çok istememe karşın saturdox belgesellerinin hepsini bu yıl izleyemedim. hep engeller çıktı. gidebildiğim iki belgesel gösteriminden birisi "benim tatlı kanaryam"dı. kulaklarımdaki bildik sesle, onu söyleyen kimliğin birleşmesini sağlayan bir belgesel. hani haberdar olduğunuz ama tam olarak bilmediğiniz ya da farkına vardığınız ama somutlaştıramadığınız bir 'anı' gibi.
ardahan doğumlu ve istanbul'da yaşayan genç bir müzik insanı bu "buluşturma"ları gerçekleştiren kişilerden birisi. adı mehtap demir. istanbul üniversitesi devlet konservatuarı öğretim görevlisi, etnomüzikoloji alanında "dr." ünvanlı bir akademisyen, yani bir bilim insanı. aynı zamanda bir kabak kemane "virtüözü" ve güzel sesiyle bir "müzik icracısı". hepsinden daha fazlası ise "hayallerini gerçekleştiren" bir insan olması.
birleştiren nokta: rembetiko
mehtap demir ve arkadaşları; israil, yunanistan ve türkiye arasında oluşturdukları işbirliği ile "my swett canary ensemble / benim tatlı kanaryam topluluğu" dedikleri grup kurdular. bu üç farklı coğrafyanın tüm renklerini içeren "ortak" bir müziği dünyayı dolaşarak tanıtıyorlar.
proje 2010 yılında başlamış. re(m)betiko müziğinin kraliçesi olarak düşündükleri yahudi kökenli istanbul doğumlu yunanistan'a göç etmiş ve hristiyan olarak vefat etmiş şarkıcı roza eskenazi'nin yaşamını anlatan 90 dakikalık bir belgesel film "my sweet canary / benim tatlı kanaryam" belgeseli ilk ürünleri olmuş.
sayısız festivalde gösterilen belgesel türkiye'de eskişehir anadolu üniversitesi film festivali ve istanbul documentarist ve ankara film festivalinde gösterilmiş.
filmin gösterildiği israil ve yunanistan başta olmak üzere bir çok ülkeye gidip "my sweet canary ensemble" olarak konserler vermişler. ama henüz türkiye'de bir konser henüz gerçekleşememiş.
depo istanbul'un salonunda 30-40 kişiyle birlikte izlediğimiz belgeselin sonunda salondaki pek çok kişi gibi beni de sardı bu "hayal". o hayali daha çok "gerçek" kılmak için neler yapabileceğim sorusuna bir yanıt olarak aşağıdaki e-söyleşiyi gerçekleştirmek aklıma geldi. sağolsun sorularımı hemen yanıtladı mehtap demir, hem de tüm içtenliği ve sıcaklığıyla.
günün birisinde o hayalin bir parçası daha gerçekleşirse bunda katkım olmasından dolayı mutlu olacağım.
"my sweet canary ensemble" projesi nasıl doğdu?
2009 yılında israil'e doktora çalışmam için alan araştırması yapmaya gitmiştim. çalıştığım konu "türkiye müziğinin israil güncel müzik sahnesinde icrası" idi. orada filmin yönetmeni roi sher ile tanıştım. rembetika müziği ve roza eskenazi'den bahsetti. bu bana yabancı bir müzik türü değil. çünkü eğitimim türk makam müziği ve anadolu yerel müzik türlerini kapsıyordu. ege çalgısı olan kabak kemaneyi profesyonel çalıyordum. projede yer alan yol arkadaşlarım tomer katz(israil) ve martha d. lewis'le (yunanistan) birlikte önce roza'nın eser repertuarını çıkardık. ben "izmir biçimi" rembetika şarkılarını temsil ettim. bunlar ustalık isteyen "amane" gazeller ve bizim ege bölgesinde çok sık söylediğimiz halk şarkılarıydı. amacımız roza'nın şarkılarını dile getirdiğimiz bir belgeselle hem onun yaşamış olduğu dönemi yeniden hatırlamak hem onun yaşam hikayesine şahit olmak, hem de onun şarkılarını yeniden icra etmekti.
sizi birleştiren "roza eskenazi"yi bize bir cümleyle nasıl anlatırdınız?
roza güçlü bir kadın; jeopolitik sınırların ötesinde bir insan, bunları fark edecek müziğe ve hayata aşık naif bir yürek...
onun müziğini duyurmak ve icra etmek dışında sizin ve onun yaptıkları arasında bir koşutluk var mı sizce?
zor bir sorumluluk hissediyorum her zaman. çünkü vokal kalitesi en üst seviyede bir ruhtan bahsediyoruz. gelmiş geçmiş en iyi kadın vokallerden biri. fakat öğreniyorum...
ruh hallerimizin benzeştiğini düşünüyorum. hiperaktif, heyecanlı, azimli bir kadın roza. sanırım bende kendimi öyle tanımlardım. onun zamanında da şimdide kadın olarak müzik icra etmek zor. muhalefet olmayınca demokrasi olmazmış; ben hem muhalif olan, eleştiren tarafım. bu bir risktir. roza da yaşamında hep doğru bildiğini risk alarak yaşamış bir kadın.
bu buluşma ve çalışmanın sizdeki karşılığı, anlamı ve bedeli ne?
