Çocuklar (Latince kökeni, infant, "bilmeyen" anlamındadır) bu tür resmi, askeri törenlerin doğal olmadıklarını sezer. Çünkü benzeri ritüeller doğada yoktur: Kurdun kuşun, ağaçların dalların, güneşin ayın böylesine resmi ve askeri tören düzenlediği ya da böyle bir faaliyete katıldığı görülmemiştir. Ne sokaktaki ne de evdeki kedi-köpek, akvaryumdaki balık, kafesteki bülbül ya da papağan resmi-askeri bir fiiliyatta ya da edimde bulunmamıştır, bulunmaz, bulunmayacaktır. Çünkü resmi-askeri törenler insan icadıdır, özellikle de iktidardaki insanın icadıdır. Resmi-askeri tören, iktidarı sürdürmenin, iman tazelemenin, dosta-düşmana güç göstermenin aracıdır. Hele günümüzün medya çağında, baştan aşağıya bir halkla ilişkiler-propaganda etkinliğidir. Rasyonalitesi, hedef kitlesi, taktik ve stratejileri ile ses ve görüntüleri, sözcükleri, müziği her şeyi önceden ince ince hesaplanır ve sahneye konur.
Pazar gecesi NTV'de spor programını izlerken önce alttan bant geçti, Ecevit'in vefatını duyurdu, ardından özel programlar başladı da, girizgahtaki tören prelüdünü tasarladı yazı belleğim: Resmi-askeri törenler artık salonlarda meydanlarda değil bilinç ve vicdanlarımıza çok daha komşu medyada yapılıyor. Bu yapay, gösteri bize yaklaştırılarak doğal hale getirilmeye çalışılıyor.
Son dakika... az sonra
Önce pazar gecesine ilişkin medya hakkında birkaç not:
Kanal 7'nin Mahmut Tuncer Show'a devam etmesi belki siyaseten ya da ideolojik olarak anlaşılır bir tutum olabilir ama haber değerlendirmesi açısından kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Keza Kanal D ile Show TV'nin de altyazı bandı bile koymadan, akıtmadan eğlence programlarına devam etmesi, Ecevit'e saygısızlıkla açıklanamaz herhalde ama, çarpık da olsa bizdeki yerli kapitalizmin 'Gösteri devam etmeli' ilkesine sadakat açısından düşündürücü. Ecevit'in ölümü reyting getirmez ki! Reklam da alamıyorsun üstelik...
Bir ara BBC World alt yazı geçti: "1974'te Kıbrıs'ın istilasını emreden Türk Başbakanı öldü." Demek ki dış dünyada Ecevit deyince ilk akla gelen bu. Algılama mı farklı yoksa gerçek mi?
NTV galiba teknik olarak en iyi yayını yaptı. Hem spor programını erken kesti, ayrıca belli ki hazırlıklıydılar, zengin bir özel programı devreye soktular. Keza TRT de başarılıydı bu açıdan. Habertürk'te de Basın Kulubü, "namus" cinayetleri meselesini işlerken, esnek davranıp hemen "Ecevit Özel" programına dönüştü.
Badem göz imalatı
Resmi-askeri tören (belki de ritüel anlayışı demek gerek) yaklaşımı, medyanın yapısal iktidar yanlılığı ve bizdeki cumhursuz Cumhuriyetin eleştirme-sorgulama kültürü eksikliği, ayrıca da Müslümanlıktaki "Ölünün arkasından konuşulmaz" geleneği gece boyunca (Saat 02:00 idi ekranın başından kalktığımda) tek yanlı bir Ecevit portresi çizdi ekranlarda. Mehmet Ağar'dan MHP yetkililerine, özel Ecevit muhabiri Fikret Bila'dan eski bakanlara kadar herkes birer Ecevit güzellemesi uzmanı oluverdi hemen. Övgüde ifrat! Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir toplumun, yüce ve milli bir liderini son yolculuğuna uğurladı herkes. İki buçuk-üç saat boyunca bir Allah'ın kulu da çıkıp hafif de olsa Ecevit'in bir olumsuz yanına, dolaylı da olsa göndermede bulunmadı. Oysa ki medyatik şahsiyetler geçidine katılanların bir kısmı Ecevit'e muhalefet lideri ya da Başbakan iken çok ağır saldırılarda bulunmuşlardı. Unutuldu mu birden bire tüm bu eleştiriler, suçlamalar... Mesele, siyasi polemik yapmak değil ama az da olsa gerçeği hatırlamaya çalışmak.
Medya bellek siler
70'lerin başında memleketi 70 sente muhtaç eden Karaoğlan değil miydi?
