2021’den bu yana İran Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten İbrahim Reisi, 19 Mayıs 2024’te İran’ın Doğu Azerbaycan eyaletinde yaşanan helikopter kazasında hayatını kaybetti.
Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve diğer yetkililer için bugün başkent Tahran'da cenaze namazı kılındı.
İlerleyen saatlerde düzenlenecek merasimden sonra Reisi'nin cenazesi Meşhed kentine gönderilecek, Dışişleri Bakanı Abdullahiyan'ın cenazesi ise defnedileceği Tahran'da kalacak.
Cenaze defin işlemleri ise yarın (23 Mayıs) yapılacak merasimlerin ardından gerçekleştirilecek.
İranlı aktivist Araz Bağban’la, Reisi’nin ölümünün İran toplumu için ne anlama geldiğini, ölümünün bir kaza mı yoksa suikast mı olduğunu konuştuk.
Hava koşulları
İbrahim Reisi’nin helikopter kazasında hayatını kaybetmesine dair pek çok komplo teorisi üretildi. Siz, bu teorileri İran basınında nasıl takip ettiniz?
İran’ın resmî basın organları tarafından herhangi bir komplo teorisi dile getirilmedi. Söz konusu İran olunca bu teorilerdeki failler zaten herkesin malumudur, ya İsrail’dir ya da ABD. Düzen içi temizlik de olabilir ama bu olasılık şu an hiçbir şekilde düşünülmüyor. İran’ın sınırları içerisinde ABD veya İsrail tarafından gerçekleştirilmiş böyle bir saldırı, büyük bir ulusal güvenlik meselesi haline gelir. İslam Cumhuriyeti için de büyük bir karşılık verme sorumluluğu yaratır. Bu yüzden çoğu Devrim Muhafızlarına bağlı olan veya düzenin bir parçası olan İran’ın içindeki basın organları zaten devlet izni olmadan böyle bir teori üretimine girişmez.
Bu ölçekteki bir olayla ilgili bir komplo teorisi üretilecekse baştan bir ağız birliği yapılır. Örneğin İran’ın içinde gerçekleştirilmiş bir bombalı saldırı, çoğu zaman hemen ilk anlardan itibaren Halkın Mücahitlerine bağlanır. Hatta İslam Cumhuriyeti bazen selefi grupların yaptığı saldırıları bile bu gruba mal eder. Bu sefer ise kazanın ortaya çıkışından sonra kaza nedeni olarak hep kötü hava koşullarından bahsedildi. Hatta başlarda dört farklı kaza konumundan söz edildi, bazı yanlış bilgiler verildi. Fakat bu haberlere istinaden bazı kontrol dışı yorum yapanlar hemen uyarıldı. Baştaki kafa karıştırıcı bilgilere rağmen resmî basın dışında bile ciddi bir komplo teorisi ortaya atılmadı.
İbrahim Reisi kimdir?
İsrail mi ABD mi?
Normalde, İslam Cumhuriyeti’nin yaydığı haberlerin çoğu halkın içinde güvenle karşılanmadığından, gerçekleşmiş bir olay hakkında resmî anlatı dışında da paralel kurgular ortaya çıkar. Bu paralel kurgular çoğu zaman sosyal medyaya yansır. Fakat bu sefer hava koşullarıyla ilgili paylaşılan görüntüler yaygın bir kabul gördü. Muhalif kesimlerin büyük bir kısmı sadece ölüm haberinin gelmesini bekledi, devlet yandaşları ise dua törenleri düzenledi. Bu arada İran dışındaki çoğu muhalif Farsça basında da komplo teorileri ciddiye alınmadı. Sadece haberlerin doğru düzgün verilmemesi ile arama ve kurtarma faaliyetlerinin yavaşlığı ve yetersizliği tartışıldı. Galiba dünden beri İranlılardan çok uluslararası kamuoyunda “acaba İsrail veya ABD mi?” sorusu gündeme getirildi.
Basında ve takip ettiğiniz kadarıyla sosyal medyada/halktaki yaygın kanı nedir? Reisi’nin ölümü gerçekten bir kaza mı, suikast mı?
Sosyal medyadaki yaygın kanıyı aktarabilirim, ki bence bu halk içindeki kanıyı da yansıtıyor büyük ölçekte. Kimse meselenin bir kaza sonucu ortaya çıkmasını sorgulamadı. Sosyal medyada konuyla ilgili muhalifler tarafından daha çok espriler ve şakalar üretildi. Bazıları yargılanmadan ölüp gideceğine üzüldü, bazıları ise “halk düşmanı bir katil” öldüğü için mutluydu. Daha önce Kasım Süleymanı suikastında olduğu gibi, açık açık ABD’nin saldırısını destekleyen tarzda paylaşımlar da yapılmadı. Normalde böyle durumlarda birkaç İranlı arkadaşım farklı bir bakış açısından çıkan haberleri bana kesin gönderirdi; fakat bu sefer bana sadece daha önce bahsettiğim tarzdaki şakalar ve espriler ulaştı.
Aliyev’le görüşme
Reisi’nin helikopteri düşmeden önce son görüştüğü kişilerden biri Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev. Bu, dikkate değer bir bilgi/gelişme mi?
