zarar, taşınacak toprak, paralel bir suyun yaratacağı ekolojik denge bozuklukları, siz Kanal İstanbul ile niye ilgileniyorsunuz derseniz.
Bunu eğer merkezi hükümet yapıyorsa, onun yaratacağı sonuçlarla belediye ilgilenecek. Böyle bir şeye hiçbir etüt yapılmayan bir projeye onay verilemez.
Allah'tan daha etüt yapılmadı, inşallah bu hükümet gidiyor yapamayacaklar. Bunlar gidiyorlar.
Siyasi bir söylem olarak söylemiyorum, çünkü bu kadar popülaritesini yitirmiş bir iktidar duramaz. Bakmayın öyle alkışlara falan, çünkü milletin burasına gelmiş. Ekonomik sıkıntı, azarlanma...
Bir yönetici vatandaşını azarlar mı ya? "Al ananı da git", "Buraya bu pankartı niye astınız? Burayı ben yaptım." "Siz teröristsiniz."
"Böyle seçim olmaz, artist mi seçiyoruz?"
Ona gelecektim tam. Sizin "Bize bile terörist dediler" şeklinde bir açıklamanız var. Biraz açar mısınız?
Nerede çalışmaya gittiysek "Siz teröristsiniz" dediler. Hatta camide "Ne yüzle buraya geldiniz, siz teröristsiniz" diye bize saldırdılar.
Nereden geldiğini biliyorum, çünkü yukarısı öyle diyor. Yukarıda sabah, akşam televizyonda en üst kademeden millet böyle deyince aşağıya böyle yansıyor. İnsanlar da diyor ki "Böyle dediğine göre ben Saadet'e saldırmalıyım."
Camide olur mu böyle bir şey. Şimdi o laflar bitti. Bizim 103 bin oy çok kıymetli hale geldi, böyle bir dayanıksız politikalar. Üzüntüyle seyrediyoruz. Çok da meşgul değiliz. Ben vatandaşlarla meşgulüm. Aziz seçmenlerimize nasıl oy vermeleri gerektiğini söylüyorum.
Yanlış yapılmasın diye çalışıyoruz oy verme işleminde. En sonunda "Başkan kime verelim oyu?" dediklerinde de "Bana verin" diyorum. Baştan "Bana verin" demiyorum. Evvela zihnimizi, kriterlerimizi ortaya koyalım.
Filancanın boyu çok uzun, yakışıklı, sürekli de gülüyor. Böyle seçim olmaz. Filme artist mi seçiyoruz. O diyor ki "Her şey çok güzel olacak", "Sizi çok seviyorum". Bundan da olmaz.
Sevgi sözleri ben de söyleyeyim o zaman, ne kadar kolay değil mi? Öbür taraf da aynısını yapıyor. İşte diyor ki "Sevdam İstanbul" falan.
Geçen gün böyle bir benzetme yaptım da arkadaşlar güldü. "Yahu" dedim, "Seçim atmosferinde miyiz, Yeşilçam platosunda mıyız?"
Elimdeki örneklerden okuyacağım şimdi gerçek kriterler burada. Bakın Esenler Belediyesi'ni AKP yönetmiş 2018'de 257 milyon 946 bin lira borcu var. Oradaki insanlar ödeyecek bu parayı.
Şimdi sen, seni böyle borçlandıran adama oy mu vereceksin? Hiç kimseye soyut bir şey söylemiyorum, delilli konuşuyorum.
Sarıyer Belediyesi, bunu da CHP yönetmiş. Borcu söylüyorum; 590 milyon 299 bin. Bu kadar borç yapmışlar kim ödeyecek?
Ben denk bütçe yapacağım, ilçede ilde. Size asıl faciayı söyleyeceğim. Büyükşehir AKP tarafından yönetiliyor uzun yıllardır.
2018 borç stoğu, 26 milyar 760 milyon. Eski hesapla 26 katrilyon, ağzım dönmüyor söylemeye.