"benim tatlı kanaryam" belgesel filmi ve konserleri bana yeni bir kimlik getirdi. bir türk müzisyenden yunanca gazel dinlemek, ladino şarkılar duymak, kabak kemane çalgısından rembetiko nağmeler duymak bir ilk olsa gerek. vizyon olarak neler yapabileceğimi gösteren bir işaret oldu benim için.
anadolu kültürünün yüceliğini ispatlayan bir anlamı var. asia minor (küçük asya) bölgesinin zeytin dallarından süzülen bir rahiya benim için. akdenizin suyuyla tel aviv kıyılarına ulaşan bir serüven sanki. her marifet iltifata tabidir tabi ki. yaptığım işi, temsil ettiğim ülkeyi, kimliğimi ve sanatçı duyarlılığımı bilerek yapıyorum. henüz kötü bedel ödeyecek bir durum yaşamadım.
bu üç noktayı içinde barındıran coğrafyanın insanları bu müziği ve onun keyfini ya da bedelini yeterince paylaşıyorlar mı sizce? aralarında bir farklılık var mı?
çok insan tanıdım bu proje de. hümanist insanlardı; geçmişi bilen tarihi iyi anlamış insanlar. ailelerinin ödediği bedellerden öte çocukları için yarını düşünen, yarın için temeller atmak isteyen insanlar. ırkçı, dinci ve milliyetçi tutumların insanlığa hala zarar verdiğini bilen insanlardı.
ben bu memleketin suyuyla havasıyla aşıyla büyüdüm. bir sosyal bilimci olarak kurgunun icat edilmiş olduğunu düşünürüm. geleneklerin, savaşların, politik durumların icat edildiklerini söylerim. bu onların sahte oldukları anlamına gelmez. her düşünce bir taraftar ve karşıt bulur, oluşan örgü can acıtır, sevindirir, endişe verir veya güldürür. sonuçta her ülke kendini bir taraf olarak görüyor.
müzikle sınır alanlarında buluşup "taraflar-üstü" bir söylem geliştiriyoruz. yaptığımız belgeselde ve müzikte herkes kendi köklerinden çentik buluyor. önemli olan da bu alaşıma ulaşabilmek.
yaşadığımız dünyada ve özellikle de bu coğrafyada çok fazla çatışma ve savaş var. oysa herkesin özlemi barış. barış için olanaklar da çok geniş ama nedense yeterince yararlanılmıyor. bir müzik kuramcısı ve araştırmacısı olarak söylerseniz "müzik"le barış arasında sizce bir bağ var mı? böyle bir bağ barışı sağlayabilir mi?
2003 yapımı adela peeva'nın çektiği bir belgesel var "whose is this song / bu kimin şarkısı" bizim çok iyi bildiğimiz ve istanbul türküsü olarak söylediğimiz "katibim" halk şarkısının, türkiye, yunanistan, makedonya, arnavutluk, bosna, sırbistan ve bulgaristan'da yani bambaşka dillerde aşk şarkısı, dini ilahi, askeri marş, devrimci marşı olarak farklı sözlerle karşımıza çıkıyor. bir etnomüzikolog bu ülkeleri geziyor ve bu şarkı hakkında sorular soruyor. insanlar kabalaşıyor ve herkes bu şarkının kendilerine ait olduğunu ilk başta onlardan çıktığını savunuyor.
henüz yaşadığımız eurovision şarkı yarışmasını ele alalım: her ülke tarihi ve jeopolitik çıkarlarının olduğu ülkelerin şarkılarına yüksek puanlar veriyor.
demek istediğim barışı müzik yaratmaz aksine müzik üretimleri kutuplaşma için çok işlevsel olabilir. barışı yaratan icracı yani sanatçının ta kendisidir. bilinçle ve onurlu insanlık için müziği işleyen kişiler oldukça ancak müzik ve barış arasında bağ oluşur.
sizi ve yaptıklarınızı belgeseli izlediğim sırada öğrendim. sizden ve yaptıklarınızdan haberdar olması gerektiğini düşündüğüm pek çok insanın bu çalışmayı ve yaptıklarınızı bilmediğini fark ettim. bu nasıl oluyor?
bir çok ülkede olduğu gibi türkiye'de de popüler kültüre alternatif işlerle uğraşınca sesinizi duyurmanız kolay olmuyor. özellikle türkiye'de bu konuyla yakından ilgilenebilecek kişilerle bile tam olarak bunu paylaşabildiğimizi sanmıyorum.
bunun sebebini nasıl açıklayabilirim ki . ya bu konunun türkiye'de ulaşması gereken çevreye ulaştıramadığımızı söyleyebilirim, ya da benim özeleştirimin aksine bu ülkede kültürel yaratımlar ve bunların yeniden sunumlarıyla ilgilenebilecek bir kesimin olmadığını düşünebilirim.bu belgeseli ve konserlerini yurdun dışında onbinlerce kişiye ulaştırdık. ama türkiye'de henüz bunu başaramadık.
"my sweet canary ensemble"nın bu yıl ki yolculuğu nerelere?
biz en son mayıs ayında tel aviv white city music festivaline gittik. 7-9 temmuzda rudostadt ve berlin'deyiz. 28 temmuzda burge ve brüksel'de olacağız. ağustosta da paris ve yeniden berlin de birer konser vereceğiz.
peki grubun türkiye'de de bir konser vermesi gerçekten mümkün değil mi? bunun için neler yapmak gerekiyor?
özellikle istanbul ve izmir'de konser yapmayı çok isterim. henüz kısmet olmadı. bu konudaki bütçe inanın çok değil. çalışan herkes zaten çok özverili. büyük şehir belediyeleri, kültür festivalleri veya event organizasyonları yapan şirketlerle bunu sağlamak mümkün. belki sizin aracılığınızla birileri bize destek olmak ister. konserlerimiz de türk ve yunan müzisyenlerin yanısıra ladino şarkıcısı mor karbasi ve yunan şarkıcı giota negka ile muhteşem bir kültürler arası dialog zemini oluşturuyoruz. bunun için benimle de irtibata geçilebilir. (ms/çt)
"my sweet canary ensemble" ve mehtap demirle ilgili web sayfaları:
http://schedule.sxsw.com/2012/events/event_ms18552