Erasmus Üniversitesi'nde "innovation" yani yenilik anlamına gelen alanda internetin rolü konusunda doktora çalışması yapan Oğuz Ali Acar Hollanda'daki kısa süreli deneyiminin ışığında, Hollanda ve Türkiye'de kendisi için önemli olan noktaları, karşılaştırmalı olarak değerlendiriyor.
Acar, İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra iş hayatına atılır. Önce, akademik eğitimi hiç düşünmez. Okul bittikten sonra çok başka planları vardır ve iş dünyasına girer. Devamını kendisinden dinleyelim :
Hollanda'ya gelmeden önce son kez Koç Holding'de marka sorumlusu olarak çalışıyordum. Çalıştığım dönem mastıra başladım ve değişim öğrencisi olarak altı aylığına Hollanda'ya geldim ve Eindhoven Teknik Üniversitesi'nde bir profesörle mastır tezi üzerine çalışmaya başladım.
Tez çok verimli gidiyordu. Altı aylık dönemi bir yıla uzattık. Bu çalışmayı konferanslarla sunduk. Akademiye daha sıcak bakmaya başladım. Bitiminde geri döndükten sonra, buradaki üniversitelerle bağım olduğundan, buradaki üniversitelere bakmaya başladım ve en son burada karar kıldım.
Mehmet Emin Alkanlar (MEA): Peki o süreç zor muydu? Bunu hem karar aşaması hem de bürokratik konular için soruyorum.
Tek başınıza yaparsanız çok kolay bir süreç değil. Konsolosluğa gitmeniz, vize almanız bile başlıbaşına bir zorluk. Ancak okulun insan kaynakları, bizim için bu konuları bir hayli kolaylaştırdı. Benim için bu yardımlardan dolayı kolay bir süreçti.
MEA: İki buçuk yıl önce Hollanda'ya gelerek Erasmus Üniversitesi'nde başladınız. Buradaki hayatınızdan da söz eder misiniz?
Ben buradaki hayatımdan, özellikle çalışma şartlarından memnunum. Hem esneklik hem mobilite var, bu da çok uygun çalışma koşullarını getiriyor. Ben aslında İstanbul'dan biraz da kaçtım. İstabul'da hayat çok fazla stresli gelmeye başlamıştı. İşlerin biraz daha iyi organize olduğu, daha dingin bir hayatın içine girmeyi istedim. Ancak Eindhoven, İstanbul'dan sonra çok dingin geldi (gülüşmeler). Bu anlamda Rotterdam, benim için uygun bir şehir oldu. Şu an için en azından böyle.
MEA: Ne kadar daha buradasınız?
Bir buçuk yıl daha kontratım var.
MEA: Sonrasında?
Bu kazık bir soru oldu. Planlarım var. Sanki Hollanda da artık miyadını doldurmaya başladı gibi. Henüz kendimi Türkiye'ye dönecek gibi de hissetmiyorum. Sanırım Amerika en ciddi ihtimal gibi. Ancak İngilizce konuşulan Avustralya, hatta Yeni Zelanda bile olabilir. Biraz ülke ve akademik şartlara bakmak gerekecek.
MEA: Peki ben yeniden Hollanda'daki yaşantınıza dönmek istiyorum. Bulunduğunuz Rotterdam'da Türkiye'den gelen 60 binden fazla insan var. Bu kesimle bir ilişkiniz var mı? Yoksa hayatınız yalnızca ev ile iş arasında mı geçiyor?
Önce buraya geldiğimde ilk duyduğum bir espriyi söylemeliyim. "Rotterdam'ı gezmeden, Türkiye turu tamamlanmaz" dendi. Geldiğimde ben kendimi hiç de yabancı hissetmedim. Epey Türk var burada, ama çok yakın ilişkilerim olduğu söylenemez.
Karşılaştığımızda aramızda Türkçe konuşulması, sıcak diyaloglar güzel. Ancak çok sık görüştüğüm, bura doğumlu Türk yok maalesef. Bir tek burada yaşayan Ali Keleş ile ilişkilerim oluyor. En azından varlıklarını bilmem güzel bir duygu.
Ali Keleş (AK) : Özel bir sebebi var mı peki? Kültürel bir fark mı hissediyorsun?
Güzel bir soru. Bence burada doğup büyüyen insanların buradaki ortamlarını kurmuş olmasıyla ilgili. Tam tersine Türkiye' yi düşünsek: Benim uzun yıllardır oluşturduğum arkadaş ortamına, dışarıdan birinin girmesi kolay değil. İşin bir bu yanı var. Bir de ilginçtir, okuldaki iş arkadaşlarım içinde, burada doğup büyümüş bir kişi bile yok.
Buradakilerin hepsi Türkiye'de doğup, büyüyüp buraya gelenlerden oluşuyor. Aslında merak da etmeye başladım. Neden bu kadar Türk'ün yaşadığı bir ortamda, neden hiç kimse burada akademik eğitim yapmıyor? Ayrıca kültürel farklılıklar olabileceğini de düşünüyorum. Ama bu çok büyük bir engel değil. Burada benim, diğer uluslardan da arkadaşlarım var. Ve bu kültürel farklılıkları seviyorum.
MEA: Bu üniversitede normal öğrenci olarak okuyan pek çok Türk de var. Bu öğrencilerle hiç karşılaşmıyor musunuz?
Çok nadiren karşılaştığımızı söyleyebilirim. İlginçtir benim olduğum "Innovation" (yenileme) bölümünde, misafir öğretmen ya da asistan olarak mastır derslerine katıldım. Orada hiçbir Türkle karşılaşmadım. Yüz kişilik sınıflardan bahsediyorum. Kimi zaman kafeteryalarda Türkçe konuşanlarla karşılaşıyorum.