Şimdi "Ben bundan vazgeçmem oy vereceğim" dediğinde, aslında diyorsun ki "Beni biraz daha borç altına sok."
Bence kimse böyle bir şey demez, yanılarak der. "Peki ne yapayım Necdet Bey?"
Söylüyorum, ben bütçeyi denk yapacağım, denk bütçede borç olmaz. Borç olmayınca faiz olmaz, oraya gidenler sana döner, sen de metrobüse binersin püfür püfür evine gidersin.
Benim insanım böyle bir şey demez. Ama yanıltılabilir, medya tarafından, siyasiler tarafından. Şimdi ben sizin kurumu tanıyorum, o da benim eksiğim ama diğer medya da beni tanımıyor. Hiç televizyona çıkmıyoruz, arada kalın bir duvar.
"31 Mart öncesi 'particik' olan SP 'kilit parti' oldu"
O zaman hemen sorayım, medyanın size yer verme oranıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Siz ne düşünüyorsunuz?
Aslında birkaç gündür sizi biraz da olsa görmeye, okumaya başladık sanki.
Evet, ama 31 Mart'tan önce bir ambargo vardı.
31 Mart'ta "particik" olan Saadet Partisi, şimdi "kilit parti" oldu, gördünüz mü?
Saadet Partisi'nin özellikle 24 Haziran ve sonrasındaki seçim stratejisi gençleri de yakaladı, sol kesimden de sempati topladı. Bu siyasi iletişim değişikliği nasıl oldu?
Sol kesim dediniz ya, bence böyle bir kesim yok. Bir grup kendine ben solcuyum demiş, bir kabın içine girmiş, ben böyle yapmalıyım diyor. Öbürü de diyor ki, "Ben reisçiyim" böyle böyle yapmalıyım. Yahu kendinizi bir serbest bırakın. Biz insanız.
Bu borcu ödeyen insanlar. Görüşlerimiz, etnik kimliklerimiz, dinimiz değişebilir, ama ortak paydamız var buraya getirelim. Bizden bunu (borçları) gizliyorlar, başka şeyler söylüyorlar, "Bu var ya solcu", kardeşim sen benzini 10 liraya aldığın zaman sen solcusun diye ucuza mı verecekler?
Biz bilimsel olarak dedik ki, bu toplumun nabzını tutalım. Ne istiyor? Ne çıktı biliyor musunuz? Köprü istemiyor, demir, bakır, beton istemiyor.
Huzur istiyorum diyor. Bu slogan bizim uydurduğumuz bir şey değil. Toplumdan gelen bir feedback.
Oradan sonra dedik ki "İhtiyacımız var, huzura", adalet, özgürlük, refah. Zaten şu bizim rozetimizin anlamıdır. Burada beş tane yıldız var ya, süs olsun diye konulmuş değil. Bakın bir tanesi şefkat.
Ben seçildikten sonra isterim ki bana şiddetli tenkitler yapan birisi dahi olsun. Hepsine şefkatle bakacağız. Ben herkese eşit mesafede durmalıyım.
"Kaşının üstünde gözün var" diyene soruşturma
Şimdi "Al ananı da git". Duyduk değil mi bunu? Bir yönetici böyle bir şey diyebilir mi? "Kardeşimizle ilgilenin, not alın" bir şey der. O da der ki "Ne güzel devletim var."
Böyle bir ortam yakalayacağız. Şimdi "gözünün üstünde kaşın var" de bakalım. Hemen soruşturma. Bir şey demedin halbuki, ama hemen o muhalif addediliyor. Buradan huzur gelmez.
Huzur gelmeyeceği belli oldu, zaten bu telaşlar da bu iktidarın gidişinin göstergesi. Ben vatandaşlara diyorum ki kendi hesaplarını yapsınlar, ama oy verirken sakın ola ki, boyu uzun, yakışıklı ya da bu mağdur oldu gibi kriterlere bakmasınlar.
