Fotoğraflar: Anadolu Ajansı (AA) - Arşiv
Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB) olmak üzere pek çok ülke yaptırım kararları ile cevap verdi. Tarafsızlık tarihi 16. yüzyıla dayanan İsviçre bile tarafsızlığı bir tarafa bırakarak AB ile aynı yaptırımları uygulayacağını açıkladı.
Almanya merkezli araştırmacı gazetecilik platformu Correctiv'e göre, 22 Şubat'tan bugüne Rusya'ya uygulanan yaptırım sayısı 3,970'i buldu.
AB beşinci yaptırım paketini kabul etmeden önce sosyal medya hesabından açıklamada bulunan AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e atıfla, "Putin ve Rus hükümeti üzerindeki baskıyı tekrar arttırmalıyız" dedi ve ekledi:
"Bu yüzden, yaptırımlarımızı daha da sıkılaştırmayı öneriyoruz. Yaptırımlar Kremlin'in siyasi ve ekonomik seçeneklerini sınırlayacak ve Rusya'yı bizden daha sert etkileyecek. Ve bunlar son yaptırımlar olmayacak."
Peki, Rusya'ya yönelik ekonomik yaptırımlar gerçekten de hedeflenen etkiyi göstererek Putin'i savaşı sona erdirmek zorunda bırakabilir mi? Yaptırımlar aslında kimi etkiliyor? Yaptırımların istenen etkiyi yaratıp yaratmayacağı ile ilgili araştırmalar ve geçmiş örnekler bize ne söylüyor?
"Putin yıllardır hazırlanıyordu"
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden Prof. Dr. Sadık Ünay, "yaptırımların genellikle hedef aldıkları ülkelerin dünya ekonomisiyle bağlantı kanallarını kesmeyi hedeflediğine, fakat potansiyel sonuçlarının daha çok yoksul ve dar gelirli kesimleri olumsuz etkilediğine" dikkat çekiyor.
Dahası, Rusya örneğinde olduğu gibi "otoriter rejimlerde siyasi gücü elinde tutan elitler, uluslararası istikrarı tehdit eden girişimleri öncesinde ekonomik yaptırımların olumsuz etkilerini zaten göze almış oluyor."
Putin'in yıllardır Ukrayna savaşına hazırlandığını söyleyen Forbes dergisi de Rusya Merkez Bankası rezervlerinin 640 milyar dolar seviyesinde olduğuna, bu rakamın bir rekor olduğuna dikkat çekiyor.
Dahası, Rusya'nın 140 milyar dolar değerindeki 2 bin 300 tonluk altınla dünyanın en büyük beşinci altın rezervine sahip ülkesi konumunda bulunduğu, ülkenin söz konusu altın rezervlerini son 15 yılda bir çeşit "ekonomik sigorta" olması için topladığı ifade ediliyor.
Artan fiyatlar ve işsizlik: Rusya
Öte yandan, resmi rakamlar savaş başladıktan sonraki ilk bir ay içinde yüzlerce çok uluslu şirketin faaliyetlerine son verdiği ve üretim faaliyetlerinin Mart ayında yüzde 44.1 seviyesine düştüğü Rusya'da 95 bin işçinin izne çıkarıldığını, yaklaşık 60 bin işçinin ise işine son verildiğini gösteriyor.
Dünya Bankası'nın tahminlerine göre de yaptırımlar karşısında Rusya ekonomisinin 2022'de yüzde 11 oranında küçülmesi bekleniyor. Küçülen ekonomi ise işsizliğin daha da artabileceği sinyali veriyor.
İşgalin henüz ilk haftasında ülkedeki tüketici fiyatlarının yüzde 2,2 oranında arttığı, en büyük artışın ise gıda fiyatlarında yaşandığı da biliniyor.
İnsanların temel gıda ürünlerini stokladığı haberleri ise bazı dükkanların söz konusu ürünlerin satışına sınırlama getirmesine yol açıyor.
Diğer bir deyişle, Rusyalı oligarklar özel jetlerini Dubai'de bir çölün ortasındaki bir terminalde bekletedursun, savaş sıradan Rusyalı yurttaşlar için daha pahalı bir hayat ve daha fazla işsizlik anlamına geliyor.
Tevekkeli değil, eski NATO Müttefik Yüksek Komutanı Philip Breedlove da, "Yaptırımlar Rusya'ya zarar verdi. Ruslara zarar verdi. Rus ekonomisini zarar verdi. Fakat Putin'in davranışlarını hiç değiştirmedi" diyor.
"Hayal kırıklıklarıyla dolu bir tarih"
Peki, ekonomik yaptırımların amacına ulaşması ne kadar mümkün? Araştırmalar ve tarihteki benzer örnekler ne söylüyor?
ABD'nin Memphis Üniversitesi'nden siyasi bilimler profesörü Dursun Peksen'in Haziran 2019'da paylaştığı araştırma sonuçlarına göre, "Akademik literatürde, geleneksel ticari ve mali yaptırımların hedef alınan veya yaptırım uygulanan ülkede herhangi bir anlamlı davranış değişikliğine yol açma ihtimalinin yaklaşık yüzde 40 olduğu yönünde bir fikir birliği var."