MEA: Belki de buradaki ailelerle ilgili. Aileler genelde çocuklarını tıp, dişçilik, eczacılık, hukuk gibi okullara yollamayı tercih ediyorlar...
Bunu anlıyorum. Beni de tıpa yollamak için çok çalıştılar.
MEA: Gerçi çok uzun bir süre olmamış ama Türkiye ile bağlarınız nasıl?
Türkiye ile bağlarım çok güçlü. 11 yıldır ailemden ayrı yaşasam da, sık görüşüyorum ve her yıl en az üç kez Türkiye'ye giderim. Orayı özlüyorum. Ben mobil olarak da çalıştığım için bulunduğum yer kimi zaman önemli olmuyor.
MEA: Peki Türkiye'deki politik gelişmeleri, sporu, kültürel etkinlikleri takip edebiliyor musunuz?
Doğrusu sporu diğerlerinden daha çok takip ediyorum. Politika artık bana yorucu gelmeye başladı. Oradaki olayların değişim hızı, benim beynimin hızından daha fazla olduğundan daha az takip ediyorum. Galatasaraylıyım ve maçlarını izlemeye çalışıyorum.
AK: Peki Hollandalılarla ilişkiler nasıl?
Hollandalıların çalışma anlayışını çok beğeniyorum. Doğrudan ve sonuca odaklılar. Burada insanlar, bir şeyi yapamayacağı zaman "yapamam" diyor. Ancak Türkiye'de, iş dünyasında "yapamam" dememek gerekiyor.
Sosyal anlamda da Hollandalı arkadaşlarım var. İş ve sosyal etkinliklerden dolayı arkadaşlıklarım oluştu. Voleybol takımında oynuyorum ve oradaki arkadaşlarla karşılıklı yemeklere gidip geliyoruz.
Kültürel farklıkları da zenginlik olarak görüyorum. Kendimize de şöyle eleştirim var: Farklılıklardan dolayı, diğer tarafı ötekileştirmemeliyiz. Farklılıkları kabul ederek yaklaşmak önemlidir. Ayrıca ben onların evindeyim.
MEA: Peki burada çok yoğun bir iş yaşantınız mı var?
Çok yoğun değil, dengeli bir hayatım var. Boş zamanlarımda futbol, basketbol ve voleybol oynuyorum. Fotoğrafla ilgileniyorum. Bazen tüm haftasonumu fotoğrafa ayırabiliyorum.
MEA: Hollanda'yı fotoğrafik açısından nasıl buluyorsunuz?
Rotterdam en fotoğrafik şehir değil ama Amsterdam ve bazı köyler fotoğrafik olarak güzel. Model çalışmaları da yapıyorum.
MEA: Türkiye'de, yurt dışında eğiüm yapmak isteyen insanlara önerilebilecek bir ülke mi Hollanda?
Açıkçası ben bunu ikiye ayırıyorum. Akademik ve sosyal boyutları var. Sosyal boyutlarının artı ve eksileri var. Bir ülkede yaşayacaksanız sosyal boyutu tamamen ayıramıyorsunuz. Buraya gelen insanlar Türkiye'nin iklimini mutlaka özleyecek, yemeklerini özleyecek. Ancak burada karşılaşacakları Türk insanları geçiş sürecini kolaylaştıracaktır.
İlginçtir ama akademik açıdan Hollanda pek bilinmiyor. Pek çok insan, şans eseri gelmiş gibi görünüyor. Hollanda, anadili İngilizce olmayan ama İngilizce ile en kolay yaşanabilecek ülkelerden biri. Ben şu ana kadar, İngilizce nedeniyle hiç sıkıntı yaşamadım.
Akademik olarak öğrenciler, üniversitelerin sıralamalarına da baksınlar. Hollanda üniversitelerinin ne kadar üst sıralarda olduklarını görecekler. Örneğin Avrupa'da benim bulunduğum üniversite, ilk üç üniversiteden birisi. Dünya'da da ilk sıralarda yer alıyor.
Doktora konusunda ise sunulan fırsatlar, Amerika'dan bile iyi. Tüm paketten bahsediyorum. Ben doktorayı, bu ülkede olduğu gibi bir iş olarak görüyorum. Ben başka bir yerde para kazanacağıma, burada maaşlı olarak çalışarak kazanıyorum. Yani, çalışan statüsündesiniz.
Örneğin ABD'de doktoraya başlarsınız, iki yıl ders alırsınız, sonra sınav vardır. Sınavda kalırsanız, o iki yıl gider. Doktoraya devam edemezsiniz.
Ayrıca, çalışan statüsünde değilsiniz. Burada yıllık izin günleri nedeniyle, sık seyahat edebiliyorsunuz. Araştırmanız için yapılan seyahat, konferans gibi masraflar karşılanıyor. Bu alanda, Hollanda'nın sağladığı olanakları sağlayan az ülke vardır. (MEA(AK/BA)
* Mehmet Emin Alkanlar ile Ali Keleş'in Rotterdam'da Eindhoven Üniversitesi'nde doktora çalışmasını sürdüren Oğuz Ali Acar ile yaptıkları ''Doktora eğitiminde Hollanda'nın sağladığı olanağa sahip çok az ülke var'' başlıklı söyleşiyi Pandora dergisinin Nisan 2012 tarihli 21. sayısından aldık. Hollanda'da Türkçe yayımlanan derginin genel yayın yönetmenliğini Mehmet Emin Alkanlar yapıyor, Yazı Kurulu da Ali Keleş, İclal Akçay, Erol Samburkan ve Oktay Turgut Morkoç'dan oluyor.