Fotoğraflar: Evrim Kepenek/bianet, Gazeteci Hemra Nida, Roman Diyalog Ağı
*Bugün 8 Nisan Dünya Romanlar Günü. Bu gün, tüm dünyada aslında buruk kutlanıyor.
*Roman toplumunun sorunlarının çözülmesi için somut adımlar atılmıyor.
*Beş milyon Roman var. Hepsi yoksul. Ekonomik krizden önce de Romanlar yoksuldu.
*Bugün, herkes yoksullaştı Romanlar için açlık başladı.
*Roman toplumunun sorunlarının çözülmesi için elle tutulur, gözle görülür somut adımlara ihtiyaç var…
TIKLAYIN- Roman Diyalog Ağından 8 Nisan Dünya Romanlar Günü bildirisi
Bugün Türkiye’deki Romanları hatırlatan kişi bu kez Elmas Arus. Arus, Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı ve Roman Diyalog Ağı Koordinatörü.
Kendisi de Roman olan Arus, “Ben Roman halkının sorunlarının içine doğdum, çözümün bir parçası olmak için mücadele ediyorum” diyor.
Tarihsel bilgilere göre, Romanların yüzlerce yıl önce Avrupa topraklarına gelmeleriyle birlikte ırkçılık ve ayrımcılığın hedefinde olmaya başladılar. Bu durum, II. Dünya Savaşı'nda en üst noktaya ulaştı.
Yüz binlerce Roman Nazilerin ölüm kamplarında öldürüldü. Bu büyük katliamdan bir süre sonra, 8 Nisan 1971’de Londra'da toplanan Birinci Uluslararası Roman Kongresi, bu tarihin Dünya Romanlar Günü olarak kutlanmasına karar verdi.
Bugün de Romanlara yönelik ırkçı ve ayrımcı uygulamalar devam ediyor. Örneğin, Fransa ve İtalya'da Romanlar sınır dışı edilirken, Türkiye'de Romanlar, önyargılar ve nefret söylemleri ile mücadele etmek zorunda bırakılıyor.
Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı ve Roman Diyalog Ağı Koordinatörü Alus, Türkiye’deki Romanların sorunlarının çözülmesi için öncelikle “Görün duyun temas edin” diye sesleniyor ve ekliyor: “Göstermelik uygulamadığınız strateji belgeleri yerine ayrımcılığı yok eden cam tavanlar yaratmayın.”
“Doğduğumdan beri bu mücadelenin içindeyim”
Arus’u dinliyoruz.
Öncelikle sizinle başlayalım… Siz Roman haklarına ilişkin mücadeleye nasıl başladınız?
Doğduğumdan beri bu meselenin içindeyim. Roman bir ailenin çocuğum ben. Belirli bir belirli bir yaştan sonra eğitim olanaklarından faydalanarak toplumsal mücadelenin de bir parçası haline getirmeye çalıştığım bir mesele bu benim için. 2001 ve 2010 arası yaptığım çalışmaların bir sonucu da diyebilirim.
“İlk iş Romanların görünür olmasını sağladık”
Bu çalışmalardan söz eder misiniz?
Türkiye'de dolaşıp farklı bölgelerdeki Romanların hayatını belgesele çektim. Belgeselimizin adı “buçuk”.
Belgeselimizle, Türkiye'deki farklı Roman grupların kamuoyunda, politika yapıcılarda, akademisyenler nezdinde görünür olmasını sağladık. Bu belgeseli çekerken de Roman meselesinin ne kadar can yakıcı olduğunu anladım.
O zaman mikrofonu uzattığımız herkes “Acaba olacak mı? Bizi cumhurbaşkanı duyacak mı? Bizim bu halimizi ortadan kalkacak mı” diye mikrofona cevap veriyorlardı. Mikrofon sonuçta güç, gazetecilik anlamında bir güç.
Sonrasında Sıfır Ayrımcılık Derneği’ni kurduk ve bu sahada karşılaştığımız herkesle iletişimimiz devam etti. Ve iki bin dokuzdan sonra o insanlara dernekleşme ve sivil toplum örgütü oluşturma konusunda bilinçlendirdik ve örgütledik aslında. Şu anda bir ağımız var.
“Görünür olunca hedef oluyorsun”
Romanların sorunlarını anlatır mısınız?