Mağduriyetin karşısında oluruz, fakat başkan seçmeye gelince başka kriterler olmalı. Her mağdur olanı başkan seçemeyiz.
Nitekim 2002'de bu yanlışı yaptık. Şiir okudu diye şimdiki Cumhurbaşkanı'nı hapse attılar. Tabii biz Türkiye olarak duygusalız. Geldiğimiz yer burası...
Demek ki orada kriteri şaşırdık. Böyle çiçeğin, böceğin, sevginin arkasına saklanmayalım, işimize bakalım. Ben bu seçimlerden, isabetli bir seçim bekliyorum.
Nasıl yönetilmek istiyorsak, öyle de yönetiliyoruz hanımefendi. Bunda şaşılacak bir şey yok. (Gülüyor).
Biz sadece iyi olsun diye gayret ediyoruz. Yoksa ben Allah'ın takdirini haşa değiştiremem. O ne derse öyle olur.
Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu'nun seçim vaatleri ve genel duruşları ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Ben şahıslarla çok uğraşmıyorum. Ben zihniyetlerle uğraşıyorum. Bakın belediyelerden örnek verirken az önce AKP belediyesi, CHP belediyesi olarak anlattım. Çünkü zihniyetten bahsediyoruz.
Eğer ben şu söylediklerimi Necdet Gökçınar'a indirgersem, ben de yanlışa düşmüş olurum. Aynı zihniyete sahip benim yerime başka bir aday olabilirdi.
Ama şunu çok net söyleyebiliriz, insanların görüşleri, doğaya, insanlara nasıl baktıklarını sorsunlar. Mesela "Filanı gördüm çok sempatik adam" diyorlar. Biz sohbete arkadaş aramıyoruz, yönetici arıyoruz.
Sanal alemde çok farklı şeyler dönüyor, geçen gün iftar sonrası "Necdet Bey ile Ekrem Bey şöyle durdu, şöyle konuştu" diyorlar.
Biz bir insanı davet etmişiz, bizim geleneğimizde davete ikram vardır. Buradan bile ne anlamlar çıkardılar.
Siz bütün kesimleri davet etmiştiniz bildiğimiz kadarıyla. Binali Yıldırım icabet etmedi...
Etmedi değil edemedi diyelim, çünkü telgraf çekip gelemeyeceğini bildirdi. Ama telgraf göndermesi bir nezaket.
Ekrem Bey'i de ilk defa gördüm o iftarda. Ne konuşacağız? Devlet sırrı mı? Nasılsınız? İyi misiniz? Çoluk çocuk konuştuk.
Bir de CHP bize yakınmış gibi dedikodular var ya... Biz herkesle eşit duruyoruz. Kimsenin nerede durduğuna bakmıyoruz. İnsana hizmet için çalışıyoruz. Yoksa ben bu göreve geleyim de, filan yandaşıma şu ihaleyi vereyim diye düşünemiyoruz. Onu yaptılar, geldiğimiz yer burası işte...
Biz bunu diyemeyiz, biz Saadet Partisi'yiz. Bizim umrelerimiz var. Aldığımız oyla da Saadet Partisi ölçülmez. Neden ölçülmez biliyor musunuz?
"YSK gerekçeli kararını okumaya bile gerek yok"
YSK gerekçeli kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
YSK gerekçeli kararını ben okumadım, çünkü 250 sayfalık bir kararın neresini okuyayım? Ama oradaki şey, iptal gerekçesi, sandık kurullarını iyi oluşturamamışım, bunlar devlet memuru olacakmış, meğerse devlet memuru olmayanlar da varmış.
Efendim, bir kere seçimin iptal edilmesi o kadar ekstrem bir şey ki. Kitaba göre seçimin iptal edilmesi mümkün değil.
Kanunu ben biliyorum, şimdi seçimi iptal eden bir kararın gerekçesini okumaya da gerek yok. Saçma olacağı oradan belli.