İkinci Karabağ savaşından önce gerçekleşseydi bu görüşmeyi dikkate değer bir gelişme olarak değerlendirebilirdik. Şimdiyse olağan bir gelişme gibi görünüyor. Azerbaycan’ın geniş bir Şii nüfusu var. Buna rağmen İslam Cumhuriyeti, ilk Karabağ savaşından beri Ermenistan’ın bir müttefiki olarak konum aldı. İran, Aras nehrinin güneyinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin sahip olduğundan daha fazla Azeri nüfusa sahip. İlk Karabağ savaşı ise İran’da Güney Azerbaycan Türk milliyetçiliğinin yükseliş dönemine denk geliyor.
İslam Cumhuriyeti, Azeri Türklerin yaşadığı bölgenin hemen kuzeyinde stabil bir Azerbaycan Cumhuriyeti’nin varlığını kendi ulusal güvenliğine tehdit olarak görüyordu. Bu ve Azerbaycan’ın İsrail ile iyi ilişkiler kurmuş olması gibi nedenler İslam Cumhuriyeti’ni Karabağ savaşında hep çözümsüzlükten yana konum almaya itti. Fakat ikinci Karabağ savaşından sonra İran İslam Cumhuriyeti Azerbaycan’ın kazanan konumunu istemese de kabul etmiş oldu. Öte yandan İran, Batı’ya yüz çeviren Ermenistan’ı artık eskisi kadar müttefik görmüyor olabilir. Bu yüzden Reisi’nin Aliyev ile görüşüp ortak bir proje açılışı yapması artık ikinci Karabağ savaşı öncesi kadar önemli bir değer taşımıyor.
"Halk için bir teselli"
Reisi’nin ölümünden sonra kutlamaların yapıldığını ve özellikle genç kadınların haberi sevinçle karşıladığını görüyoruz. Siz bu kutlamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kutlamaları çok doğal karşılıyorum. Yıllardır istibdat altında yaşayan bir halkın ve o coğrafyada cinsiyetlerinden dolayı iki-üç kat daha ağır baskı gören kadınların mücadelesi hep İslam Cumhuriyeti tarafından şiddetle ve çoğu zaman kanlı bir biçimde bastırıldı. Yıllardır İranlıların gözünün önünde İslam Cumhuriyeti yetkilileri ölümsüzlermiş gibi yaşıyor.
Unutmamak gerekir, Reisi 1988 yılının yazında tutuklu siyasi mahpusları bir dakikalık mahkeme süreçlerinde idama göndermiş ve İran’da “katliam ayetullahı” lakabını almış biri. Geçtiğimiz yıllarda ise yüzlerce gencin katli ile bastırılan Jîna ayaklanmasında görev yapmış bir cumhurbaşkanıdır. Jîna ayaklanmasından sonra da yakın dönemde başörtü baskısı tekrar artmış görünüyor. Bu yüzden böyle bir figürün ölmesini ben halk için küçük bir teselli olarak görüyorum.
İran’daki dengelerin değişeceğini düşünüyor musunuz?
Dini lider dışında İran’daki dengeler genel olarak kişilere bağlı değildir. Siyasal yapı dini liderin ve tabii ki etrafında oluşan yapıların oluşturduğu politik ajanda doğrultusunda şekilleniyor. Buna halk ciddi müdahalede bulunmadığı sürece böyle ilerliyor. Reisi, İran’ın cumhurbaşkanı olduğu için ölümü çok önemseniyor; fakat aslında Reisi sekiz yıl öncesine kadar İran halkı arasında bile çok tanınan biri değildi. Reisi, ilk kez 2017 cumhurbaşkanlığı seçimleriyle adını geniş kitlelere duyurdu. Olası bir Hamenei veliahtı gibi görünüyordu fakat bu durum güçlü olmasından ziyade Devrim Muhafızları’nın bir kesiminin desteğini almasında kaynaklanıyordu. Bu kesim kesin yeni bir ayetullah bulup onu öne sürmeye başlar.
Reisi ne bir teorisyendi, ne de önemli bir din adamıydı. Yıllarca aşırılığıyla bu düzende bir yerlere gelmişti. Rafsancani gibi eli kolu uzun biri değildi, Hatemi gibi entelektüel birikime sahip biri değildi veya Ahmedinejat gibi kitleleri arkasına almış popülist bir politikacı da değildi. En düşük katılımlı seçimlerden birinde cumhurbaşkanı olarak seçilmişti. Sadece bir görev adamıydı. Ona verilen görevleri yerine getirdi ve gitti. Yani Reisi İran’da bulunmayan bir kumaş değil, yerine en az onun kadar etkili biri kesinlikle bulunabilir.
Bunun dışında Reisi İran’ın genel dış politikasında da etkisi olmayan biriydi. Kaza yapan o helikopterde ölen Hüseyin Emir-Abdullahiyan (Hossein Amir-Abdollahian) İran’ın dış politikasında Reisi’den daha fazla etkiliydi ve direniş ekseni bileşenleri içinde bilinen, sayılan biriydi. Hamenei’nin de güvendiği bir unsurdu. İslam Cumhuriyeti onun da yerine birini bulacaktır. İslam Cumhuriyeti Ortadoğu’nun politik sahnesinde Kasım Süleymani’nin eksikliğini hissetmiyorsa, bence Reisi’ninkini hiç hissetmez. (TY)