Türkiye'de Çağdaş Sanata Çok Renkli Bir Bakış başlıklı yuvarlak masa söyleşisi yarın (14 Aralık Perşembe) İstanbul Resim Heykel Müzesi'nde takip edilebilir.
Saat 14.00'teki seminere konuşmacı olarak Şafak Şule Kemancı, Ozan Ünlükoç, Sibel Yardımcı, Asena Günal, Elif Dastarlı ve Osman Erden katılacak.
Sanat Tarihi bölümünün düzenlediği etkinlik, İRSM Halil Dikmen konferans Salonu'nda.
15 Aralık Cuma günü ise "Cumhuriyet'in Mimarlığından Akademili Portreler VII: Muammer Onat" başlıklı seminer saat 14.00'te başlayacak. Mimarlık bölümünün düzenlediği etkinlik, İRSM Halil Dikmen konferans Salonu'nda.(AÖ)
Anadolu Rock müziğinin sembollerinden; şarkıcı, besteci ve söz yazarı Barış Manço, vefatının 26. yıl dönümünde Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği bir etkinlikle anılacak.
“Barış Manço’yu Sevgiyle Anıyoruz” anma programı 1 Şubat Cumartesi akşamı saat 20:00’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Programda Ahmet Baran Orkestrası ve Samsun Bilim ve Sanat Merkezi Çocuk Korosu, Barış Manço şarkılarını seslendirecek.
Kadıköy Belediyesi’nin Manço ailesi ile birlikte ve Halkbank’ın desteğiyle müze haline getirdiği Barış Manço’nun Moda’daki evi de, anma programı kapsamında 31 Ocak günü saat 24:00’a kadar ziyaretçilere açık olacak.
Manço’nun eşyalarının olduğu ev ücretsiz olarak gezilebilecek.
Hakkında
Türkiye rock müziğinin öncülerinden biri olarak kabul edilen, şarkıcı, besteci, söz yazarı, televizyon programcısı ve kültürel ikon. Anadolu Rock müziğinin gelişiminde önemli bir rol oynayan Manço, geleneksel Anadolu müziği motiflerini rock müziğiyle birleştirerek özgün bir tarz oluşturdu.
1960’lı yıllarda müzik kariyerine başlayan sanatçı, Kurtalan Ekspres grubuyla birlikte birçok unutulmaz esere imza attı. "Gülpembe," "Dönence," "Sarı Çizmeli Mehmet Ağa," "Dağlar Dağlar" ve "Halhal" gibi şarkıları, nesiller boyunca popülerliğini korudu.
Türkiye'de televizyon programcılığı alanında da iz bırakan Manço, "7'den 77'ye" adlı programıyla çocuklara ve gençlere eğitici ve kültürel içerikler sunarak geniş bir hayran kitlesine ulaştı. Kendine özgü tarzı ve sahne kostümleriyle de kalıcı bir iz bırakan sanatçı, 1 Şubat 1999 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
Marianne Faithfull'un asıl önemi, susturulmayı veya eksiltilmeyi reddindeydi. Müziğini ve yaşamını toplumsal normlara meydan okumaya, sessizlerin sesi olmaya ve insanlık durumunun karmaşıklıklarını keşfe adamıştı. Masumiyetten deneyime, umutsuzluktan kefaret ödemeye uzanan yolculuğu, sanatın dönüştürücü gücünün somutlanışıdır.
1960'larda Londra’da biçimlenen yeni müzik kültürünün dünya çapındaki ikonlarından Britanyalı müzisyen ve oyuncu Marianne Faithfull, perşembe akşamı 78 yaşında öldü.
Telif haklarını yöneten kuruluş "Şarkıcı, söz yazarı ve aktris Marianne Faithfull'un ölümünü derin bir üzüntüyle duyuruyoruz" dedi. "Marianne bugün Londra'da, ailesinin sevgi dolu kucağında huzur içinde aramızdan ayrıldı. Çok özleyeceğiz."
Müzik yaşantısına birlikte adım attığı ve bir dönem sevgili olduğu The Rolling Stones grubunun solisti Mick Jagger, "Marianne Faithfull'un ölümünü duyduğumda çok üzüldüm. Uzun zamandır hayatımın büyük bir parçasıydı. Harika bir arkadaştı, güzel bir şarkıcıydı ve harika bir oyuncuydu. Her zaman hatırlanacak." dedi. Rolling Stones’dan Keith Richards,ve Ronnie Wood’da Faithfull'un ölümünden duydukları derin üzüntüyü dile getirdiler.
