"Kızımla torunum dükkanın içerisinde yanıyordu. Tabanlarım sıcaktan yana yana etrafta koşturuyordum. O sırada bombanın etkisiyle su deposu patladı. Su akıyordu eğildim, eteğime su toplayıp ateşi söndürmek istedim. Eteğim su toplamadı. Etrafa baktım. Torunumun kopan kolunu buldum. Elleri kınalı kınalıydı. Bileziği vardı. Birisi gelip elimden alıp, bir kağıt torbaya koydu. Tekrar dolaşıp torbanın içinden onu çaldım. Oturdum duvarın dibinde elini tuttum. O sırada oğlum geldi. Sokakta çöp kutularını boşaltıp, içine su doldurup ateşe dökün dedim. Ambulans yoktu. İtfaiye yoktu. Yer gök oldu toz, duman, mahşer yeri öyle değildir, kıyamet koptu."
Reyhanlı katliamında elleri havadaki fotoğrafıyla tanıdığımız 73 yaşındaki Döne Kuvvet’le konuşuyorum. Patlamada kızı Nadire Kuvvet ve iki yaşındaki torunu Fatma Nur Erboz'u kaybetmişti.
"Bomba nedir bilmezdik"
Kalbinize dokunan fotoğraflar olur ya, hiç unutamazsınız. Reyhanlı katliamında elleri gökyüzüne açılmış isyan eden Döne Teyze'nin fotoğrafı benim için böyleydi. Katliam yaşandığında Londra’daydım. Fotoğrafa dakikalarca bakakalmıştım.
Onun geçtiğimiz yıl 11 Mayıs'ta yaşanan Reyhanlı Katliamı’ndaki haykırışı, devletin yokluğunu en iyi anlatan fotoğraflardan birisi oldu.
Katliamın birinci yıldönümünde anma törenlerine katılmak için Reyhanlı’daydım. Acı tesadüf yıldönüm bu yıl anneler gününe denk geldi. Elimizde çiçeklerle Döne teyzeyi ziyarete gittik. Gözyaşlarının ve dualarının arasına karışan sözlerini dinledim.
Reyhanlı'da çok tedirgin olduğunu söyledi tekrar tekrar. Son bir yılı hastanede geçmiş. On ünite kan verilmiş, hepatite yakalanmış. Heyecan ve üzüntüye gelemiyor.
11 Mayıs 2013’ten sonra hayatlarında nelerin değiştiğini şöyle anlatıyor:
“Bizler 11 Mayıs’tan önce bomba nedir bilmezdik. Ne zaman bomba başımıza geldi, işte o zaman bomba nedir anladık.
“Eskiden memleketimizde eylem de yürüyüşümüz de yoktu. Netice olarak 11 Mayıs olayı olmadan önce biz ülkemizden memnunduk. Yoksulluk vardı ama yine iyiydi. Tabii insanlarımızın hepsi aynı seviyede olmak zorunda değil. Yoksulu da zengini de olacak.”
Sonra yine patlama anı geliyor aklına:
“Bizlerin cenazeleri bile bulunmadı. Kiminin kolu bir yerde başı bir yerde bulundu. Benim iki yaşındaki torunum hiç bulunmadı. Torunumun bir tek eli vardı. Sadece iki yaşındaydı.”
Duruyor ve gözünü dikip soruyor: “ Türkiye’de iki yaşında şehit olan var mı?”
Biraz düşünüyor, sonra devam ediyor: “Birisi bana bunu söylesin. Kiminin ölüsü kiminin ayağı nerde hiç belli değildi.”
Döne Teyze patlamadan önce Reyhanlı’da bomba atılacağını duyduklarını söylüyor: “Beş ay evvel bize bomba atılabilir demişlerdi.”
Bugün nasıl hissediyor peki, neler yapılmış, nelerden dertli, iyi bir şeyler olmuş mu hiç? Yanıtı uzun uzadıya anlatmasına gerek bırakmıyor:
“Belediyenin orda bomba patlayan yerlere çiçek ekeceklerdi ama banklar koydular. Şimdi biz gidip orda oturmayız, içimizden gelmez. Kim oturdu? Suriyeliler gelip oturup sohbet ediyor, çekirdek kırıyor. Bir eğlence yeri gibi onlar için.”
