Saldırıya uğradığınız için sergiyi kaldırdığınızı açıkladınız. Neler oldu ?
Robert Ménard: 20-30 kişilik bir grup yanlarında Türk gazeteciler olduğu halde sergiye saldırdı. Serginin bekçisini hırpaladılar. Haritada bulunan bütün fotoğrafları boyayla kapattılar. Ve Saint Lazare garında bulunan yolculara göz yaşartıcı bombayla saldırdılar. Bizi en çok endişelendiren bu oldu. Boyaları haritadan silebilirdik ama hiç bir suçu olmayan yolculara saldırılması kabul edilemezdi. Ertesi gün saldırgan grup tekrar ortaya çıktı. Biz de Demir Yolları idaresiyle birlikte yolcuların güvenliği için sergiyi kaldırmaya karar verdik. Ve saldırılar için suç duyurusunda bulunduk.
Dışişleri bakanlığı Fransa büyükelçisini çağırarak olayı protesto etti. Fransız Genel Kurmayı'ndan da derhal serginin kaldırılması istendi. Fransız hükümeti sizden böyle bir talepte bulundu mu ?
Kesinlikle hayır. Ne hükümetten, ne de başka bir kurumdan herhangi bir baskı görmedik sergiyi kaldırmamız için. Bir baskıda bulunmaları mümkün değil, böyle bir şey yapmak akıllarına bile gelmez. Bir sivil toplum kuruluşuna hükümet nasıl emir verebilir ki? Türk medyasına olay bu şekilde yansıdıysa bunun sebebi Fransa'da işlerin Türkiye'de olduğu gibi yürümediğini düşünememeleridir. Bu olay Türkiye'de ve Fransa'da geçerli düşünce yapısının ne kadar farklı olduğunun en açık kanıtı.
Türkiye'yle 350 milyon dolarlık askeri teçhizat anlaşması tehlikeye giren Thales firmasının da devreye girmiş olabileceğinden söz edildi.
Böyle bir şey kesinlikle olmadı. Olması da mümkün değil, Thales ile ya da başka bir şirketle ekonomik bir bağlantımız yok. Bunun dışında pek çok protesto mektubu aldık. Paris'teki Türkiye büyükelçiliği, Türk Genel Kurmayı ve Türk dernekleri bizi kınadıklarını belirttiler. Ama bütün bunlar üzerimizde bir baskı oluşturmadı. RSF senelerdir dünyanın çeşitli ülkeleriyle ilgili raporlar yayınlıyor. Şimdiye kadar pek çok kere tepki aldığımızı tahmin edersiniz. Dolayısıyla bu tepkilere alışkınız. Sergide değişik ülkelerden 38 liderin resmi vardı.
Sadece Türkiye mi tepki gösterdi bu duruma ?
Diğer ülkelerin basınında çıkan haberleri izlemeye çalıştık. Şimdilik sadece Türkiye ve Haiti'den böyle bir tepki geldi. Sergi yüzünden Haiti gazeteleri bizi ırkçılıkla suçladı. İşin ilginç tarafı, Kıvrıkoğlu'nun resmi geçen sene Fnac mağazasında düzenlediğimiz bir sergide de yer almıştı. Kendisi geçen seneden beri "basın özgürlüğü avcıları" listemizde bulunuyor. Raporlarımıza Internet sitemizden ulaşılabilir. Dolayısıyla, geçen sene tepki vermedikleri halde bu sene bu kadar sert çıkmalarına şaşırdık.
Bu tepkinin sebebinin Kıvrıkoğlu'nun portesinin ayaklar altına alınması, geçenler tarafından çiğnenmesi olduğu söyleniyor.
Olayların Türk basınına bu şekilde yansıdığını duyduk, ama kesinlikle bu amacı taşımıyordu sergi. Ne davetiyelerimizde, ne de basın bültenlerinde böyle bir amaçtan bahsetmedik. Sergi 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü kapsamında düzenlendi. Saint Lazare garının duvarlarını kaplayan bir fotoğraf sergisini de içeriyordu. "Basın avcılarının" resimlerinin yer aldığı dünya haritası ise 200 m2 büyüklüğündeydi. Bu boyuttaki bir haritayı ancak yere serebilirdik. Yoldan geçenlerin de dikkatini çekebilirdik böylece.
Kıvrıkoğlu'nun yerine Ecevit'in resminin olması gerektiği ve Türkiye'nin bu şekilde, askeri diktatörlük yerine konmuş olmayacağı yönünde yorumlar yapıldı.
Türkiye'de Genel Kurmay'ın hükümetten daha önemli olduğunu söylemek değildi amacımız. Sadece ordunun çok özel ağırlığına dikkat çekmek istedik. 2001 yılında elli gazeteciye yazdıkları yüzünden dava açıldı. Çoğu askerleri eleştirdikleri ya da ordunun Türkiye'deki yerini sorguladıkları için yargılandı. İdea Politika dergisi yine ordu üzerine yazdıkları yüzünden kapanmak zorunda kaldı. Askeri kurumlar pek çok kere gazetecilere karşı suç duyurusunda bulundular. Bütün bu olaylar ordunun ifade özgürlüğü alanındaki ağırlığını gösteriyor.
Son olarak da İstanbul'da düzenlemek istediğiniz basın toplantısı engellendi. Paris Büyükelçiliği sizin Türkiye'ye girişinizin yasaklandığını açıkladı.
Bu her şeyden önce üzücü ve anlamsız bir karar. Türk yetkililerin bağımsız bir kuruluşla diyalog kuramadıklarının bir göstergesi. Sergiye gösterilen tepkiler de tespitimizde ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor. Avrupa Birliği'ne aday bir ülke için hiç de akıllıca bir tutum değil bu halbuki. Türkiye'nin demokrasi için daha çok yol kat etmesi gerektiği anlaşılıyor. (BG/EK)