Faithfull önceki yıllarda ağır sağlık sorunlarıyla karşılaşmış, bulimia, meme kanseri ve amfizem dahil pek çok hastalık atlatmış, 2020’deki pandemide Covid-19'a yakalanıp 22 gün hastanede yatmıştı.
Bir müzisyenden çok fazlası
Marianne Faithfull’un ardından sanat ve kültür dünyasından gelen derin “ah”, onun müziğinin çok ötesinde yankılar uyandıran bir kültürel ikon ve kariyerini altmış yılı aşkın bir süre sürdürmeyi başarabilen bir öncü olmasıyla ilgili.
1960'larda masum bir folk şarkıcısı olarak sahnelere ilk adımını atmasından kendisini cesur, bir avangart sanatçı olarak yeniden kuruşuna kadar Faithfull'un sanat yolculuğu dayanıklılığının, sanatsal evrim yeteneğinin ve kendini yeniden keşfetme gücünün öyküsüydü.
İlerici bir bakış açısıyla, toplumsal cinsiyet, sınıf, madde bağımlılığı ve sanatın dönüştürücü gücüne dair içgörüler sunan müziği ve yaşam öyküsü, 1960’larda boy veren statükoya başkaldırı kapsamında derin bir önem taşıyor.
İlk yıllar: “Masum folk şarkıcısı”
Marianne Faithfull, müzik sahnesine 1964’te The Rolling Stones'tan Mick Jagger ve Keith Richards’ın yazdıkları ilk single'ı "As Tears Go By" (Gözyaşları Akarken) ile çıkmıştı. Henüz 17 yaşındayken, 1960'lar başında masumiyet ve idealizmi somutlaştıran meleksi sesi ve ruhani güzelliğiyle edindiği ilk imajı büyük ölçüde, onu aktif bir sanatçıdan çok pasif bir ilham perisi olarak konumlandıran erkek egemen müzik endüstrisinin ürünüydü. Ancak Faithfull bu popülaritesiyle endüstrinin değil, henüz filizlenmekte olan karşı kültür hareketinin bir simgesi olacaktı
Faithfull'un erken kariyeri, 1960'larda eğlence endüstrisinin kadınlara dayattığı kısıtlamaların bir yansısıdır. Genellikle "kız şarkıcı" konumuna itilen Faithfull’un yeteneği Mick Jagger gibi önde gelen erkek sanatçılarla olan ilişkilerinin gölgesinde kalmıştı. Gerçi kimliğinin biçimlenmekte olduğu bu yıllarda bile, Faithfull'un sanatı daha derin bir karmaşıklığı haber veriyordu. "Blowin' in the Wind" ve "House of the Rising Sun" gibi şarkılara yaptığı yorumlar, kendisine dayatılan basite indirgenmiş imgeyi aşan bir duyarlık ve zekayı ele veriyordu.
1970'ler: Düşüş ve yeniden doğuş
1970'ler, Faithfull için madde bağımlılığı, evsizlik ve akıl sağlığı sorunlarıyla başa çıkmak için verdiği kişisel mücadelelerin damgasını taşıyan çalkantılı bir dönemdi. Jagger ile ilişkisi sona ermiş ve kargaşa ve bilinmezlikle dolu bir hayata sürüklenmişti. Genellikle Faithfull’un "kayıp yılları" olarak adlandırılan bu dönem, aslında onun ilerici önemini anlamak açısından büyük önem taşır. Faithfull'un mücadeleleri, toplumsal beklentilere meydan okuma cesareti gösteren kadınların karşı karşıya kaldıkları sert gerçekleri sergiliyordu. Gözden düşmesi, sadece kişisel bir sonuç değil, aynı zamanda statükoya meydan okuyan kadınlara reva görülen bir cezalandırmanın da simgesiydi.
Gene de, Faithfull'un öyküsü bir trajediyle son bulmadı. 1979'da, acıyı, madde bağımlılığını, ve kefaret ödemeyi korkusuzca keşfe çıktığı, cilasız “Broken English” albümüyle muzaffer bir geri dönüş yaptı. "The Ballad of Lucy Jordan" ve başlık parçası "Broken English" gibi şarkılar, meleksi tınılardan çapaklı ve dünya yorgununa dönüşen sesinde yeni keşfedilen derinlik ve olgunluğu sergiliyordu. Bu kendini yeniden kuruş yalnızca müzikal değil, ideolojikti de. Faithfull, geçmişiyle ya da yaşamına karışan erkeklerce tanımlanmayı reddederek anlatısını kendi ellerine alıyordu.