Bu sırada iki yaşında hayatını kaybeden Fatma Nur Erboz'un annesi Hatice Kübra söze giriyor: "Orayı gördükçe Suriyelilerden nefret ediyorum. Bizim cehennemimiz olan yerde onlar eğleniyorlar".
Hatice röportaj esnasında bizimle aynı odada, sessiz sessiz ağlıyordu. Döne Teyze'nin hayatta kalan altı çocuğundan birisi.
"Herkes kaçtı, Suriyeli bir adam girdi ateşe"
Döne Teyze devam ediyor konuşmaya, dilinde düşmanlık yok. Nasıl olsun aynı toprağın insanları:
“Hem pahalılık hem huzursuzluk geldi. Suriyeliler için de zor. Onlar da evini bırakıp gelmek zorunda kaldı.
“Suriye'ye gitmek ile bakkala gitmek aynı oldu. Elli yerde geçitler var. Önlem alınmalı. İlla beni Suriyeli vurdu da diyemem. Benim kızım yanınca Suriyeli gelip ‘mama’ deyip yardım etmek istedi. Dilimi anlamadı. Döşlerime vurdum beni anladı soyunup ateşe girmeyi denedi. O zamana kadar çok bağırdım. Sağ olanlar kaçtı, kimse yoktu o Suriyeli adam girdi ateşe. Tekrar dönüp yanıma geldi.
“Ardından damadım yanıma geldi. İtfaiye ambulans yoktu. Beş dakika sonra merkezde ikinci patlama oldu. Ne yapacağımızı şaşırdık. Canı olanlar tarlaya, Antakya'ya kaçtı.
“Reyhanlı merkezdeki ikinci patlama olunca ambulanslar oraya takılıp kaldı. İlk patlamanın olduğu belediyenin oraya ambulans yangın durduktan sonra geldi. Baktılar torunumun eli hala elimdeydi. Alıp ambulansa attılar. Orda oturduk leğenlere torbalara ölülerin parçalarını koydular. Herkes kaçtı. Bir tek kendi ailemden 5-6 kişi etraftaydı.
“Gece gündüz bu patlamayı düşünüyorum. Yer gök kaynadı. Suçumuz neydi savaşa gitmedik. 53 kişi mındar gitti.
“Patlamada çocuklarını yakınlarını kaybeden diğer aileleri hiç görmüyorum tanımıyorum. Bizi kaymakam bir hafta önce topladı. Diğer aileleri ilk kez gördüm. Kafamız yerinde değildi tanışsak bile unutmuşuz.
“Yapanların vicdanına kalmış bir şey. Biz bu katliamı unutmayız. Şimdi balon patlasa herkes paniğe kapılıyor. Takdiri mukadderat, ne diyelim.”
Kızı Hatice Kübra gücünü toplayarak konuşmaya başlıyor: "Reyhanlı'da sokakta istediğimiz gibi dolaşamıyoruz. Suriyeliler de burada olsun ama kamplarda kalsınlar. Bize sataşıyorlar."
Döne Teyze Suriyeli toplumla yerleşik halk arasında huzursuzluklar olduğunu yineliyor. "Balayına çıkmış gibiler Suriyeliler. Hiç savaştan gelmiş gibi değiller" diye ekliyor.
"Heyirdir, bomba mı atacaksın"
Ben de oradan çıkıp patlamanın olduğu meydana ulaştığımda bu toprakların uzun bir süre huzur bulamayacağı korkusuna kapılıyorum.
Alanda dolaşırken, 11 Mayıs anıtının fotoğrafını çekmek için duruyorum. “Heyirdir enşallah, ölçü mü alıyorsun, bomba mı atıcan. Neyi çekiyorsun?" diye bana müdahale ediyor bir vatandaş. Kendimi tanıtıyorum, tanışıyoruz, sakinleşiyor. Patlama olduğunda üç çocuğuyla zor kurtulmuş. Tedirginliği tam geçmiş değil.
2013 yılında patlamadan önce geldiğim Reyhanlı’yı anımsıyorum. Burada konuştuğum insanlarda evlerinden kaçmak zorunda olan Suriyelilere karşı anlayış ve acıma duygusu hakimdi; bir yıl geçti bugün konuştuğum insanlar çok gergin, tedirgin... (FG/HK)