Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Reyda Ergün’ün Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 36. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davada esas hakkındaki mütalaaya ilişkin beyanını yayınlıyoruz.
19 Haziran 2018 tarihinde ilk defa huzurunuzda ifade vermiştim. Bugün karşısında savunma yapmam beklenen esas hakkındaki mütalaa da aynı tarihli. Mütalaa hazırdı. Ben yazılı olarak on üç sayfa tutan bir beyanda bulundum.
Hukukçuyum. Bu beyanda birçok hukuki tartışma yaptım. Benden sonra söz alan avukatım da öyle.
Sonrasında, huzurunuzda, duruşmadan önce hazırlanmış olan bir mütalaa, duruşma tutanağına geçirildi. Avukatımın önündeki ekrandan izledim.
Haliyle mütalaa metninde benim ya da avukatımın beyanlarına hiçbir gönderme yok. Salt mütalaa metnine bakıldığında bizim bu beyanlarda hiç bulunmamış olduğumuz sanılabilir. Sanılabilir gerçekten. Hiç konuşmamışız ya da konuşmuşuz da sesimiz çıkmamış, sanılabilir. Ama sesimiz çıkmış da Sayın duruşma savcısına ulaşmamış diye düşünmez hiç kimse.
Bir ceza yargılaması yapılıyor. Nasıl ulaşmaz? İçinde bulunduğumuz binanın adında adalet sözcüğü geçmiyor mu? Böyle bir yargılamanın en temel ilkesi adil yargılanma değil midir?
Tüm dosya kapsamı gözetildiğinde, diyor esas hakkındaki mütalaa, sanığın terör örgütünün, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek şekilde propagandasını yaptığı kanaatine varılmıştır.
Benim ve avukatımın beyanları, tevsii tahkikat başta olmak üzere reddedilen taleplerimiz, dosyaya sunduğumuz raporlar, görüşler, ulusal ve uluslararası mahkeme kararları dışında, dosyada ne var? Bir bildiri ve bir iddianame. İddianamede ne var? Sayın iddianame savcısının bildiri metnine ilişkin kişisel ve politik kanaatleri.
Dolayısıyla esas hakkındaki mütalaa da bu kanaatlerin tekrarından, özetinden ibaret. Bildiriye ve iddianameye ilişkin uzun ve ayrıntılı bir beyanda bulunmuştum. Tekrar etmeyeceğim. Ama şunu tekrar etmek istiyorum: Esas hakkındaki mütalaada beyanıma bir tane atıf yok. Olamazdı da.
Hazırdı. İfademden önce yazılmıştı.
Tüm dosya kapsamı gözetildiğinde... Bir bildiri, bir iddianame... İki metin... Toplumun tümünü ilgilendiren bir soruna ilişkin iyi ayrı görüş...
Biri ceza tehdidi altında, diğeri hepimiz adına egemenlikten doğan yetkileri kullanan bir makamın, başına iddianame yazmış olmasının güvencesi altında...
Kalan her şey; beyanlarımız, savunmalarımız, taleplerimiz, yok hükmündeler. Yüksek sesle konuşmuştuk, ne ki sesimiz Sayın duruşma savcısına ulaşmamış.
Bir yıldan uzun süredir bu salonlarda bazı sözcükler o kadar sık yankılandı ki: Hukuk, adalet, demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü ve barış... En çok da barış.
Çeşitli heyetler önünde hükme çıkmış dosyalardaki kararlara bakıldığında da, bu sözcükler bu salonlarda hiç ağza alınmamış sanılabilir.
Haftanın neredeyse her günü bu salonlarda yüzlerce akademisyen, bir araya getirilse binlerce sayfa tutacak sözlerini hiç etmemişler, sanılabilir. Hiç etmemişiz gibi çünkü. Etmesek de olurmuş gibi.
Etmesek olmazdı. Ben o bildiriye imza atmasam olmazdı. Başka hiç kimseye değil, kendi aklıma, yüreğime, vicdanıma anlatamazdım aksini. Gerisi özgür politik tartışmaların konusudur. Bir ceza yargılamasının değil. Eylemim ifade özgürlüğünün güvencesi altındadır çünkü.
Daha önce bunu huzurunuzda yazılı olarak on üç sayfa tutan bir beyanla anlatmaya çalıştım. Ama birkaç cümleyle de anlatılabilir aslında.
Yine de bu salonlarda biz bu sözleri etmesek olmazdı. Etmeliyiz, ediyoruz. Yok hükmünde kabul edildikleri her seferinde, daha yüksek sesle, söz uçmasın, etkisini bugün doğuramasa bile tarihe kalsın diye.
İnsanız, küçücüğüz, sonluyuz. Ama her birimizin sesi, önemli, biricik. Tarihe bıraktıklarımız, geleceğe bıraktıklarımız... Susmuyoruz. Gelecek tek sesli kurulmasın diye. Barış talebi demokrasi talebidir çünkü. Sorumluluğumuzdur.
Ben bir hukukçu, akademisyen ve bu ülkenin bir vatandaşı olarak ama en çok da bir insan olarak bu sorumluluğu üstleniyorum. Yargıdan talebim de ifade özgürlüğünü olabilecek en geniş biçimde koruma görevini yerine getirmesidir.
Acı olan şu ki, bugüne kadarki yargılama süreçleri, bu talebin karşılık bulacağına ilişkin bir umuda kapılmamı engelliyor. Yine de, huzurunuzda, bir kez daha, yürürlükteki hukukun gereğinin yapılmasını, hakkımda beraat kararı verilmesini talep ediyorum. (RE/TP)