*Fotoğraflar, Halil Ege Doğramacı'nın Instagram hesabından alındı.
Boğaziçi Üniversitesi'nin atanmış rektörü Prof. Dr. Melih Bulu'nun icraatine yönelik protestolar sürerken rektörlük binasının da bulunduğu Güney Kampüs'ün "renklerine" çeşitli saldırılar düzenleniyor.
Bunlardan ilki, LGBTİ+ toplumunu temsil eden gökkuşağı bayrağı taşımanın fiilen yasaklanmasıydı. Geçen hafta içinde de kampüsteki bazı merdivenlerin renkleri kazındı, yüzeye başka bir boya sürüldü. Bu "grileştirmeyi" kimin yaptığı henüz belli değil.
Ancak gece yarısı merdivenleri renksizleştiren boya ile bir resme vurulan fırça darbeleri aynı renk.
O resmi üç yıl önce kampüse yerleştiren Boğaziçi mezunu sanatçı Halil Ege Doğramacı ile resmini ve Boğaziçi'nin, çoğulcu kampüs yaşamını koruma mücadelesini konuştuk.
Resmini "bir gece yarısı" kampüse girip geri alan Doğramacı, eserini satışa çıkardığını duyurdu ve "Resme verilecek paranın tamamı, bunun üstünü karalayan ve buna sevinen insanların düşman oldukları bireylerle dayanışma için kullanılacak" dedi.
Üç yıldır oradaydı
Olayı anlatmanızla başlayalım. Resminize ne oldu?
Okuduğum süre boyunca gerilla şekilde resimler ve heykeller yerleştiriyordum kampüse. Eserleri kamusal alanı işgal etmeyecek ve kendi başına estetik değer oluşturabilecek yerlere koyuyordum.
Bu resim, en başta astıklarımdan biriydi. 2018'in Ağustos'unda asmışız. Onun orada durması hiç kimseyi rahatsız etmemişti bugüne kadar, başına da bir şey gelmemişti aslında. Dün bir arkadaşım fotoğraf atıp "Üstü boyanmış" dedi. Gece merdivenlerle birlikte boyanırken resmin üzerine de iki fırça darbesi vurulmuş.
Ben zaten öyle bir şey olabileceğini tahmin ettiğim için ya da hava şartlarından etkileneceğini düşündüğüm için koruyucu bir cam kafesin içine hapsetmiştim.
Çok çok beklenmedik bir şey değildi benim için. Yok yere insanları tutuklayan, bir sürü şeye zarar veren bir zihnin esere zarar vermesi beni çok şaşırtmadı, çok da üzmedi açıkçası. Alıştığımız bir zihniyet.
"Sadece gülümsüyorum"
Bu olanların, merdivenlerin renklerinin kapatılmasıyla ve gökkuşağı bayrağının kampüs içinde fiilen yasaklanmasıyla ilişkisi ne sizce?
LGBTİ+ hareketi, hegemonyanın üzerinde oynayabileceği ve manipülasyon yaratabileceği bir şey. Çünkü genel olarak Türkiye'de LGBTİ+ hareketine karşı bir önyargı var. Daha önce de Boğaziçi sergisinde dini değerler üzerinden çok güzel oynandı bununla. Bu, orta akıllı veya düşük zekalı bir siyasetin oyunlara alet edebileceği bir şey.
Ben böyle şeylere seviniyorum aslında. Sadece ufak bir gülümsüyorum. Çünkü aptalca geliyor bana bu. Fiziksel savaşın -LGBTi+'lara, kadınlara, hayvanlara, belirli kesimlere karşı verilen bu savaşın-; hedef saptırma ve bir oyalama politikası olduğunu düşünüyorum ben.
Romantik bir şekilde ifade edecek olursam da, bir şeyin son çırpınışları olarak algılıyorum. O yüzden benim için çok mutsuz ve umutsuz bir yere değinmiyor bu saldırılar. Bana yapılan ya da resme yapılan şeylerin hepsi bir kenara. Bunu umutlu bir zamanın başlangıcı olarak görüyorum.
Vazgeçme seçeneği ve varoluş
Protestolara katılmaktan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
Vazgeçmek bu durumda bir seçenek değil. Çünkü verilen kavga aslında içine tercihle girilen bir kavga değil. Bu kavga aslında varoluşumuzla başlayan bir şey. Biz bu kavgadan ancak varlığımızı, kendimizi yok ederek çekilebiliriz.
Çünkü burada düşman edinilen şey; bizim yönelimlerimiz, ahlâkımız, değerlerimiz, inançlarımız ya da inançsızlıklarımız, bizim sanat algımız, bizim aşkımız, bizim siyasetimiz, bizim yaşamımız... Yani vazgeçmek için bizi biz yapan şeylerden vazgeçmemiz lazım. Ve ben böyle bir olasılık görmüyorum.
Gözaltılar, tutuklamalar, işkenceler oluyor ve her türlü baskı kuruluyor. Ama bunların karşısında yapabileceğimiz bir şey yok. Bunları görmemek için bizim artık var olmamamız lazım. Var olduğumuz sürece vazgeçmemiz sanırım mümkün değil.
Tabii ki bu direniş şekil değiştirebilir. Belki 200. gününde farklı bir şekilde direneceğiz. Direnmek artık, Türkiye'de yaşam biçimi halini aldı ve nefes almak gibi bir şey oldu.
Eser hakkında
Bundan sonrası
| |
(DŞ)