Yağ, sigara, ekmek kuyrukları kimin zamanında uzadı gitti? Türkiye ekonomisinin son 30 yıldaki ilk büyük krizi, Kıbrıs çıkarmasından sonra başlamıştı değil mi? Üstelik petrol krizini nispeten hafif atlattıktan hemen sonra.
27 Mayıs'ı alkışlayıp, iktidarı kaybedince 12 Mart ve 12 Eylül'de askeri darbelere muhalefet etmek çok mu tutarlı bir tutumdu sanki? 28 Şubat'ı alkışlayanlar arasında Ecevit en önde idi. Hele 90'lardan sonra laikliği korumak adına tamamen ordunun safına geçen bir politika ne kadar halkçı olabilirdi ki?
Türkiye'nin dört temel meselesi yani Kürt, Ermeni, "Siyasal İslam" ve ordu konularında, Bülent Ecevit, resmi ideolojinin bir milim dışına çıkıp yeni, orijinal, gerçekten halkçı, vazgeçtim solculuktan, hakiki sosyal-demokrat bir tez bile getirmedi ki!
70'lerde dağlara taşlara Karaoğlan yazıldığı günlerde, bir tek İsmail Beşikçi çıkıp "Ecevit faşizan bir Türk milliyetçisidir" dediği zaman herkes bıyık altından sırıtmıştı. Ecevit, Beşikçi'yi doğrularcasına, "Halklar yoktur" dediği zaman biraz düşündü bazıları. Kürt taraftarları Ecevit'e "Eco" dedikleri için sinirlenmişti Bülent Bey, bu ismi reddetti. Oysa ki bu isim ona Robert College döneminde takılmıştı. Çok sonraları etnik olarak Kürt kökeni çıktı ortaya, ki bence çok da önemli bir şey değil bu...
Şair iktidar olursa
Muhabir olarak birkaç kez Ecevit'le nispeten uzun seçim kampanyalarına katıldığımı hatırlıyorum. Biri 1983 olmalı, bir Doğu turuydu. Yasaklı siyasilerin itibarlarının iade kampanyası. Ecevit'in portakal sandığı üzerine çıkıp 15-20 kişilik kalabalıklara hitap ettiği günler. Hırslı, iddialı, inançlı bir lider. Galiba biraz da yapaylığa kaçan aşırı nezaket ve Rahşan hanım ile kediler dışındaki tüm canlı varlıklara olağanüstü bir şekilde uzak, mesafeli hatta soğuk duruşu kalmış aklımda. Aslında insan olarak hele şair, sanat-kültür adamı olarak benim çok daha olumlu yaklaştığım bir şahsiyet. Ece Ayhan'a gösterdiği yakınlık ve yaptığı yardımlar en etkileyici tutumu. 17. yüzyıl Fransızcasını öğrenmek için (O da sadece sevdiği bazı şairleri anadilde okumak için) gösterdiği fevkalade çaba çok anlamlı. Keşke sadece şair ya da Tagore çevirmeni, T.S.Elliot eleştirmeni olarak yaşasaydı...
Olumlu hanesinde İnönü kabinelerindeki Çalışma Bakanlığı anımsatılıyor hep. Toplu sözleşme ve grev hakkının neredeyse ilk resmi savunucusu ve uygulayıcısı. Esas mesleği olan gazeteciliğin, bugünkü sendikal manzarasına baktığımızda, 60'lardaki çabalarının derinlikten, kalıcılıktan, sürdürebilirlikten ne kadar yoksun olduğunu anlıyoruz bugün. 80 öncesi TÜSİAD'ın vetosunu yiyen lider, 90'larda acaba neden TÜSİAD'ın desteğini aldı diye soran var mı?
Halk mı, devlet mi?
Siyasi partiler tarihine "En fazla yönetici harcayan Parti Başkanı" olarak geçti, değil mi? Hele Rahşan Ecevit'in bir parti komiseri gibi tüm yönetici ve üyeler hakkında dosya tuttuğunu bilmeyen herhalde yoktur. Parti içi demokrasiden çok aşiretvari siyasi partinin mimarı ve uygulayıcısı oldu Ecevitler.
Türkiye siyasi tarihinde yüzde 42'lik oy oranıyla sol adına zafer kazanmış bir lider. Sol için değil, sol adına ama... "Kontrgerilla vardır" deyip altını dolduramadığı için, gereğini yapamadığı için Susurluk'un önünü kesemeyen bir Başbakan. Unutmayalım Mehmet Ağar'ı da aklayan bir liderdir Ecevit. Çünkü halktan çok ve halktan önce devleti düşünen bir lider.
Ecevit'in ölümü, pazar akşamından itibaren egemen medyada, resmi-askeri ritüele uygun olarak devletin, resmi ideolojinin, iktidarın kutsandığı, yüceltildiği bir anma olarak başladı. Hakikaten başımız sağ olsun! (RD/TK)