Lüks ürünlerin satışı ya da sektörel yaptırımlar gibi hedef gözeterek alınan yaptırım kararlarında bu oran yüzde 20'lere kadar düşüyor.
Peksen'e göre, yaptırımları ironik kılan nokta şu: "Çoğu zaman en büyük zararı iktidardaki rejimin dışındaki kişiler görüyor." Dahası, "yaptırımlar ilk etapta çoğunlukla siyasi muhalefeti cesaretlendirse de rejim zaten bunu bekliyor oluyor ve daha saldırgan bir baskı uyguluyor."
Peksen, "Önceki örnekler Rusya'nın çok daha otoriterleşeceğini, daha az siyasi angajmana izin verip daha çok yoksulluk ve daha büyük ekonomik eşitsizliğe sahne olacağını ve tüm bunlar olurken Putin rejimine yakın gruplar için işlerin yolunda gideceğini gösteriyor" diyor.
"Ekonomik Silah: Modern Savaş Aracı Olarak Yaptırımların Yükselişi" kitabının yazarı tarihçi Nicholas Mulder de, "yaptırımların tarihinin çoğunlukla hayal kırıklıklarıyla dolu bir tarih olduğunu" söylüyor.
Mulder'e göre, 20. yüzyılda uygulanan yaptırımlar düşünüldüğünde kısmen ya da tam anlamıyla başarılı olan yaptırımların oranı yaklaşık üçte bir civarında. Yaptırımların daha fazla kullanılmaya başlandığı son birkaç on yıl içinde ise etkinlikleri daha da azalmış durumda.
Yaptırımlar tarihine bakış
Özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) son on yıllarda İran, Küba, Venezuela ve Kuzey Kore'ye bir dizi yaptırım uyguluyor.
Euronews'ten Arzu Kayaoğlu'nun aktardığına göre, ABD'nin İran'a yönelik ilk yaptırımları İran Devrimi'nin ardından 1979-1987 döneminde yürürlüğe girmişti. Bu dönemde İran'ın ABD'deki mal varlığı dondurulmuş, ülkeyle her türlü alım satım işlemleri yasaklanmıştı.
1995'te petrolü hedef alan yaptırımları ise 2005'te, İran'ın nükleer çalışmalarının dünyaca duyulmasından üç yıl sonra, Mahmud Ahmedinejad'ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle daha da sertleşen yaptırımlar izledi. ABD'nin yaptırımları 2006-2008 döneminde daha da sertleşti, bankaların ve hükümet üyelerinin mal varlıkları donduruldu, mali ve finansal yaptırımlar uygulandı, yaptırımlara silah ve petrol ambargosu da eklendi.
Başkan Barack Obama döneminde İran ile varılan nükleer anlaşma neticesinde kaldırılan yaptırımların tamamı yeni Başkan Donald Trump'ın imzasıyla 2018 yılında yeniden yürürlüğe girdi.
Fakat yaptırımlar hedeflenen sonuçları getirmemiş olacak ki, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi 9 Nisan'da yaptığı açıklamada, yaklaşık bir yıldır Avusturya'nın başkenti Viyana'da sürdürülen ve 11 Mart'ta durdurulan nükleer görüşmelerden çekilmeyeceklerini, fakat "nükleer görüşmelerde İran halkının haklarından da tek bir geri adım dahi atmayacaklarını" söyledi.
Dahası, The New Yorker'dan Robin Wright'ın da ifade ettiği gibi, "Küba 1960 yılından bu yana çeşitli ticaret ve silah ambargoları ile karşı karşıya kalıyor. Fakat komünist yönetim hala iktidarda. Suriye Devlet Başkanı Beşar el Esad, 2011'deki Arap Baharı ayaklanmasının iç savaşa dönmesiyle vahşi baskısı sebebiyle bir dizi yaptırımlarla karşı karşıya kaldı. Yüz binlerce insan öldü, fakat Esad Şam'daki sağlam yerini hala koruyor."
Benzer şekilde, ABD yönetimi 2019 yılında Venezuela'da Nicolás Maduro yönetimi ile diplomatik ilişkilerini kesmiş, ülke gelirinin yüzde 96'sını oluşturan ham petrol ticaretine ambargo koymuştu. Maduro'nun hala yönetimde olduğu düşünüldüğünde Maduro'yu devirebilmek için yürürlüğe koyduğu yaptırımların da hedeflediği "başarıyı" yakalayamadığı görülüyor.
Yine Rusya örneğinden hareket etmek gerekirse, 2014 yılında Kırım'ı ilhakı sonrasında da Rusya bir dizi yaptırım ile karşı karşıya kalmıştı. Fakat, 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna'yı işgalinin de gösterdiği üzere "ülkenin tavrında o günden bu yana olumlu bir değişim olmadı."
Rusya-Ukrayna savaşı bağlamında ülkeye uygulanan son yaptırımların etkili olup olmayacağını ise bu durumda zaman gösterecek. (SD)