2001 ve 2010 arasında sahada gördüğüm şey görünmez bir toplumdu. Görünmez, yok sayılan ama işte kendi içinde olan, geçimini sağlayan bir şeyi hayatta kalma stratejisi olan bir grup vardı. O dönem daha yeni yeni işte valilikler kaymakamlıklar, göçle ilgili genelgeler çıkarmışlardı.
Yarı göçebe bir toplum vardı. Sonrasında, bu insanlara seçim dışında yani oy kullanma dışında askere gitme dışında bir şekilde temas etmeye başlamışlardı. Sonrasında da daha görünür olmaya başladılar.
Şu anda görünürlüğü olan bir toplum var. Ama bu sefer görünürlüğün artınca hedef oluyorsun.
Diğer bir sorun da toplum olarak görünür olsan da temas yok. Roman toplumu ile kalıcı bir ilişki kurmamıştı diğer toplumlar. Sağlıklı bir ilişki olmuyor. Roman toplumu görünür olduktan sonra kamu kurumları strateji belgesi yazdı. Bu belge ile birlikte seçimden seçime kapıları çalınan değil de zaman zaman kapıları çalınan bir toplum oldu, Roman toplumu.
“Ayrımcılık ve yoksullukla mücadele ediyorlar”
En çarpıcı sorun ne diye sorayım o zaman?
Bugün gelinen noktada görünen ama görünmeyen de bir toplum var. Yoksulluk ve kadınların, kız çocuklarının yoksullaşması en önemli sorunlardan. Bir sürü yoksulluk hikayeleri görüyorum. En can yakıcı sorun ve ayrımcılık ve yoksulluk diye özetleyebilirim.
“Belge uygulanmaya konmadı”
Roman Strateji Belgesi hayata geçti mi sizce?
Roman Strateji Planı yapıldığı zaman sivil toplum örgütleri ciddi katkı verdi. Sivil toplumun bakış açısından daha öte sürdürülebilir bir belgesiyle fakat dolu uygulanmaya koymadılar.
Zaten var olan genelgeleri belge diye karşımıza çıkardılar ve uygulamadılar. Bir kere samimiyet şöyle önemli. Bütçe koymamışsın. Uzun vadeli planlamamışsın. Strateji belgesi şöyle olmuş sanki, “yazdık mı?”, “evet yazdık”, ama detaylı bir planlama yok.
Şimdi uygulamaya çalışıyorlar valilikler aracılığıyla.
“Aç çocuk toplumu rahat bırakmaz”
Bu belgeler yazılırken neye dikkat edilmeli?
Ciddi bir mesele olarak ele alınıp hani bu sorunu sadece o alanın sorunu olarak değil, tüm toplumun sorunu olarak görmek gerekiyor. Roman çocukları aç kaldığı zaman, o çocuklar işe erişemedikleri zaman, o kadınlar istismara uğradığı zaman sen rahat olacak mısın? Ya da seni rahat bırakacak mıyım?
Görünen o ki bugün konuştuğumuz sorunları 10 sene sonra da konuşacağız.
“9 yaşında uyuşturucuya başlayan çocuk var”
Gerçekten on sene sonra değişen bir şey olmayacak mı sizce?
Devlet tarafı ve roman halkı açısından da bir şey sonra değişen birkaç şey olacak belki. Birincisi hakikaten şu pandemide eğitim oranı yüzde ikilere kadar düştü diyoruz. Belki daha en azından bizim sahada gördüğümüz ve işte bizi sahada verilen bilgiler doğrultusunda ama nitelikli eğitimden bahsediyoruz. “Okulu dışarıdan bitiriyorum” düşüncesi yayıldı.
Sayı olarak okumuş görünecek toplum fakat aslında okula gitmemişler. Bugün çocukları eğitime erişemiyor ve yarın genç olacaklar. Mahallelerde madde bağımlılığı var. Yani aileler artık sadece ve sadece şunu söylüyor bize. “Yeter ki işte şeyle emniyetle iş birliği yapalım. Çocuğumuz içeride olsun. İçeride daha güvenli olur” diyor.
Mahallere istismara açık durumda. Güvenlik var gibi görünüyor ama aslında yok güvenlik. Yani izin veriliyor aslında.
Bir kere kaybedilmiş bir nesil var. Bu madde bağımlılığıydı herhalde. Burada kadınlarda madde bağımlılığı yok şu anda. Yani yok denecek kadar az. Ondan sonra eğer kadınlara da yani genç kadınlara da bulaşırsa aslında onun önünü kesemeyeceğiz. Şu anda uyuşturucuya başlama yaşı 9 oğlan çocuklarda. Kız çocuklarında yok. Yani belki iki üç vaka gördünüz şu ana kadar.