"Mağdur olanı seçtik, 17 senedir kurtulamıyoruz"
Ama bir de böyle ortaya dökülen şeyler var, efendim orada sandık başkanı gözüne bakıyormuş da, hangi partiye oy vereceğini anlıyormuş da, pusulayı ona vermiyormuş da. Bunları mı konuşacaktık seneler sonra?
Şuna dikkat edin, her mağdur olanı başkan seçersek, işte 2002'de şiir okudu, mağdur oldu diye seçtik 17 senedir kurtulamıyoruz.
(Gülüyorum.)
"Gel biraz daha ihanet et mi diyelim?"
"E ben bu şehre ihanet ettim" diyen insanlara "Gel biraz daha ihanet et" mi diyelim. Senin elinden tutup oy verdiremem. Ama açıkça diyor ki "Ben bu şehre ihanet ettim". Bu partinin İstanbul'da tek bir oy alamaması lazım. Ben söylesem suç olur, kendi söylüyor.
Sen buna oy vererek ne diyorsun biliyor musun? "Gel biraz daha ihanet et". Bunu yapmayın niye yapıyorsunuz? Koskoca İstanbul, düzeltilemeyecek bir sürü hata var. Bakın Zeytinburnu, ben şimdi başkan oldum nasıl düzelteceğim orayı?
O çirkinliği görüyor musunuz? Yalnız orası mı? Öbür ilçelere gitseniz ağlarsınız.
Düzelecek inşallah, bir ucundan tutacağız. Ancak bu Allah'ın yardımı ve halkımızın bilinçli kararıyla olacak.
TIKLAYIN - Erdoğan'ın İstanbul'a 6 "İhanet" Projesi
"İnsanları özgür bırakırsan kültür/sanat gelişir"
Kültür sanat konusunda belirli projeler var mı kafanızda?
Şimdi bu da biraz kulağa ters gelebilir ama "Biz kültür sanatla ilgileniyoruz, filanca yere kültür merkezi yaptırdık" diyorlar.
İster Batı'da olsun, İster Doğu'da olsun. Mesela Hacı Arif Bey diye bir adam var, müzisyen, bu bestekarın şarkıları hala çalınıyor. O dönemdeki belediye başkanı sanat ve müziğe destek verdiği için bu adam yetişmedi, toplumun kendisi özgürlükle, adaletle yetiştirirse oluyor.
O günkü toplumun dinamikleri içinden böyle bir adam çıkardı. Biz toplum bu hale geldiği zaman "hadi gel biraz da sanata yatırım yapalım" demeyeceğiz.
Siz mesela diyeceksiniz ki, "Ben filan yerde resim kursuna gidiyorum," Neden? Çünkü kafanız rahat, sizi kimse görüşlerinizden dolayı baskı altında tutmuyor. Ya da orada yaptığınız bir resim, iktidarın hoşuna gitmediği zaman Silivri'ye atılmıyorsunuz.
Bu yaklaşımı bence kimseden duyamazsınız. Saadet Partisi bu. Keşke şunu herkes dinlese, ben 23 Haziran'da firesiz oy alırım. Bizim insanımız yanlış oy vermez çünkü. Verdirttiriliyor.
Medya kullanılıyor, filan kullanılıyor, "o terörist", "bu terörist". Nereye kadar? Hakikat çıplak gezmeyi sever, hiç çareleri yok.
Herhangi bir aday bunu söylemez, filanca yere kültür sanat merkezi vaadi verir yine. Taşla, toprakla sanat olmaz.
Açın tarihi bakın, Mimar Sinan'ı yetiştirmek için vakıf mı kurmuşlar? Toplumun genelinde özgürlük ve adalet olursa mimar da çıkar, hattat da çıkar, musiki de çıkar.
Bunu sağlamaya çalışacağız. Bu oluştuktan sonra gel kardeşim burada güzel bir tesis var burayı kullan diyeceğiz tabii ki.
Ben Hollanda'ya gittim bir sene.
"Gidişin ayak sesleri geliyor"
Öğrencilik döneminizde mi?