Marjinalleştirilmişlerin sesi
Faithfull'un müziği 1970'lerin sonlarından itibaren, temaları ve icrası açısından son derece ilericidir. Bu müzik madde bağımlılığı, akıl hastalığı ve toplumsal yabancılaşma gibi konuları keşfe çıkarak marjinalleştirilmişlerin sesi oldu. Mark Mundy ve Hal Willner gibi deneysel müzisyenler ve yapımcılarla girdiği işbirliği, Marianne Faithfull’un risk almaktan korkmayan avangart sanatçı statüsünü daha da pekiştirdi.
“Broken English”'te Faithfull, devlet şiddetinin yükselişi ve özgürlüklerin aşınması gibi siyasal temaları o yıllarda bir kadın sanatçı için ender görülen bir samimiyetle ele aldı. John Lennon'un “Working Class Hero” (İşçi Sınıfı Kahramanı) cover'ı, sınıf mücadelesi üzerine dinleyicilerde yankı uyandıran, içgüdüsel bir yoğunlukla sunulmuş, güçlü bir anlatımdı. Faithfull'un kişisel acısını evrensel direniş ve dayanıklılık temalarına kanalize etme yeteneği, onu toplumun kıyısındakiler için bir yol göstericiye dönüştürdü.
Faithfull'un sanatında cinsiyet ve faillik
Feminist bakış açısından Faithfull'un kariyeri, bir faillik ve kendi kaderini tayin çabasıdır. Bir esin perisi, düşmüş bir kadın ya da 1960'ların nostaljik bir kalıntısı olarak kendisine tanınan rollerle sınırlanmaya reddiyedir. “Strange Weather (1987)” (Tuhaf Hava) ve “Before the Poison (2005)” (Zehirden Evvel) gibi albümleri de dahil sonraki çalışmaları, edebiyat, tarih ve felsefe ile derin ilişkisini yansıtıyordu. Faithfull'un Bertolt Brecht, Kurt Weill ve Leonard Cohen'in şarkılarına yaptığı yorumlar, yalnızca entelektüel merakları olan değil, aynı zamanda insan deneyiminin daha karanlık yönleriyle yüzleşmekten de korkmayan bir sanatçıyı ortaya çıkarmıştı.
Faithfull'un P. J. Harvey ve Nick Cave gibi sanatçılarla birlikte çalışmaları, cinsiyet hiyerarşilerini aşan yaratıcı ortaklıklar geliştirme vaadinin daha da vurgulu bir biçimde gerçekleşmesiydi. Kabareden punk'a ve klasiğe kadar farklı türler ve stiller deneme arzusu, onun ilerici bir duruşla, doğası gereği kategorize edilmeye olan karşıtlığının da bir göstergesiydi
Miras ve etki
Marianne Faithfull'un etkisi kendi diskografisinin çok ötesine uzanıyor. Patti Smith'ten Courtney Love'a kadar sayısız sanatçı ya onda bir esin kaynağı ya bir sanatsal bütünlük ve kişisel dayanıklılık modeli buldu. Kendini yeniden keşfetme, acıyı sanata dönüştürme ve toplumsal normlara meydan okuma yeteneği, onu kadınlar ve marjinal topluluklar için bir güçlenme simgesi kıldı
Genellikle gençliğe ve uyumluluğa öncelik veren bir sektörde, Faithfull'un yakaladığı kalıcı ilgi düzeyi, onun özgünlük ve cesaretinin bir kanıtıdır. O, sanatın statik olmadığını, hem sanatçıyı hem de izleyiciyi dönüştürebilen yaşayan, gelişen bir dinamik olduğunu gösterdi. Müziği, dinleyenleri kendi kırılganlıklarıyla yüzleşmeye ve mücadelelerinden güç bulmaya yüreklendirdi.
İlerici bir vizyoner olarak Marianne Faithfull
Marianne Faithfull'un asıl önemi, susturulmayı veya eksiltilmeyi reddinde yatıyor. Müziğini ve yaşamını toplumsal normlara meydan okumaya, sessizlerin sesi olmaya ve insanlık durumunun karmaşıklıklarını keşfe adayan Faithfull’un masumiyetten deneyime, umutsuzluktan kefaret ödemeye uzanan yolculuğu, sanatın dönüştürücü gücünün bir somutlanışıdır.
Genellikle kategorizasyona ve kontrole odaklı bir dünyada Faithfull, meydan okuyan bir şahsiyet, bireysellik ve yaratıcılığın kalıcı gücünün ispatı olarak duruyor. Onun müziği sadece kendi hayatının bir yansısı değil, aynı zamanda topluma, hem kusurlarını hem de değişim potansiyelini göstermesi için tutulan bir aynadır.
Marianne Faithfull sadece iyi bir müzisyen değil mirası gelecek kuşaklar için esin kaynağı olmaya devam edecek ilerici bir vizyonerdi.