10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı gününde Türkiye'nin ruh sağlığıyla ilgili en temel sorunlarını şöyle sıralıyor Sercan.
Yatak yetersiz: Ruh sağlığı hizmetlerinde yatak sayısı yetersiz; olması gerekenin onda biri oranında. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) standartlarına göre ülke nüfusunda bin kişiye bir psikiyatri yatağı düşmesi, yaklaşık 70 bin yatak bulunması gerekirken, Türkiye'de yatak sayısı 10 binin altında. Bu yatakların dağılımı da ülke genelinde eşit değil. Yaşamının bir döneminde en az bir kez ruh sağlığı hastanesine yatırılma olasılığı bulunan nüfus oranı yüzde 1-2 dolayında.
Ruh Sağlığı Yasası yok: Dünyanın neredeyse bütün ülkelerinde ruh sağlığı hastalarının kişilik haklarını koruyan, ruh sağlığı uzmanlarının sorumluluklarını belirleyen yasalar var. Ancak Türkiye'de bu yasa hâlâ çıkarılmış değil.
Tek tedavi hastane ve ilaç: "Varolan ruh sağlığı hizmetleri yalnızca hastane tedavisine ve ilaç tedavisine dayalı. Oysa modern tedavi, kişilerin toplum içinde yaşayarak tedavi edilmesine, topluma uyumunu artırıcı tedavi yöntemlerine, hastalık nedeniyle yitirilmiş yetilerin tamamlanmasına dönük rehabilitasyona dayanıyor. Hastane ve ilaç dışında bu hizmetler verilemiyor."
Koruyucu ruh sağlığı hizmetleri yok: "Ruh sağlığıyla ilgili hastalıkların bir bölümü toplumsal düzenleyici önlemlerle önlenebilir. Ama bu koruyucu önlemlerin hiçbiri sistematik olarak alınmıyor."
Politika da yok, yasa da
Sercan bir sosyal politika olarak ruh sağlığı alanında atılması gereken en acil adımların, ruh sağlığı politikasının uygulamaya geçirilmesi ve Ruh Sağlığı Yasası'nın çıkarılması olduğunu söylüyor.
"Birkaç ay önce oluşturulmuş bir ruh sağlığı politikası taslağı var. Ama uygulamada bir şey yok. Ruh sağlığı politikası, kişilerin esas olarak toplumun içinde tedavi ve rehabilite edilmesine dayalı olmalı."
Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) ve Türk Nöropsikiyatri Derneği'nin çağrısıyla bir araya gelen ruh sağlığı meslek dernekleri ve hasta-hasta yakını dernekleri, geçen ay başında Ruh Sağlığı Platformu'nu oluşturduklarını duyurmuş ve Ruh Sağlığı Yasası'nın bir an önce çıkarılmasını istemişlerdi.
Ancak, TPD'nin 2004'te yazdığı ve Sağlık Bakanlığı'na defalarca ilettiği Ruh Sağlığı Yasası taslak metni önerisi üzerinde hiçbir gelişme yok. Sercan bu konuda hiçbir resmi gelişme bilgisinin kendilerine ulaşmadığını söylüyor.
Ruh Sağlığı Yasası, kişilerin tedavi hakları kullanılırken başka bir hak kaybına uğramalarını önlemenin güvencesi. Ruh sağlığı uzmanları ve hasta hakları savunucuları, kişilerin kendi inisiyatifleri dışında tedavi görmelerinin hakim gözetiminde olması gerektiğini söylüyor.
Yasanın insan hakları ve "psikiyatrik işkence" konularında da bir güvence olması mümkün. Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), en son Türkiye raporunda psikiyatrik hastanelerde elektroşok olarak da bilinen elektrokonvülsif terapi (EKT) uygulamalarının kötü muamele kapsamında olduğunu, Türkiye'nin acilen bir Ruh Sağlığı Yasası'na ihtiyacı olduğunu belirtmişti. Türkiye'yse, resmi yanıtında, "çabaların sürdüğünü" yazmıştı.