Yok, partiyle ilgili. Kesinlikle methetmek için değil, örnek vermek için söylüyorum. Kadınlar toplantı yapıyorlar, bizim teşkilatımız toplantısı. Biz de toplantı yapmakta zorlanıyoruz Türkiye'de.
Ben o zorluğu bildiğim için sordum, "Bu toplantı mekanı kime ait?" diye. Dediler ki, "Belediyenin." "Kaç para veriyorsunuz?" dedim. "Yok abi onlar bize veriyor" dediler.
Şu hale bakın, bizim burada "Sen Saadet Partilisin" diye bize salonlar kapalı. Buraları aşmamız lazım, rahat olalım ya, niye kasıyoruz? Efendim oraya giderse milli görüş anlatır. Anlatsın... Sen de görüşünü anlat.
Ben ülkemizin geldiği nokta açısından çok üzülüyorum. Bu memleketin ekmeğini yedik, toprağını yedik, beni bu memleket okuttu, elektrik mühendisi yaptı. Sahip olduğum kültürü burada edindim, memleketin bu hale gelmesine hem üzülüyorum, hem de biran önce hizmet etmek istiyorum.
Bizim genel başkanımızın başından beri söylediği bir şey var, "Biz kutuplaşmadan bıktık." Burası da ısrarla, her gün bunu pompalıyor. Bizi tanıdıkları halde, o kadar hızlarını alamadılar ki, bize bile "terörist" dediler.
Kandil ile işbirliği yapıyormuşuz, "yüzde 50'yi evde zor tutuyorum" diyor. Ben kapıyı bir açsam var ya. Yapmayın, böyle bir şeyden hayır gelmez.
23 Haziran bu gidişin -ayak sesleri geliyor da- başlangıcı olacak. İnşallah bu sefer yanlış bir seçim yapmasınlar.
Sevdiği kitaplar: George Orwell 1984
Bir de son olarak sizi tanımak adına sormak istiyorum, sevdiğiniz kitaplar, dinlediğiniz müzikler, izlediğiniz diziler neler bu ara?
Dizilerle hiç işim yok. Senaryoları çok kifayetsiz buluyorum, kimse kusura bakmasın. Vakit israfı, hatta elektrik israfı.
Ben kitap seçerken okuduğum zaman mutlaka bilgi bakımından fayda alabileceğim şeyleri okuyorum. Mesela George Orwell 1984, Hayvan Çiftliği, bunlar kitaptan öte sosyolojik tarafları olan kitaplar.
Sosyal ve siyasi tarih çok okuyorum.
Teknik üniversitede okurken, bizim bir grubumuz vardı. Saat 6'dan sonra bir amfide toplanıp, onun doğal akustiğiyle müzik yapıyorlardı, ben de buna katıldım.
Çünkü ortaokuldan itibaren sanat müziğine ilgim vardı. Repertuarımda da epeyce şarkı vardır. (PT)
Necdet Gökçınar hakkında1952 yılında Ankara'da doğdu. Aslen Kırşehirli olan Necdet Gökçınar, ilk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladıktan sonra 1973'te İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Elektrik Elektronik Fakültesi'nden mezun oldu. 1978 -1980 yılları arasında Sanayi Bakanlığı Sanayi Dairesi'nde uzman olarak çalıştı. 1992 yılında Refah Partisi İstanbul il yönetiminde görev aldı. 1992 - 1996 yılları arasında Refah Partisi il yönetim kurulu üyeliği yaptı. Necdet Gökçınar, 1996 - 2006 yılları arasında Refah, Fazilet ve Saadet Partileri İstanbul il teşkilatında Dış İlişkilerden Sorumlu İl Başkan Yardımcısı olarak görev aldı 2018 yılından itibaren Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Başdanışmanı olarak çalışmalarına devam etti. İyi seviyede İngilizce biliyor. Türkiye ve dünya ekonomisi, sanayi, teknoloji ve kalkınma modelleri, siyasi ve dini tarih alanlarında çalışmaları bulunuyor. |