“11 belediye Romanlar için çalışıyor”
Peki belediyelerin hem İstanbul özelinde hem Türkiye genelinde Roman halkının sorunlarını çözme açısından adımları var mı?
En azından muhalefet belediyeleri çok işin farkındalar gibi çalışmalar yapıyorlar. İktidar da valilik aracılığıyla ve kaymakamlıklar aracılığıyla Romanlarla ilgili temaslarını sürdürüyorlar.
Dediğim gibi gerçekçi politikalar günübirlik politikalar ya da seçime odaklı politikalar olduğu sürece bundan da çok bir anlamı yok ama en azından benim çalıştığımı bildiğim bizzat 11 tane belediye var. Bu 11 belediye gerçekten hani Romanlara temas etmeye çalışıyor. Yani pilot çalışmalar çıkarmaya çalışıyor. Bu işte kamu kurumlarına düşen görevler. Bir de toplumun kendisine düşen görevler.
Burada yine ayrımcılık karşımıza çıkıyor. Artvin’de Romanlar okumuş birçoğu öğretmen fakat işlerine yükselemiyorlar. Çünkü ayrımcılıkla cam tavanla karşılaşıyorlar.
Sivil toplum Romanlara ilişkin yeteri düzeyde çalışıyor mu sizce?
Dediğim gibi topluma düşen görev de tam burada yani o birlikte yaşama kültürünü geliştirmemiz gerekiyor.
Sorunlar ortaya çıktığı zaman bir sivil toplum örgütü yok mesela bu sorunları gündemine alan.
Bugün Türkiye’nin her yerinde yoksulluk sorunu var ama bu sorun Romanlar için yeni değil. Romanlar dün de yoksuldu. Bugün pandemi ile birlikte yoksul olan kesimler bu sorunları biraz azalınca bu sorunu unutacaklar ama Romanlar yine o yoksul yaşantılarına devam edecek. Beş milyon Roman var diyorsun. Hepsi yoksul. Yüzde doksan dokuzu yoksuldu. Herkes yoksullaştı Romanlar için açlık başladı.
“Sigortalı çalışan yok Roman evlerinde”
Romanların sorunlarının çözümü için bir yol haritanız var mı?
İlk nereden başlardım biliyor musun? Görmekten başlardım. Görürdüm. Sorunun boyutunu, büyüklüğünü öğrenirdim. Sorunun büyüklüğünü kimse bilmiyor. Yani görmüyor.
Sadece sosyal yardımlar ya da gıda desteğiyle bu sorunun büyüklüğünü ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Mahallelerdeki uyuşturucu sorununu çözerdim. Güvenlik önlemleri sağlardım.
Diğer taraftan güvenlik önlemlerinin daha sonrası mahalle bazı odaklı toplum merkezleri kurardım. Anne babayı kurtaramayacaksın fakat çocukları kurtarabileceğin bir toplum merkezi kurardım.
Sigortalı çalışan yok roman evlerinde. Bu sorunu çözerdim. İş olanağının sağlanması ve bunun kayıt dışı ekonomiden kayıt içi ekonomiye dönüştürülebilecek bir güvenceyle yapardım.
En basiti hala biz ilkokulda okutulan kitaplarda, eğitim materyallerinin içinde ne kadar ayrımcılık kelimesinin olduğunu bilmiyoruz. Bir kitap üzerinde biz çalıştık ve onu 100 Temel Eserden çıkarttırdık. Kitabın adı “Yonca Kız”.
Özellikle devletin bu kurumlarının içindeki o ayrımcılığı ortadan kaldırmak gerekiyor.
Yasalar, mevzuatın tekrarı gözden geçirilmesi, koruyucu tedbirlerin alınması. Çok çok önemli.
Bugün sekiz Nisan okurlara, sivil topluma yetkili mercilere bir şey söylemek ister misiniz?
8 Nisan Dünya Romanlar Günü tüm dünyada aslında buruk bir olarak kutlanıyor. Toplumun sorunlarının çözülmesi için somut adımların atılması gerekiyor. Elle tutulur, gözle görülür somut adımlar…Sivil toplum olarak somut adımların atılmasını talep ediyoruz. Görmeliler. Görün, duyun, uygulayın.
(EMK)