Haber vermek neye yarar?
Şimdi, Star Gazetesinin 8 Ocak tarihindeki haberini takip edelim:
Başlık: Karizma vuruldu ( Aç sözlük bak karizma ne, sözlüğü kapat, karizma kavramının ne için kullandığını öğren, karizmayı kimin vurduğunu sor sonra haberi okumaya geç)
Spot: Seksi oryantal, Asena önceki akşam bacağından vuruldu. Sahne hayatı tehlikede... Ama hepsinden önemlisi karizması tehlikede. Çünkü bu adli olayla gerçek adı da ortaya çıktı: Onur Çakmak... Hayranları bir kez daha yıkıldı.
Oryantal, Doğu ile ilgili Doğu'yu hatırlatan demekse, Seksi doğulu Asena önceki akşam bacağından mı vurulmuş oluyor. Haberi yapanlar (Nihat Uludağ ve Özlem Avcı) Asena'nın vurulmasından çok karizmanın (büyüleyicilik) tehlikede olduğunu nasıl tespit ediyorlar, hadi bu tespiti yapma cesareti gösterdiler, hayranlarının yıkıldığını nerden biliyorlar... Daha işin etik kısmı var, karizma denilen şey nasıl oluyor da insanın hayatından önemli oluyor...
Esas adlarda "karizma tehlikesi"
Haberi yapanlar olayları özetledikten sonra bir bant haber daha yapıyor ve burada ünlülerin gerçek adlarını veriyor: Mesela Ahmet Özhan'ın adı A.Şükrü Katıgöz, Banu Alkan'ın adı Remka Bronkavi'ymiş... Bütün bu bilgilerden sonra ne öğreniyoruz, karizma tehlikesi yaşayan ünlüler kimlerdir sorusunun cevabını mı?
Aynı gün aynı gazetenin spor sayfasındaki bir habere bakalım:
Başlık: Bombalarız
Üst başlık: Trabzon'un 3 golcüsü 2.yarı öncesi iddialı.
Spot: Fatih, M.Yılmaz ve Selahattin rakip fileleri topa tutacaklarını belirtip "En az 30 gol bizden" dediler.
Yanlış anlamayın bu bahsi geçen futbolcu kardeşlerimiz Irak'a olası operasyondan bahsetmiyorlar, gol atmak istediklerini söylüyorlar, "Bombalarız" bir gazetecilik marifeti, hadi diyelim "ilgi çeksin, müşteri toplasın" diye öyle bir başlık attın, spotta kullanan "topa tutma" deyimine ne demeli?
Bizim ortanca torun "anane amma yaptın bu insanlar kolay yoldan anlasın diye söyleniyor" dedi de aklıma geldi, acaba insanlar şiddet içeren cümleleri mi kolay yoldan anlıyor...
Genelkurmay ya da ölçme biçme dairesi
Bütün bu haberleri şunun için örnek veriyorum; gazeteci dediğin konuştuğu dili iyi kullanacak, kelimelerin mana ve ehemmiyetini ölçüp biçecek ondan sonra yazı yazmaya oturacak.
Ölçüp biçme deyince aklıma geldi; Genelkurmay'ın verdiği bir resepsiyon vardı biliyorsunuz, 264 basın mensubu (arada gazete patronları, gazete icra kurulu üyeleri de var) resepsiyona çağrılmış, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, çağrılmayan diğer gazeteci zevat için ise, "onlar kendilerini değiştirdiği zaman bizim akredite listemize girerler" demiş.
Genelkurmay'ın elinde bir akredite listesi var ve duruma göre bu liste değişiyor, Genelkurmay sekreteri bu listeyi günün anlam ve önemine göre değiştirmekten helak olsa gerek... Ama önemli olan başka bir şey var; Genelkurmay nasıl oluyor da böyle bir liste tutuyor, hadi diyelim tutuyor, gazeteciler neden "kardeşim filanca gazeteyi niye çağırmıyorsunuz onlar da haber veren, yorum yapan bir neşriyat" demiyorlar ki.... Yoksa ölçme, biçme meselesi onların ruhlarının derinliklerine sirayet mi etti ki sus pus köşelerin de oturuyorlar.
Efendim demem şu ki; resepsiyona çağrılan kelli felli gazeteciler bu durumu sinelerine çekerse, gazetedeki muhabirlerde "seksi oryantal", "bombalarız" gibi haberleri rahatlıkla yapar, yani balığın baştan kokması meselesi söz konusu olan...
Barlas'ın "müjdesi"
Geçen akşam üzerinize afiyet börekleri mideye indirdikten sonra içim geçmiş, televizyonda açık kalmış. Show TV'de Tuncay Özkan, Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak, Altan Öymen tatlı tatlı sohbet ediyorlar. Mesele Musul konusuna geldi, Mehmet Bey, "bizim Musul ve hatta Montreaux Sözleşmesi'nden dolayı Irak ve Rusya'dan alacaklı olduğumuzu, bunların kayıtlı olduğunu" söyledi, daha sonra olayın geçmişi hakkında malumat verdi.
Şimdi bir kere Mehmet Bey, durup dururken bu Musul'daki petroller üzerindeki hakkımızı neden gündeme getirdi? Acaba hazır savaş çıkmışken şuradan üç beş şey kapalım mı demek istiyor, ya da ne güzel hakkımız vardı, yandı gitti gülüm keten helvası mı demek istiyor, pek anlamadım ama bana pek de yakışık alır bir tavır gibi gelmedi...
Demem o ki sevgili karineler, "seksi oryantalin vurulmasından çok karizmasının tehlikeye girmesini" önemseyen muhabir, Genelkurmay'ın resepsiyonuna katılıp "ya bu ne iştir hep aynı insanlar var" demeyen davetliler ve de televizyonda başkalarının kümesine göz dikip, yorum getirenlerin hepsi gazeteci milletinin bir parçası, ama bu millet pek de hayırlı bir durum arz etmiyor...(NK)