Ruh sağlığında tedavide de, koruyucu hizmetlerde de eksiklik var
Sercan, sağlığın her alanında olduğu gibi ruh sağlığında da koruyucu hizmetlerin önemli olduğuna dikkat çekiyor.
"Çünkü, genel sağlık için söz konusu olan şartlar ruh sağlığı için de geçerli. Beden sağlığı bozulunca ruh sağlığı da bozulur."
Bir başka önemli alan da, ruh sağlığı bozulmuş kimselerin hem biyolojik olarak hem de ruh sağlığı açısından çevrelerini etkilemeleri. "Örneğin, uyuşturucu madde kullanan bir anne, çocuğunu biyolojik olarak da etkileyebilir. Ruh sağlığının bozulmasına da yol açabilir."
Koruyucu hizmetler, toplumun ruh sağlığını korumakta da vazgeçilmez. "Toplum içinde yüksek risk oluşturan ortamların, iş ortamı koşullarından teröre, şiddete, güvenlik kuvvetlerinin tutumuna, çocukların korunmasından ulaşıma, şehir mimarisine kadar, yaşamın her alanının ruh sağlığını bozmayacak biçimde örgütlenmesi gerekiyor."
Ancak bu bakış açısı tümel bir ruh sağlığı politikası gerektiriyor. "Maalesef Türkiye'de sistematize edilmiş bir ruh sağlığı politikası yok" diyor Sercan.
Toplum ruh sağlığının bir hak olduğunun farkında değil
Politikasızlığın en temel sonuçlarından biri de toplumun ruh sağlığının bir hak olduğunun farkında olmaması. Oysa Türkiye'de ruh sağlığını yaralayıcı birçok faktör işbaşında. "Şiddet, deprem, eşitsizlik, yoksulluk..." diye sıralıyor Sercan.
"Türkiye çok tuhaf bir ülke. Çok daha düşük ekonomik geliri olan ülkeler yoksulluğu daha az yaralayıcı şekilde dengeleyebilirken, Türkiye'de ruh sağlığı hizmetleri örgütlenmediği için ne yara sağaltıcı olabiliyor ne de koruyucu olabiliyor. Üstelik yeni yaralanmalara da yol açabiliyor.
"Tümel bakış açısı gerek. Terazinin bir tarafında dengeyi değiştirip yerni sorunlara yol açabilirsiniz." Kamyonlarla yapılan yiyecek yardımlarını örnek veriyor. "Yardım gururu zedeleyici bir yolsa, toplumu bu kez başka bir yönden de ruhsal olarak yaralamış olursunuz. Herhangi bir sorunu yalnızca güvenlik ya da yalnızca yardım sorunu olarak görmezsiniz."
Toplumsal ruh sağlığıyla ilgili son dönemde en çarpıcı örnek, İsrailli ruh sağlığı çalışanlarından gelmişti. Uzmanlar, İsrail hükümetinin politikaları nedeniyle, toplumda şiddete eğilimin arttığını, ahlaki değerlerin de kaybedildiğini saptamışlar ve şöyle demişlerdi:
"Şiddet devam ettikçe psikolojik yaralar da artıyor ve tedavi edilemez hale geliyor. Kısa dönemde ortaya çıkan tablo değişik boyutlarda travma geçirmiş çok sayıda yetişkin ve çocuk. Uzun dönemdeyse sorun çözmenin yolunun şiddet olduğunu düşünen bir post-travma toplumu..."
Toplumun ruh sağlığıyla ilgili haklarını, farkındalığını artırmak için medyaya büyük görev düştüğünü vurgulayan Sercan, "Hem farkındalık az hem de ilgisizlik var. Toplumun her alanının, Meclis'in, hükümetin, yargının medyanın, kişilerin ruh sağlığıyla ilgili duyarlılık geliştirmesi gerekiyor." (TK/EK)